Orhan Baba TRT’ye çıktığında kasabamda yollar boşalırdı
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Ben çocukken, o zamanın tek kanallı ve siyah-beyaz TRT ekranına bir bayram gecesi Orhan Gencebay’ın çıkacağı haberi gazetelerde sanki ‘Üçüncü Dünya Savaşı çıkmış’ gibi büyük puntolarla yer almıştı.
Üstelik bu hepimize TRT tarafından yapılan bir lütuftu. TRT lütfetmiş ve dinleyicileri ile Orhan Gencebay’ı buluşturmaya karar vermişti! Hepimiz Baba’nın ekrana çıkacağı gece, siyah-beyaz ekranlarımızın karşısına geçmiş ve TRT ekranından Orhan Gencebay’ı izlemenin keyfini çıkarmıştık.
***
Aynı şey bir de yılbaşı gecelerinde olurdu. TRT Denetleme Kurulu lütfeder ve hepimize ekranda dansöz izleme zevkini yaşatırdı. O zamanlar adetti, saatler gece yarısını gösterdikten hemen sonra Nesrin Topkapı ekranda belirir, o çok kıvrak, o estetik göbek dansıyla hepimizi ekranlara yapıştırırdı. Hatta bir yılbaşı gecesi Nesrin Topkapı’nın elinde asasıyla yaptığı dans hálá belleğimde.
TRT’nin bizlere bir ‘jest’ yapıp ekranlara çıkardığı Orhan Baba ve dansözler bir sonraki haftanın konularını da belirledi. Hepimiz sonraki gün ve devamında Orhan Baba’dan ve özellikle Nesrin Topkapı’nın dansından konuşur, kaçırdığımız ayrıntıları başkalarından yakalamaya çalışır, devamlı bu konulardan söz ederek çok merak ettiğimiz bu kişileri televizyonda seyretmenin keyfini daha da uzatırdık.
Onları seyretmek neredeyse bir ayindi hepimiz için. Gazetelerde ekrana çıkacakları haberini okuduktan sonra, hemen çevremize bu müjdeyi yetiştirir, daha sonrada yapılan çekim haberlerini adım adım gazetelerden takip ederdik.
Çekim ne zaman yapılmış? Ne giymişler? Hangi şarkıları söyleyecekler? Çekimleri kaç saat sürmüş? Bütün bunları okur, sonra da sabırsızlıkla yayın gecesini beklerdik. Yayın gecesi geldiğinde, bütün ev halkı televizyonun karşısına geçer, onun ekranda belirmesini beklerdik. Onları seyrettiğimiz sürece de neredeyse nefeslerimizi tutar, etrafımızda olan biten hiçbir şeyle ilgilenmezdik. Hatırlıyorum bir bayram gecesi Orhan Baba televizyona çıktığında yaşadığım kasabanın sokakları bomboştu...
O zamanlar televizyon tek kanallı olduğu ve ekranda magazin programı olmadığı, gazeteler de magazin haberlerine şimdiki kadar yer vermediği için belki de, sanatçılar hepimizin şimdikinden çok daha fazla ilgisini çekerdi. Gazetelerdeki haberler, eğlence programları, konserler, özel gecelerdeki şarkıcı konserleri hiçbirimizin kaçırmak istemediği şeylerdi. Bu kadar sınırlı haberini okuduğumuz, kendisini ekranda birilerinin bizlere lütfettiği zamanlarda gördüğümüz sanatçıların hepimiz için gizemi vardı o zamanlar. Hani adım atsalar olay oluyordu!
***
Şimdi öyle mi ya... Orhan Baba neredeyse her eğlence programına ya da talk-show’a çıkıp kasetinin promosyonunu yapıyor. Müslüm Baba deseniz, neredeyse dakika başı ekranda. Hatta terlik reklamına çıkıyor. Zaten dansözler desen vaka-i adiyeden, gündüz programlarında bile varlar.
