‘Kardeşiiiiiimmmm, bu Türk toplumu bir adım bile ileriye gidemiyor. Bilgi çağında yaşarken, teknik gelişmelere ayak uydurmak şöyle dursun, insanlar bilgisayar bile kullanamıyorlar. Türkiye’de o kadar işsiz var, hem lisan bilen, hem bilgisayar kullanabilen, bir sekreter bile bulunamıyor. Üstelik bu Türkler yabancı dile karşı son derece yeteneksizler. Hiçbirisi kendisini geliştirmiyor!’
Diye diye ağza sakız edilen bu geyiği, yaşadığınız sürece kimbilir kaç kere duydunuz? Bu geyiğin haklılık payı olabilir. Ama bu kez maalesef sadece ‘sıradan insanlar’ için geçerli.
***
Yani, yüzünü bir kez bile kamera yalamamış, herhangi bir bulmacada ‘Yukarıda resmini gördüğünüz ünlü kişi’ biçiminde bulmaca sorusu haline gel(e)memiş, magazin programlarında haftanın ‘şıkı’ ya da ‘rüküşü’ seçil(e)memiş, kameraların tam da gözünün içine baka baka eski sevgilisi için, ‘Evet aramızda çok önemli bir fark var: On santim boy farkı’ diyememiş, Amerikan plan, boy plan, bel plan ya da ‘Close up’ biçimlerinde ekranlarda herhangi bir görüntüsü çıkmamış ‘sıradan’ kişiler için geçerli yani!
Eğer, sıradan değil de popüler kültüre herhangi bir biçimde, popüler kültür aktörü ya da aktristi olarak duhul etmiş ya da mal olmuş kişilerdenseniz, ha babam de babam kendinizi geliştirmeye uğraşır, bunun için didinir, çabalar ve elinizden geleni de ardınıza koymazsınız. Sürekli entelektüel gözükme çabası, sürekli bir didinme, sürekli bir yenilenme çabası, değmeyin gitsin. Kimisi alır eline bir Dalai Lama sürekli okur da okur. Zaten Dalai Lama onun başucu kitabıdır, bunun yanında mutlaka haftada bir tane de ince kitap bitirip, kültür haznesini geliştirir.
***
Sıradan olmayan bu insanlar, ‘Bir dil, bir insan’ kuralına uyarak yabancı dil öğrenme merakında ve azmindedir de! Önce her akşam eve gelip ders verecek bir özel hoca tutulur. Bu çok sıkıcı gelince, dersler haftada bire indirilir, sonra da işin en pratik yolunda karar kılınır: ‘İngilizce bilen yardımcı kız!’
Bu yardımcı kızla ‘İs this an apple’, ‘Yes, I’m going to school’ biçiminde pratikler yapılır. Ama doğrusu yabancı dil öğrenmek konusundaki azim, takdir edilecek cinsten ve hiçbirimizde olmayan ve dahi olamayan kıvamdadır.
Kitap okunmaya başlanmış, yabancı dil ‘Allah’ın izniyle’ öğrenilmiştir.Şimdi sırada topluma örnek olmak açısından spora başlamak vardır. En havalı gözükeninden, en ‘trendy’sinden’ bir spor dalı bulunur, bu da halledilir.
Eee bunların hepsi yapılınca artık ‘entelektüel bir bilgi birikimine sahip’ sanatçı unvanı alınmış olur. Artık ‘o’ farklıdır.
Bu kadar çaba ve bu kadar emek, bana bazı küçük şehirlerdeki mezbelelik yerlerde, ‘Burası it kopuk yatağı oldu. Bunlar burada topluma zarar veriyorlar’ diye düşünerek belediye başkanlarının buralarda yaptığı ‘rehabilite’ çalışmalarını hatırlatıyor!
***
Mezbelelik yer, ‘Avrupa’dan getirilen ağaçlarla’ donatılır, eşsiz güzellikte, büyük fedakarlıklarla yürüyüş yolları yapılır, o bölgenin en iyi mimarının sadece kendisinin anladığı, orada yaşayan halkın hiçbir şey anlamadığı, ama yerel basın tarafından ‘Yılın en iyi çevre düzenlemesi’ seçilen eseri bu alanın göbeğine dikilir. Çocuklar için oyun parkı kurulur, bütün süsleme tamamdır.
Belediye başkanı büyük fedakarlıklar göstererek bu mezbelelik alanı yeniden halkın hizmetine kazandırmıştır. Aradan sadece altı ay, bilemediniz bir yıl geçer, park yine eski haline döner. Ayyaşlar o parkta, Avrupa’dan getirilmiş ağaçların gölgesinde biralarını yudumlamaktadırlar. Ağaçlar bakımsızlıktan kurur, otlar sararır. Mezbelelik yine eski haline geri döner. Aslına rücu eder!
Belediyenin o kadar emeği, çabası boşa gitmiştir!
İKİ ÖNEMLİ NOT:
İlki, ‘Hap şeklinde popüler kültür mantarı’ başlıklı yazıda Sayın Müjdat Gezen’in Can Yayınları’ndan çıkan ‘Galiba Ben Sanatçıyım’ isimli kitabı, yanlışlıkla ‘Ben Sanatçı Değilim’ şeklinde yer almıştır. Bu yanlışlıktan dolayı kendisinden ve siz okurlarımdan özür dilerim.
İkincisi de, bundan böyle haftada iki gün, pazartesi ve çarşamba günleri yazılarım yayınlanacak. Duyurulur!