Menüsküs kilitlenmesi ameliyatla son buldu

Cumartesi sabahı dizimde bir ağrıyla uyandım. Aklımca gidip spor yapacağım. Yüzümü yıkamak üzere yataktan kalkmaya çalışmamla beraber, yere iki seksen uzanmam bir oldu.

Hemen menüsküsümün kitlenmiş olabileceği aklıma geldi. Ne de olsa geçmişten antremanlıyım menüsküs kilitlenmelerine karşı. Bu yaşadığım üçüncü kilitlenme!. Bundan yirmi yıl önce de yaşamıştım.

Yerden kalkma denemelerim birkaç kez başarısızlıkla sonuçlanınca, telefonla anneme, teyzem ya da evime yakın oturan birkaç arkadaşıma ulaşmam gerektiğine karar verdim ki, beni bu sürüngen durumumdan kurtarsınlar. (Bazen ne kötü şey bu yalnızlık!!!) Aksilik bu ya hiçbir telefon yatak odamda değil. Ellerimle, popomun üzerinde, kilitli ayağımı kazık gibi öne uzatarak, sürüne sürüne telefona ulaştım. Bütün akrabalarımı ve arkadaşlarımı, ‘Yetişin çok kötüyüm, mahvoldum, öldüm, bittim’ diyerek başıma topladım. (Fırsat bu fırsat, kaçırır mıyım bu kadar ilgi ve alaka görme durumunu!!)

Beni arabaya attıkları gibi İstanbul Cerrahi Hastanesi’nin yolunu tuttular. Arabadan iner inmez beni bir tekerlekli sandalyeye oturtup, hemen ortopedi servisine çıkarttılar. Yolda beni sağ dizim kazık gibi tekerlekli sandalyede otururken görenler önce şaşkın şaşkın bana bakıyorlar, sonra da kendilerini toparlayıp soruyu yapıştırıyorlar: ‘Nasılsınız Armağan Bey? İyi misiniz? Haydaaa! Benden cevap, ‘Gördüğünüz gibi gayet iyiyim. Ya siz?!!!’

İlk muayene sonucunda sağ dizimde dış menüsküs yırtılması teşhisi konuldu. Doktor Selim Bey, ‘MR çektirelim’ dedi. Beni uzay gibi bir odaya aldılar. Hemşire yanıma gelip, ‘Şimdi garip sesler duyacaksınız, korkmayın. Hiçbir yerinizi onbeş dakika boyunca kıpırdatmayın, yoksa her şeye yeni baştan başlamak zorunda kalırız’ dedi!

Hastaneleri ve böyle hiç bilmediğim şeyleri sevmem. Ama başa gelince çekiliyor. Kapladı mı içimi bir korku! Ne gelecek burada benim başıma diye. Ama hemşirenin uyardığı kadar varmış. Hayatımda duymadığım kadar sesi ve gürültüyü onbeş dakika boyunca dinledim maşallah!

MR sonucumla beraber tekrar doktorun yanına çıktığımda, doktor bey MR’a bakarak, ‘Ufak bir operasyonla menüsküsünüzü açmamız gerekecek’ dedi. Nasıl olacak bu operasyon deyince de, ‘Bayıltacağız sizi ve kilitlenmiş dizinizi, birkaç hareketle açacağız’ dedi. Çok basit bir işlem. Ama tabii ben bayıltılma kısmına takıldım.

‘Kaç dakika baygın kalacağım?’

‘En fazla iki-üç dakika.’

‘O zaman tamam.’

Hayatım hep benim kontrolüm altında olmalı. Baygın kalacağım zaman ne kadar az olursa o kadar iyi. Kontrol edemediğim, kontrolümün dışına çıkan hiçbir andan hoşlanmıyorum!!!

Bir hanım geldi, önüme birkaç evrak koydu ve ‘Lütfen bunları imzalar mısınız Armağan Bey?’ dedi. E bir okudum evrakları. Yok hasta kendisi bu operasyonu ve tedavi yöntemini kabul etmiştir, herhangi bir aksilik durumunda yakınlarından hastanın belirlediği kişiye haber verilecektir, yok sorumluluk tamamen hastaya aittir. Hayda, ne oluyor yahu. Hani çok basit bir şeydi bu? Tabii benim gerilim ve sinir katsayım giderek artıyor.

‘Tam ben ne oluyor’ diye düşünürken, elinde iğneyle başka bir hemşire içeri girdi. ‘Elinizin üzerinden, bu iğneyi takacağım ki, rahat narkoz ve serum verebilelim size demez mi!’ E ama bu ne şimdi? Hemşire iğneyi takarken, başımda narkozitör doktor belirdi, çeşitli sorular sormaya başladı. Tabii ben narkozitörü bulmuşum kaçırır mıyım?

Beni kaç dakika bayıltacaksınız?

Hayatımı kaç dakika kontrol edemeyeceğim?

Ne kadar sürede ayılırım?

Ne kadar sürede her şeyin farkında olurum? gibi soruları ardı ardına sıraladım.

Hemşireler şaşkın, narkozitör şaşkın, ben hepsinden daha şaşkın ameliyathanenin yolunu tuttuk. Elimin üzerinden bayıltıcı etkisi olduğunu sandığım iğneyi yapmaya başladılar. Önce vücudumun her bir noktası yavaş yavaş karıncalanmaya başladı. Karıncalanma giderek arttı, ama yok bir türlü bayılamıyorum. Üstelik bir de sürekli konuşuyorum. Kaç dakika sürecek bu baygınlık? Bak görüyor musunuz bayılmıyorum bir türlü falan derken.

‘Armağan Bey’ sesiyle kendime geldim. Rüyamda Ünlüler Çiftliği’ni görüyordum. Kontrolsüz dakikalar bitmiş, tekrar hayat kontrolümün altına girmişti işte. Oh be! Bu kadar kontrol manyağı olmak da kötü şey.
Yazarın Tüm Yazıları