Paylaş
Lefter gibi, Baba Hakkı, Metin Oktay gibi...
Tüm spor dünyasının karşısında önünü iliklediği isimlerdir onlar.
Gündüz Kılıç da tam olarak böyle biriydi.
Galatasaraylıydı. Hem de liseli. Ama herkes için ‘Baba Gündüz’dü.
1918’de İstanbul’da doğdu. Atatürk’ün çok yakını Kılıç Ali’nin büyük oğluydu.
Galatasaray formasını giydiğinde henüz 16 yaşındaydı. İki yıl Ankara Demirspor ve Zonguldak Kilimli takımlarında oynadığı süre dışında 17 yıl sarı kırmızılı formayı taşıdı sırtında.
18 MAYIS 19801947’de Galatasaray’a döner dönmez takımını şampiyonluğa taşıdı.
1951’de Berlin’de Türkiye’nin Almanya’yı 2-1 yendiği efsane maçta, 39 derece ateşle hasta hasta çıktı sahaya.
Kariyeri boyunca toplam 112 gol attı. Fuleli ayaklarıyla rakip defansları yıpratırdı.
1953’te profesyonel kariyerini bitirdi ama futboldan kopmadı.
Milli Takım, Galatasaray, Feriköy, Altay ve Beşiktaş’ta teknik direktörlük yaptı.
8 YIL HÜRRİYET’TE YAZDI
Sarı kırmızılıların efsanesi Metin Oktay’ın hayatında büyük bir yeri vardı. Onu bulup zirveye taşıyan isimdi. Oktay’ın hayatının anlatıldığı Taçsız Kral filminde de rol aldı.
Binlerce gencin yetişmesinde onun imzası vardı.
Gazeteciliğiyle de çok konuşuldu. 35 yıl boyunca kalemini bırakmadı.
Yazarlık kariyerinin son 8 yılını Hürriyet Gazetesi’nde geçirdi.
‘Gündüz Gözüyle’ başlıklı köşesinde kaleme aldığı yazıları futbol dünyası için ders niteliğindeydi.
Altın kariyerine rağmen hep kendini yenilemenin peşindeydi.
Brezilya’da kursa gitti. Brezilyalı futbol adamları onu kürsüye çıkarıp ders anlattırdılar.
Daha ilk gençlik yıllarında bile kendinden büyük futbolcular ona “Baba” diye hitap ederdi.
Sadece Galatasaraylılar değil, tüm futbolcular, başları sıkıştığında ‘Baba Gündüz’den yardım isterdi.
17 Mayıs 1980’de 62 yaşında hayatını kaybettiğinde de tüm spor dünyası “Baba”nın cenazesine koştu.
Baba Gündüz için Galatasaray, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ve Hürriyet Gazetesi’nde üç ayrı tören düzenlendi.
Nezih Demirkent Hürriyet’te, “İşinde haşin, hırçın ve titizdi. İnsanlığında halim, selim, babaydı” diye yazdı.
Babıali Caddesi’nde tabutu binlerce elin üzerinde akıp giderken futbol dünyası “babasına” ağlıyordu.
ÇİÇEK PASAJI’NA 9 YILLIK MOLA
10 Mayıs 1978 sabaha karşı Beyoğlu müthiş bir gürültüyle sarsıldı.
İstiklal Caddesi’nin sembol binası Çiçek Pasajı çöktü. Tarihi 1876’ya kadar uzanan binanın yapımını da büyük Beyoğlu yangını sağlamıştı. Yangında tamamen yıkılan Naum Tiyatrosu’nun arazisine 1876’da yapılan bina aslında bir iş merkeziydi. Üstünde ise 18 lüks daire bulunuyordu.
1940’lı yıllarda açılan çiçek sergileri nedeniyle Çiçek Pasajı adını alan bina yine o yıllarda restoranlara ev sahipliği yapmaya başladı.
Tarihi bina, koruma kurulunun kararı nedeniyle hiçbir tamirat yapılamadığı için yıkılmıştı. Bazı komi ve garsonlar son anda kaçarak canlarını kurtardı. Öğle saatlerine kadar enkaz altından çığlıklar, iniltiler duyuluyordu.
11 MAYIS 1978
Faciada ölenler arasında binanın sahibi 90 yaşındaki Halide Said Seba da vardı. Halide Hanım, Sadrazam Küçük Said Paşa’nın kızıydı. Çiçek Pasajı’nın üstündeki dairesinde yaşıyordu. Son 30 yıldır hizmetçisi dışında kimse görmemişti onu. Birçok kişi bu faciada hayatını kaybetti.
Pasajda 34 yıldır dükkân işleten, simge isimlerden “Entelektüel Cavit” enkazın karşısında gözyaşlarını tutamıyordu. “Böcekçi” lakaplı 30 yıllık karidesçi Remzi İrez, “Balıkhanede direniş olmasaydı ben de belki o saatlerde buraya gelmiş olacaktım” diyordu.
Ve pasaj 9 yıl boyunca izbe bir halde İstiklal’in ortasında kaldı. Beyoğlu tarihindeki bu 9 yıllık mola, 1988’de sona erdi.
Dönemin Belediye Başkanı Bedrettin Dalan’ın girişimleriyle restore edildi bina. Yeniden hayata döndüğü gün, Çiçek Pasajı’nı özleyen binlerce insan hınca hınç doldurdu binayı.
Çiçek Pasajı, o günden bu yana hayatta.
SUİKAST SİLAHI TAŞIYAN VEKİL
ESKİ CHP İzmir Milletvekili Canan Arıtman, 7 Mayıs’ta hayatını kaybetti. Arıtman, çok faal bir milletvekiliydi. Yasa teklifleri veriyor, Meclis’teki görüşmelerde hep en önlerde yer alıyordu.
Arıtman’ın en çarpıcı girişimlerinden biri ise “eve giren hırsızı vuranların ceza almamasını” öngören yasa teklifiydi. Bu teklifle birlikte Arıtman’ın 3 tabancası olduğu ortaya çıktı.
Canan Arıtman
24 Mart 2005’te Hürriyet’te Şehriban Oğhan’ın haberinden öğrendi Türkiye bu çarpıcı detayı. Haberde Arıtman “İyi nişancıyım” diyordu.
Üç silahından biri sürekli yanındaydı. Gece çantasına sığacak kadar küçük olan 6.35’lik tabanca kendi anlatımına göre bir “suikast silahı”ydı.
Haberden okuyalım:
“Silah kullanmam spor olarak başladı. Evime hırsız girse silahımı onu etkisiz hale getirecek şekilde kullanırım. En sevdiğim Smith Wesson silahımı yatak odamda bulunduruyorum. Emniyetsiz olduğu için çok daha kolay kullanılıyor.”
Paylaş