12 yıldır ilk kez bu kadar uzun süreli bir tatil yaptım. Tam tamına 12 günlük bir tatil. Çarşamba günü de yazdığım gibi bu yılki yaz tatilimi Tunus’ta geçirdim. Benim gibi takıntılı birine de bu yakışırdı zaten. Sanırım önümüzdeki beş yıl tatillerimi Tunus’ta geçireceğim artık, taktım bir kere!
Şimdi bir çoğunuz, ‘Ne buluyorsun bu Tunus’ta, Allah’ın Tunus’u’ diyorsunuz eminim. Ama ben çok seviyorum orayı. Neyini seviyorsun derseniz, anlatayım. Aslında kısaca şöyle söylesem neden sevdiğimi anlayacaksınız. Tunus 1970 model Türkiye’yi çağrıştırıyor bana, çağrıştırmıyor hatta, öyle!
Tunuslularla ilk tanışmanız havalimanında oluyor. Tunus uçuşlarında Türk Hava Yolları ‘boarding pass’ denilen uçuş kartınızı verirken, her zaman yaptığı gibi biletinizin bir kopyasını size vermiyor, uçuş kartınızı içine koymuyor. Zaten bir kontuarın önünde koskocaman çuvallar, kutular, bavullar yığını görürseniz anlayın ki o kontuardan Tunus uçuşunun bilet kontrolü yapılıyor. Çünkü Tunuslular, Türkiye’den bavul ticareti yapıyorlar. Tunus’ta tekstil neredeyse hiç gelişmediği için, Türkiye’den bavullar dolusu tekstil ürünü Tunus’a taşınıyor. Hepsinin yükü de bir kişinin yanında götürmesine izin verilen 20 kiloyu aştığından dolayı, sürekli yanınıza gelerek, ‘Bu bavulu sen geçirir misin’ gibi sorular sorup, hafif içinizi bayıyorlar. Yük limitini aştığını söyleyen hosteslerle Arapça (bol küfürlü olduğunu tahmin ettiğim) kavgaları da, size çok enteresan bir ülkeye gittiğinizin ilk işaretlerini daha havalimanında veriyor zaten!
Tunus’un başkenti olan Tunis’teki Kartaca Havalimanı’na vardığınızda, bavulunuzun gelmesini beklerken, bu kez uçaktan çıkan kolileri, bavulları bir kez daha görünce şaşkınlığınızı gizleyemiyorsunuz. Çünkü neredeyse hepsi aynı yerden alınmış ve aynı şekilde paketlenmiş olan tekstil ürünlerinin üzerinde hiçbir ayırıcı işaret yokken, Tunuslular hangi paketin kendilerine ait olduğunu anlayıp, diğerlerinin arasından kendi paketlerini seçebiliyorlar.
Havalimanında her yerde Fransızca, İngilizce ve Arapça, ‘Burada sigara içilmez’ yazmasına rağmen, daha uçaktan iner inmez hepsi sigaralarını yakıp, gayet umursamaz bir şekilde dumanını üflemeye başlıyor. Aralarında yüksek sesle konuşmaları da, kendinizi bu ülkeye hiç yabancı hissetmemenizin ilk adımlarından birini oluşturuyor zaten!
Tunus’un 10 milyon nüfusu var. Bizim İstanbul’dan daha tenha anlayacağınız. Demokrasi ile yönetiliyor, ama ülkedeki polis sayısı tahmin edemeyeceğiniz kadar fazla. Üç adımda bir polis görmeniz mümkün. Her kavşakta, her sokak başında, otoyol kenarında, sahilde, kumsalda, çarşıda her ama her yerde polis var. Hatta Tunus’ta her 20 kişiden birinin polis olduğu söyleniyor. Bu konudaki başka bir söylentide her üç Tunuslu’ya bir polis düştüğü yolunda.
Tunus’un resmi dili Arapça ama istisnasız herkes Fransızca konuşabiliyor. Daha ilkokuldan itibaren Fransızca eğitimine başlanıyormuş ve bu eğitimi almak da zorunluymuş. Bindiğim bir taksinin şoförünün konuşmaya önce Fransızca, sonra Almanca, sonra İtalyanca ve en son İngilizce ile devam etmesi açıkçası beni dehşete düşürdü.
Tunus’un en tipik özelliklerinden biri her şehirde bulunan ‘Medina’ları. Yani bizim kapalıçarşımız! Eski şehirlerin içinde bulunan Medina’lar Tunus ticaretinin can damarı. İğneden ipliğe her şeyi buralarda bulmak mümkün. Ama alışveriş yaparken sıkı pazarlıkçı olmanız gerekiyor. Hem de çok sıkı! Yoksa çok feci kazıklanabilirsiniz. Almak istediğiniz bir malın size söylenen ilk fiyatı 50 dinarsa o malı 10 dinara alabileceğiniz anlamına geliyor bu. Eğer benim gibi pazarlık yapamayanlardan ve pazarlıktan hoşlanmayanlardansanız, Tunus’a giderken yanınızda mutlaka pazarlıktan hoşlanan bir arkadaşınızı bulundurun!
Satıcıların en sevdikleri şey, ‘Sizin hangi ülkeden olduğunuzu tahmin etme oyunu’. Medina’ların içinde gezerken peşinizden her dilde bağıran ve hangi ülkeden olduğunuzu tahmin etmeye çalışan satıcılarla birlikte geziyorsunuz. Türk olduğumu öğrendiklerinde de hepsinin verdiği tepki neredeyse aynı: Hasan Şaş, Mustafa Sandal, Galatasaray, Tarkan. Hepsi de ezbere, ‘Aşka yürek gerek’ ve ‘Şıkıdım’ şarkılarını biliyorlar neredeyse. Hatta birçok seyyar kasetçide neredeyse sadece bu iki şarkı çalıyor. İşte o anda içinize bir memleket hasreti gelip çörekleniveriyor!
Tunus’la ilgili anlatacak daha çok şey var. Dedim ya, 1970 model Türkiye orası diye. Sıcak, kendinizi hiç yabancı hissetmediğiniz bir ülke. Tunus’la ilgili yazının devamı pazartesiye.