Sanki Dün Gibi projesinin ilanlarını ilk gördüğümde çok heyecanlandım.
Çocukluğumun şarkıları, hayatımda iz bırakan şarkılar, Türkiye’nin en iyi üç sesi tarafından Harbiye Açıkhava Tiyatrosu’nda senfoni orkestrası eşliğinde seslendirilecekti. Hemen konserlerin tarihine baktım, bu kez de üzüldüm. Tatilde olmam sebebiyle ilk konseri kaçırıyordum ama diğer ikisine gidebilecektim. Cuma akşamı 70-80’li yılların şarkılarını Levent Yüksel, Fatih Erkoç ve Özlem Tekin gibi birbirinden iyi üç sesten dinlemek üzere büyük bir heyecanla Harbiye Açıkhava Tiyatrosu’nun yolunu tuttum. Üstelik gecenin onur konuğu da Nükhet Duru’ydu. Açıkhava Tiyatrosu yarı yarıya dolu, seyircilerin yaş ortalaması otuz, otuz beşler civarında. Herkesin gözünden biraz sabırsızlık, çokça da heyecan okunuyor. Nihayet konser başlıyor. Heyecanım dorukta. Nasıl olmasın? Bana Türk pop müziğini sevdiren, popüler kültüre olan ilgimin başlangıcı olan şarkıları dinleyeceğim. İlkokul, ortaokul yıllarımın şarkılarını dinleyeceğim, üstelik Açıkhava Tiyatrosu’nda.
* * *
Levent Yüksel, Fatih Erkoç ve Özlem Tekin, Orhan Şanlıel yönetimindeki senfonik orkestranın eşliğinde sahneye çıkıyorlar. İşte ilk şarkı geliyor, seyirciler heyecanlı, sabırsız ‘Bak bir varmış bir yokmuş eski günlerde’... Gözümün önüne bu şarkıyı söyleyen Nilgün Atılgan geliyor hemen. Yüzümde hoş bir gülümseme...
Ama biraz aksaklık mı var seste? Yok, hayır. Şarkının sözleri karışıyor birbirine... Seyircilerin söylediği sözlerle, şarkıcıların söyledikleri tutmuyor birbirini. Zaten sahneye baktığınızda da bir panik havası çarpıyor gözünüze. Herkesin önünde şarkı sözlerinin yazdığı nota sehpası, hiç gözlerini kaldırmadan nota sehpasından söylüyorlar şarkıyı.
Olur böyle şeyler! Ne de olsa önemli bir proje bu.
Kolay mı böyle bir projede sahneye çıkıp şarkı söylemek? İlk şarkı, ilk heyecan, geçer nasıl olsa... Bozmamalıyım keyfimi...
* * *
Sonra sahnede Fatih Erkoç kalıyor tek başına, ‘Kadınım’ı söylüyor Tanju Okan’dan. Siyah Beyaz TRT televizyonu, o yılların vazgeçilmez sunucusu Fecri Ebcioğlu, ‘Bizden Size’ isimli cumartesi gecelerinin tek eğlence programı, bu şarkıyla dans eden uzun favorili, İspanyol paçalı erkeklerle, uzun etekli hippi kızlar geliyor gözümün önüne... Sonra sırayla Levent Yüksel, Özlem Tekin tek tek gelip şarkılarını söylüyorlar. Ama yok bu kadar istememe, sabısızlanmama, heyecanlanmama rağmen yürümeyen bir şey var. Gözümün önünden çocukluğum, büyüdüğüm ev, yaşadığım kasaba, okuduğum okul sıraları gitmemesine rağmen, bir türlü tam olarak adapte olup, dahil olamıyorum konsere.
Çünkü Özlem Tekin de, Levent Yüksel de bilmiyorlar şarkıların sözlerini, yalan yanlış söylüyorlar neredeyse bütün şarkıları. (Özlem Tekin ilk yarı boyunca söylediği hiçbir şarkının sözlerini doğru söylemedi. İstisnasız hepsi yanlıştı şarkı sözlerinin. İnsan bu kadar önemli bir projeye çıkarken ezberlemez mi bir tek şarkıyı dahi? Seyirci bu kadar ciddiye alınmayan bir şey midir?)
