Paylaş
Tam 59 yıl önce, 1963’ün ocak ayında, tıpkı Nazım’ın bu şiirindeki gibi bir telgraf geldi Hürriyet’e.
Hürriyet’in en acı günlerinden biriydi 24 Ocak 1963 Perşembe.
O yıl ocak ayı yine çok karlıydı.
23 Ocak günü Trakya’da 3 tren kara saplanmıştı. Onları kurtarmak için gönderilen “imdat trenleri” de kara yenik düştü.
Telgraf hatları bozuktu, trenlerden haber alınamıyordu.
Günlerden çarşambaydı. Muhabir Yüksel Kasapbaşı, “Yüzlerce insan, kara saplanmış trenin içinde ölümle pençeleşiyor” diyerek Hürriyet Umumi Neşriyat Müdürü Necati Zincirkıran’ın yanına gitti. “Gazetecilik yapacağımız gün bugün” diyordu.
Ona foto muhabiri Abidin Behpur Tapaner de eklendi.
Gazetedeki yazısında Zincirkıran o anı şöyle anlatıyor:
“İkisi de genç. Abidin daha yirmi beşinde, uzun boylu, çatık siyah kaşlı bir delikanlı. Objektifine hakim, çalışkan, terbiyeli, eli her işe yatkın bir foto muhabiri.
Yüksel Kasapbaşı da, yirmi dokuzunda. Yakışıklı, heyecanlı, güzel yazı yazan birinci sınıf bir muhabir.
Ve bir de şoför Yüksel’imiz var. Artık ‘şoför gazeteci’ olmuş bir arkadaşımız. O da genç, 29’unda. Diğerlerinden farkı, evli, iki küçük çocuk babası oluşu.
‘Biz gidiyoruz’ dediler ve gittiler.”
İLK VE SON İRTİBAT
Babıali yokuşunun bu üç çalışkan ismi saat 15.00’te çıktı yola. Sıkı giyinmişler, yanlarına yedek benzin almışlardı.
Bürodan hareket ettikten sonra uzun saatler onlardan bir haber gelmedi.
Tam 21 saat sonra, perşembe öğlen saat 12.00’de Kasapbaşı, İstihbarat Şefi Muammer Kaylan’ı Büyükçekmece’den aradı. Haberin notlarını iletti, fotoğrafları da Hürriyet’e ait bir kamyonla gönderdiklerini söyledi.
Bu ilk ve son irtibattı.
Uzun saatler geçip hiçbir haber alınamayınca, Hürriyet bürosu bölgedeki diğer gazete muhabirlerine haber gönderdi.
Cuma gece saat 23.30’da Çorlu PTT’den, üç kişinin donarak öldüğü haberi alındı. Ancak kimlikler belli değildi.
EN İYİ YÜKSEL YAZARDI
O gece Cumhuriyet muhabiri Hakkı Aykut’un telgrafı ulaştı Hürriyet’e.
“Çatalca yolunda üç arkadaş kurban verdik. Yüksel, foto ve şoför donarak öldüler. Hakkı Aykut-Yıldırım telgrafı.”
Bürodaki herkes yıkıldı. PTT’den gelen haberde arta kalan bir kaç umut kırıntısı da yok oldu gitti.
Aykut, sabaha karşı ikinci telgrafı gönderdi:
“Yüksel, Abidin ve şoför Yüksel’in cesetlerini Çatalca’da aldım. Yollar kapalı. Çatalca’ya yine kar yağıyor. Hiçbir yerle irtibat yok.”
Cenazeler ancak pazar günü Çatalca’dan hareket eden “imdat treni” ile Büyükçekmece’ye getirilebildi. Burada Hürriyet araçlarına alındı ve Gureba Hastanesi’ne götürüldü.
Hürriyet’in basın şehitleri, tüm Türkiye’de büyük üzüntü yarattı.
27 Ocak 1963
28 Ocak pazartesi günkü cenaze töreninde binlerce kişi vardı.
Nuruosmaniye Camisi’ndeki cenaze namazının ardından Hürriyet ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin önünde törenler düzenlendi.
Üç arkadaş Cağaloğlu Yokuşu’ndan son kez omuzlarda inerken, gazetecilerden birinin ağzından şu sözler döküldü:
“Ölen başka birimiz olsa, en iyi yazıyı Yüksel yazardı.”
Gazeteciyi uğurlamak için ne güzel bir sözdü.
Üç arkadaş Zincirlikuyu’da yan yana mezarlarda toprağa verildi.
Solda: 28 Ocak 1963 - Sağda: 29 Ocak 1963
O SON İKİ HECE
Feci olayla ilgili ayrıntılar Cumhuriyet muhabiri Hakkı Aykut’tan pazar günü alınabildi.
Karayolları ekipleri cuma gecesi Çatalca’ya 3 kilometre mesafede büyük bir buz kütlesiyle karşılaşmıştı. Otomobil tamamen karla kaplanmış, bir buz dağına dönmüştü.
Ekipler kazma kürekle buz kütlesini kırarken Aykut da oradaydı. Otomobil ilk göründüğü anda gözüne aracın üzerindeki Hürriyet yazısının son iki hecesi çarptı. O anda anladı.
Otomobilin camındaki buz parçaları kırıldı. Aykut içeriye bakınca önce Abidin’i, sonra da Yüksel’i donmuş halde gördü.
Vefatlarından bir yıl önce Yüksel ve Abidin, Bolu Dağı’ndaki kış şartlarını haber yapıyordu.
CEBİNDEKİ SON HABER NOTLARI
Yüksel Kasapbaşı’nın cebinde not defteri bulundu. Şunlar yazıyordu:
“Muratçeşme’de on otobüs, yirmi yolcu kaldı. Silivri Kaymakamı Mahir Beyle konuştuk. Nafia Müdürlüğü’nden Sabahattin Bey de kayıpmış. Kara saplanan katar için Çatalca’ya gidiyoruz.” Abidin’in cebinde ise açmayı planladığı fotoğraf sergisiyle ilgili notlar çıktı.
KASAPBAŞI’NIN SON RÖPORTAJI
Yüksel Kasapbaşı, hayatını kaybetmeden önce yaptığı son röportajında Pendik yakınlarındaki Aydınlı köyünü anlatmıştı. “İstanbul yakınında bir huzur köyü var” başlıklı röportajda Kasapbaşı’nın kalemi, arkadaşlarının anlattığı gibi usta işiydi.
Fatih’in İstanbul’u fethinden sonra İzmir ve Aydın’dan gelenlerin yerleştiği köyde halkın yüzde 90’ı okur yazardı.
Köylüler cami ve okulun ardından hemen hamam yapmışlardı. Haftanın üç günü kadınlar, üç günü de erkekler yıkanıyordu. Köyün yolunu boydan boya ağaçlandırmışlardı.
Köyde ne cinayet işlenmişti o güne kadar, ne de hırsızlık yaşanmıştı.
Köyün en yaşlısı Ziyaettin Çeltik, bunu hatırlatan Kasapbaşı’na şöyle diyordu:
“Eh, burası biraz medenidir de...”
27 Ocak 1963
Paylaş