Siz bu satırları okuduğunuz sırada, ben THY’nin rötar yapmayacağını umduğum uçağı ile Türkstar canlı yayınına yetişmek üzere Tunus’tan İstanbul’a dönüyor olacağım.
Eğer canlı yayın başladığında ekranlardaysam bilin ki uçak rötar yapmadı, ekranda yoksam eğer mutlaka yoldayımdır, bekleyin. (Malum bu aralar THY rötarlarıyla ün yaptı!)
‘O zaman gitmeseydin kardeşim, iş sorumluluğu her şeyden önce gelir, niye bu mevsimde tatile gidiyorsun ki’ dediğinizi duyar gibiyim. Belki haklı olabilirsiniz. Geçmişte ben de çok karşıydım böyle zamanlı zamansız yapılan şeylere! Ama artık değilim! Sadece ekim ayından beri yaşadığım ‘soap opera’ hayatına alıştım o kadar.
***
Evet yanlış yazmadım ya da yanlış okumadınız, birazcık ünlü olunca hayatınız tam ‘soap opera’ dizilerinde gördüklerinize dönüyor. Tıpkı benimki gibi. Bir ilahi adalet var sanırım. Eskiden neyle dalga geçtiysem hepsi başıma geliyor tek tek...
Neler mi? Saymakla bitmez, bir sürü!..
Bir kere fark ettim ki ünlü birisi olunca hep yapacak bir işiniz oluyor (Çoğu boş işler ama olsun). Hep bir yerlerden bir yerlere koşturuyorsun, ama akşam olunca şöyle bir düşünüyorsun bugün ne yaptım diye, aklına hiçbir şey gelmiyor. Yorgunluğu da cabası.
Ama şimdi hakkını teslim etmek lazım, senin yerine hep ne yapacağını düşünen ve yapman gerekenleri yapan insanlar da yer alıyor hayatında. Hatta o kadar ki, bir süre sonra yaşamı ‘bir otel odasında tatil yapıyorum’ gibi algılamanıza bile yol açıyor bu durum. Öyle ev için falan alışverişe çıkmak yok, ekmek almak yok, gazete almak yok, araba kullanmak yok. (Sırası gelmişken aradan bunu da çıkartayım... Trafikteki karmaşanın taksi şoförlerinden sonra ikinci sebebinin özel şoförler olduğunu da anlamış bulunuyorum. Çünkü onlar arabadaki insana neredeyse başbakan muamelesi yapıp, sanki arabadaki trafik sıkışıklığında beklerse bir şeyi eksilirmiş gibi, ne kadar girilmeyecek yol varsa giriyor, ne kadar ara sokak varsa oralardan gidiyor ve trafik karmaşasına sebep oluyorlar.) Ve aklıma gelmeyen bir sürü şeyi yapmak yok. Bütün bunları sizin için yapan insanlar var sadece hayatınızda.
Siz hayatın tam da kendisiyle ilgili bir sürü durumda ‘hayata teğet geçerken’ sadece şunları düşündüğünüzü fark ediyorsunuz: Bu kıyafeti daha önce giymişmiydim? Acaba beğendiler mi? Ya beğenmezlerse? Haklıyım ama değil mi? Bu saç bana yakıştı mı acaba? Ekran insanı normalden kaç kilo fazla gösterir? İmajıma ters düşen bir durum yok ortada sanırım...
Sonra herkesin bildiği şeyleri bilmediğinizi, ama bilmediği ve bilmesi de gerekmeyen saçma şeyleri çok iyi öğrendiğinizi fark ediyorsunuz. Bir ekmek kaç lira bilmiyorsunuz, ama bu yıl hangi renkler moda biliyorsunuz, bir paket makarna kaç lira bilmiyorsunuz ama en iyi yakan solaryum makinesi nerede biliyorsunuz. (Bütün bunlar neden gerekliyse!)
***
Bütün bunları düşünmekten başka bir şey yapmadığınız ve yapamadığınız için de size hayat çok yorucu gelmeye başlıyor. Sonunda yorulduğunuzu hissedip, bir tatile ihtiyaç duyuyorsunuz. Ve tabii bu tatili Türkiye sınırları içerisinde geçiremeyeceğiniz için de, bavulunuzu toparlayıp kendinizi Afrika’nın sıcak güneşine ve Akdeniz’in tuzlu sularına bırakmak üzere Tunus’a gidiyorsunuz.
Şimdi anladınız mı ‘soap opera’ hayatı yaşayanların neden hep yorgun olduklarını...