Geçen akşam zapping yaparken ekranda birden Orhan Baba göründü. O davudi sesiyle yeni kasetinden bir şarkı söylüyordu. Birden paniğe kapıldım. ‘Eyvah’ dedim, ‘Kaçırdım, seyredemedim, neler oldu acaba programın başında?’ Sonra birden fark ettim ki bu gün olmazsa yarın, ya da on beş gün sonra başka bir programda seyredebilirim Orhan Baba’yı. Bunu düşününce başka bir kanala geçtim.
Türkstar turneleri sırasında Ahmet San’la bu konuda çeşitli sohbetlerimiz oldu. O zaman Ahmet Bey önemli bir şey söylemişti: ‘Şarkıcı ya da sanatçı dokunulabilir olduğu anda gizemini kaybediyor’ demişti. Ahmet Bey için en önemli şey, onun deyimiyle, ‘touchbilite’ seviyesiydi. (Ne de olsa Fransız okulu mezunu!) Ahmet San’a göre dokunulabilirlik bir sanatçının star olup olmadığını belirleyen önemli etkenlerden birisi. Dokunulabilirlikten kastettiği şey de şu; ortalarda çok görünmek, çok göz önünde olmak, gerekli gereksiz haber olup her fırsatta ekranlara çıkmak. Ama bu belirleme ters orantılı ona göre; yani ne kadar dokunulabilirsen, o kadar az starsın!
Tabii günümüzde ki rekabet ve ‘promosyon’ denen illet, bütün gizemi yok ediyor. Şimdiki düşünce Ahmet San’ın söylediğinin tam tersi. Ne kadar çok haberin çıkarsa, ne kadar çok televizyonda gözükürsen, ne kadar çok kapak olursan, o kadar starsın! Belli bir süre için bu doğru olabilir. Ama şu da bir gerçek değil mi, hayatımıza tam ortasından balıklama girip, ona dokunabileceğimizi fark ettiğimiz anda, bir sürüsünü de hayatımızdan çıkartıp başka bir köşeye koyuvermiyor muyuz?
Orhan Baba hálá büyük bir star. Ama ben yine onun ekrana çıkacağı günü, hatta anı, iple çektiğim, seyrettikten sonra herkesle konuşup tartıştığım günleri özlüyorum. Çok mu eskilerde kalmışım ben? Ya da çok mu demodeyim?
NASIL BÜYÜDÜM
Ben büyürken tek kanallı televizyonda yayın kesildiğinde, ‘Necefli Maşrapa’ görüntüsü verilirdi. Bu cumartesi gecesi Eurovision gecesi...
Bu cumartesi gecesi Eurovision gecesi...
Yarın gece Eurovision Şarkı Yarışması’nın finali var. Yıllar sonra Eurovision tekrar hayatımıza girdi. Ben çocukken hepimiz için neredeyse bir ‘Milli onur ve gurur meselesi’ydi. Her sene yeni baştan hırslanır, ama tekrar hezimete uğrardık. Sonra da ‘Bu işe politika bulaşıyor’ diye kendimizi avuturduk. Sonra baktık ki bir türlü istediğimiz sonucu elde edemiyoruz, unutturduk kendimize Eurovision’u. Sadece bir takım Eurovision fanatiklerinin kurduğu kulüpler ilgilendi bu şarkı yarışmasıyla, OGAE TÜRKİYE (Organisation Generale des Amateurs Del Eurovision) gibi. Yani Amatör Eurovision Organizasyonu. Ta ki geçen yıl Sertab Erener’in birinciliğine kadar.
Sertab Erener’in birinciliğinden sonra tekrar hayatımıza giren Eurovision bu yıl İstanbul’da yapılıyor. Athena birçok ülkede yapılan anketlere göre yarışmanın favorilerinden birisi. Ben şarkıyı birkaç kez dinledim. Ama Sertab’ın şarkısı kadar ısındığımı söyleyemeyeceğim. Belki de bu durum ska müziğine çok ilgi duymamamdan kaynaklanıyor olabilir.
Ama yine de cumartesi gecesi, tıpkı çocukluğumdaki gibi büyük bir heyecanla oylama sonuçlarının bitmesini ve Athena’nın ilk üçe girmesini bekleyeceğim.
Uff yine aynı tatlı heyecan, ROYAUME-UNI (İngiltere), un (bir) puan. PAYS-BAS (Hollanda) deux (iki) puan...