Paylaş
Çok ölüm görmüş, çok şehidi bağrına basmıştır.
1953 senesinin 3 Nisan’ı 4’üne bağlayan gece... Saat 02.00’de Ege’den bir denizaltı Boğaz’a girdi.
Adı Dumlupınar, hedefi Gölcük’tü. 96 bahriyeliyle Akdeniz’deki Mavi Deniz NATO tatbikatından dönüyordu.
Taşıdığı bahriyelilerin hepsinin, limana ulaşınca yapacakları türlü türlü hayalleri vardı.
Dumlupınar su üstünde Nara Burnu’na Ege tarafından yaklaşıyor, Boğaz’ın karşı tarafından da İsveç bandıralı Naboland şilebi geliyordu.
Denizaltı buruna yaklaştığında Naboland ile karşılaştı. Ama Dumlupınar manevra yapmak yerine Rumeli tarafına doğru dümdüz devam etti.
Komutan, şilepten kaçabileceğini düşünüyordu. Ama öyle olmadı.
İsveç bandıralı Naboland, denizaltıya çarptı.
Buz kıran özelliği olan şilep, Dumlupınar’ın başomuzluğunu kırdı geçti.
5 NİSAN 1953
22 BAHRİYELİ HAYATTAYDI
Denizaltının güvertesinde 8 bahriyeli vardı. Hepsi denize düştü. İkisi Naboland’ın pervanelerine kapıldı, biri boğuldu. 5’i kurtuldu: Gemi komutanı Yüzbaşı Sabri Çelebioğlu, İkinci Komutan Kemal Ünver, Vardiya Zabiti Hasan Yumuk, astsubaylar Hüseyin Akış ve Hüseyin İnkaya.
Gümrük motoru bu beş denizciyi kurtardı.
95 metrelik koca denizaltı saniyeler içinde suya gömüldü.
Dumlupınar’daki 81 bahriyeliden 22’si geminin kıç torpido bölümündeydi. Diğerleri şehit olmuştu.
Denizaltının su üstüyle bağlantısını kuracak olan battı şamandırasını saldılar. Denizin üstüne ulaşan sarı şamandırayı sabaha karşı balıkçılar buldu.
Şamandıranın üzerinde şöyle yazıyordu: “TCG Dumlu Denizaltı gemisi burada battı. Kapağı aç telefon içeridedir. Telefonun düğmesine basarak konuş. Telefonla konuşamazsan en yakın limana haber ver. Botunu şamandıraya bağlama.”
Gümrük motorunun çarkçıbaşısı Selim Yoludüz, şamandıradaki anahtarı aldı, kapağı açtı. İçindeki telefonu kulağına götürdü.
6 NİSAN 1953
72 SAATLİK HAVA VARDI
Telefonunun ucunda Astsubay Başçavuş Selami Özben vardı. İlk konuşmayı ikisi yaptı. Geminin motorları durmuştu. Elektrik yoktu. Daha sonra deniz üstünde Albay Zeki Adar aldı telefonu. Albay Adar, “Sizi kurtaracağız, merak etmeyin” dedi.
Başçavuş Özben, “Vatan sağ olsun” karşılığını verdi.
Denizaltı Filo Komutanı, daha sonra cumhurbaşkanı olacak Tümamiral Fahri Korutürk’tü. Kurtarma operasyonunu o yönetiyordu.
Kurtaran gemisi batık yerine ulaştı. Denizaltında 72 saat yetecek hava vardı. Kurtarma ekibi gelene kadar bunun bir kısmı tükenmişti.
Kurtarma çanının Dumlupınar’a indirilmesi gerekiyordu. Bu kurtarma çanı denizcileri parti parti çıkaracaktı.
Ancak Boğaz’da akıntı çok kuvvetliydi. Derine inen dalgıçlar tutunamıyor, savruluyordu.
Kurtaran gemisi de şamandıranın kablosunu koparınca denizaltıyla bağlantı koptu.
Ümitler tükendi, 72 saatin sonunda 81 bahriyelinin şehit olduğu açıklandı.
Gazeteler günlerce bu olayı yazdı. Naboland’in ve Dumlupınar’ın kaptanları yargılandı. Bu yargı süreci de çok konuşuldu.
Birkaç kez Dumlupınar’ı Boğaz’ın sularından çıkarma çalışmaları yapıldı. Ama hiçbiri başarılı olamadı.
Dumlupınar 81 şehidiyle, halen Nara Burnu’nda, Çanakkale’nin kalbinde yatıyor.
AH BİR ATAŞ VER
DUMLUPINAR ile ilgili sıkça anlatılan bir hikaye vardır.
Gemide sıkışan 22 denizcinin havası sınırlıydı.
Havanın idareli kullanılması için askerlere “konuşmayın, türkü söylemeyin ve sigara içmeyin” talimatı verildi.
Ancak saatler ilerledikçe umutlar tükendi, kurtarılma ihtimali kalmadı.
Bu durum, denizaltındaki bahriyelilere açıkça söylenmedi. Şöyle denildi:
“Konuşabilir, türkü söyleyebilir ve sigara içebilirsiniz.”
“Ah bir ataş ver, cigaramı yakayım” türküsü de bu şehit bahriyeliler için söylenir.
Ancak okuduğum ve izlediğim kaynaklara göre, kurtarılma umudu, denizaltı ile iletişimi sağlayan şamandıra kablosunun kopmasıyla kesilir.
Bu nedenle denizaltındaki askerlere öyle bir mesaj gönderilmiş olma ihtimali çok da yoktu.
21 AĞUSTOS 1958
MÜŞTERİ KAZIKLAYAN ŞOFÖRE TUTUKLAMA
20 Ağustos 1958’de İstanbul’daki taksi ve dolmuş ücretlerinin arttırılması için bir toplantı yapılıyordu.
Belediye Reis Muavini Fahri Paksoy’un başkanlığındaki toplantıya Şoförler Cemiyeti temsilcileri de katıldı.
Trafik Müdürlüğü, müşterilerden fazla ücret alan şoförler için ağır hükümler getirilmesini istedi.
Paksoy ise, “bu mevzunun ağır hükümlerle Milli Korunmaya bağlanacağı ve müşteriden fazla ücret alan şoförlerin derhal tevkif edileceği” açıklamasını yaptı.
Bu kararın pek uygulandığını sanmıyorum ama belli ki 64 yıl önce de tıpkı bugünkü gibi müşteri kazıklamaya çalışan şoförler en büyük sorundu.
Paylaş