Benim yazdıklarımı hálá bıkmadan usanmadan okumaya devam ediyorsanız, siz bu yazıyı okuduğunuz sırada ben iki haftalık bir tatile çıkmış olacağım. Çok çalışanlar için tatil hoş bir şeydir. Tabii ‘yapabilen’ için!
Cep telefonu ‘icat’ olunmadan önce, tatil çok daha hoş bir şeydi. Sadece aramak istediğiniz insanı (yani bağımlı olduklarınızı!) arıyor, halini hatırını soruyordunuz. Başka da hiç kimse ‘kıldan yünden’ sebeplerle size ulaşamıyordu. Hele işyerinizden siz istemediğiniz sürece size ulaşılması hiç mümkün değildi.
Ama cep telefonu ‘icat’ oldu, tatiller bozuldu. Tam ‘Her şeyden ve istemediğim herkesten arınıyorum’ duygusuyla ‘kaçtığınız’ yerde, birden bire cep telefonunuz çalıyor, karşınızda ‘patronunuz’ ya da ‘çalışma arkadaşlarınız’ size işle ilgili bir yığın soru soruyorlar.
Yok bilmem ne, ne oldu?
Bilmem kim bu konuda ne demişti?
Bilmem ne programı için ...! İşte bu üçüncü telefondan sonra, artık gittiğiniz yerde ‘tatil çalışmaları’ başlıyor. Bildiğiniz mekansız mesai!
* * *
Artık tatilleri ‘dinlenme, arınma’ olmaktan çıkaran tek şey, sadece cep telefonları da değil ki, bir de ‘internet hadisesi’ var! ‘Elektronik posta’ haberleşmesi de yeteri kadar tatilleri ‘tatil’ olmaktan çıkarıyor! Tatilin bir aşamasında (bu nedense hemen ikinci günden sonra falan oluyor!) çalan cep telefonundan sonra, ‘işinizi halletmek’ için hemen kendinize harıl harıl bir ‘internet cafe’ aramaya başlıyorsunuz.
Ama zaten bir tatil köyündeyseniz çok şanslısınız! Çünkü internet cafe ‘hizmetini’, tatil köyleri ve oteller ‘ayağınıza kadar’ getiriyorlar. Patronun size sorduğu soruya cevap verebilmek için bazı bilgilere ihtiyacınız olduğundan, hemen internet cafeye koşup elektronik postalarınıza bakıyorsunuz. Hazır elektronik posta adresinizi açmışken, birden kendinizi, gelen bütün elektronik postaları okurken ve hatta cevaplandırırken buluyorsunuz!
Bütün ‘postalara’ cevap yazdıktan sonra, hazır internete dalmışken, bakalım neler oluyormuş diye, gazetelerin haber sayfalarında ve internette de gezinmeye başlıyorsunuz doğal olarak! O haberden bu habere, o köşe yazısından bu köşe yazısına, o yorumdan şu yoruma derken, her okuduğunuz yazı size birkaç gün önce neler olduğunu da merak ettirdiğinden, bu kez gazetelerin ‘arşiv’ sayfalarına girmeye başlıyorsunuz!
Ee hazır internete girmişken, mesleki meraklarla birkaç günlük televizyon izlenme oranlarına da bakıyorsunuz doğal olarak!
Ertesi gün, bir önceki gün maillere yazdığınız cevaplara gelen cevapları merak ettiğiniz için tekrar elektronik posta adresinize bakmanız gerekiyor tabii ki!
* * *
Tatilleri tatil olmaktan çıkaran şey, sadece bunlar değil... Bir de ‘çanak anten’ hadisesi var! Dünyanın neresine giderseniz gidin, mutlaka seyredilecek bir ‘Türk kanalı’ buluyorsunuz! Ee, o zaman da ‘Ana Haber Bültenleri’ni kaçırmayacaksınız doğal olarak!
Bu yıla kadar bütün tatillerimi kendi kendime böyle zehir ettim!
Ama bu yıl ‘teknolojinin hiçbir nimetinden’ faydalanmamaya kararlıyım. Türkiye’de neler olup bittiğini de hiç merak etmeyeceğim! Erdoğan’ın ABD’den nasıl döndüğünü, üniversite sınavlarının durumunu, ‘TCK Kadın Platformu’ afişinde imzası bulunan ülkelerin imzalarını geri çekip çekmediklerini, özgürlüğü sadece ‘türban sorununa’ indirgeyen Erdoğan’a gelen tepkilerin neler olduğunu... Hiç ama hiçbir şeyi merak edip okumayacağım, hatta sormayacağım!
Bu vesile ile yazılarıma da bir hafta ara vereceğimi söyleyeyim.