Oysa orada seyirci olarak bulunan yaklaşık 3 bin kişiden rastgele seçeceğiniz herhangi iki seyirciyi çıkartsanız o sahneye, hepsi ezbere söylerler bu şarkıları...
Çünkü bu şarkılar klasik.
Çünkü bu şarkılar Türk pop müziğinin mihenk taşları....
* * *
Her yeni şarkı başladığında ‘Tamam artık, heyecanları bitti, düzelecek’ diyorum ama olmuyor. Hep bir tedirginlik, hep yanlışlar, hep bir uyumsuzluk. Sinirleniyorum! İşte tam o sırada ‘Kördüğüm’ şarkısıyla Hümeyra giriyor sahneye. Nasıl güzel söylüyor o muhteşem şarkıyı... Nasıl özlemişim Hümeyra’nın sesini dinlemeyi. Şarkı bittiğinde alkıştan yıkılıyor Açıkhava Tiyatro’su. Hümeyra sadece ‘Çok özlemişim’ sizi deyip gidiyor. Ağzımıza bir parmak bal çalıp, bizi yine şarkıların sözlerini dahi bilmeyenlerle baş başa bırakıp gidiyor. Sahneye Özlem Tekin geliyor. Semiha Yankı’nın unutulmaz şarkısını söylüyor, daha doğrusu söylemeye çalışıyor ‘Seninle Bir Dakika’...
Yok yine yanlış sözler, az önce Hümeyra’daki o ruhun zerresi yok sahnede. Sadece bir an önce hata yapmadan (Ama buna rağmen yapıyor) şarkıyı bitirmeye çalışan birisi var sahnede. (Seninle Bir Dakika ile rock şarkılar arasındaki farkı anlamamaya çalışmış nedense?) Bu şarkıyı böyle dinlemek istemiyorum ben!
Ardından Füsun Önal geliyor sahneye. Unutamadığımız Füsun Önal şarkılarından bir potpori söylüyor. Sahne enerjisi hálá yüksek, hálá merakla dinliyor ve izliyorsunuz Füsun Önal’ı. Ama o da bizi bırakıp gidiyor...
* * *
Yine Levent Yüksel, Özlem Tekin ve Fatih Erkoç sahneye geliyor ve ‘Ah Nerede’, ‘Sen Gidince’ ‘Delisin’ ve ‘Yarınlar’ şarkılarından oluşan bir potporiyi söylemeye çalışıyorlar. Ama yok, olmuyor! Herkes birbirine bakıyor, şarkının sözlerini bilmiyor, hangi şarkıdan sonra hangisinin geldiğini bilmiyor, olmadığını, olamayacağını anladıklarında da işi ‘eğlenceye’ vuruyorlar. Tarık Akan’la, Adile Naşit’le, Cici Kızlar’la, Ali Rıza Binboğa ile eğleniyorlar! Çocukluğumla alay ediyorlar! Hatıralarımla dalga geçiyorlar! Sahnedeki sanatçılardan bana sadece şu duygu geçiyor; ‘Bitse de gitsek!’ diyorlar açıkça!
İkinci yarının başında Nükhet Duru sahneye gelip o hasta haliyle unutulmaz Nükhet Duru klasiklerini söyledikten sonra, çıktım konserden. Dayanamadım çünkü. Televizyonda beğenmediğim programda nasıl ‘zaping yapma’ hakkım varsa, gerekli özenin gösterilmediği, yapılan işin ciddiye alınmadığı, ne yapıldığının farkına varılmadığı bir konserden de çıkma hakkım var. Niye kullanmayayım bu hakkımı?
Mustafa Oğuz’un bu önemli fikrine, emeğine yazık olmuş. Çünkü Özlem Tekin ve Levent Yüksel gerekli özeni göstermemişler bu işe, bu projenin ciddiyetini, o şarkıların hayatımızdaki ve onların hayatındaki önemini kavrayamamışlar, ‘rock’ söylemekle, Türk pop müzik tarihinin bu önemli şarkılarını söylemek arasındaki farkı anlamak istememişler. Bu canım projeye çok, ama çok yazık etmişler.... Çok üzüldüm. Yazık olmuş canım projeye!