Perşembe günü bende bir heyecan, bir heyecan görmeniz lazımdı. Bütün gün boyunca yüreğim pır pır etti durdu. Akşamüstü artık heyecanımı saklayamaz hale gelmiştim.
Şirkettekiler, ‘Ne oldu sana böyle, bugün neyin var’ diye sordular. Tabii açık verir miyim hiç, hemen bahanem hazır: ‘Ünlüler Çiftliği ile ilgili gerginim biraz’ dedim.
Bir bahane bulup kendimi erkenden işyerinden dışarı attım. Yolda eve gelirken birkaç arkadaşımı arayıp, ’Hadi akşam bana yemeğe gelin’ dedim. Eve varır varmaz daldım mutfağa, nasıl özenle yemekler yaptım, nasıl özenli sofralar hazırladım anlatamam. Neyse, arkadaşlarım geldiler. Sofraya kurulduk. Ben sofraya oturmadan önce gittim alelacele televizyonu açtım ve televizyonu tam karşıdan gören bir sandalye kapıp oturdum.
Misafirlerim arasında televizyon seyretmekten hiç haz etmeyen bir arkadaşım var. Bana sürekli sen ‘aptal kutuna’ işler yap dur diyerek takılır. Tabii hemen ondan itiraz geldi, ‘Televizyon seyredeceksen bizi niye çağırdın yemeğe? Yalnız başına oturup seyretseydin‘ diye. İşte tam o sırada ‘Bir Yıldız Doğuyor’ programının jeneriği başladı.
Haldun Dormen ekranda belirdi, jüri üyelerini tek tek seyircilere tanıttı. Aman ne garip bir duyguymuş bu. Ekranda ‘star’ yarışması yapılıyor, üstelik canlı yayın ve ben evimden, yemek masasının başından seyrediyorum.
* * *
İlk aday çıktı. Daha çocuk sahneye çıkar çıkmaz ben yüzümü buruşturmuşum, arkadaşlarım öyle anlatıyorlar. Neyse çocuğun şarkısı bitti, jürinin karşısına geldi, jüri yorum yapmaya başladı. Önce Muazzez Abacı, arkasından İlhan Şeşen, Koral Sarıtaş ve Mine Aksoy tek tek yorumlarını yaptılar. Eeeee benim düşündüklerimi hiç kimse söylemedi.
Ama hiç sesimi çıkartmıyorum, fakat her çıkan yarışmacıyı da gözümü bile kırpmadan ve hiç kimseyi konuşturmadan ‘Susun biraz ya!’ çığlıkları ile dinliyorum. Yok hiçbir yarışmacı hakkında benim düşündüklerimi söyleyen birisi jüride! Tabii artık kendime hakim olamamaya başladım. Giderek çenem açılmaya başladı.
Bir anda kendimi yemek sofrasından kalkmış, televizyonun karşısındaki koltukta jüri üyesi edasıyla oturup, her yarışmacıdan sonra yorum yapar vaziyette buldum. Kiminin saçına, kiminin kıyafetine, kiminin şarkı sözlerini unutmasına, kiminin jüriye sürekli ‘efendim’ aşağı, ‘efendim’ yukarı demesine sallayıp duruyorum.
Bir anda o televizyon seyretmeyi hiç sevmeyen arkadaşımın gülme krizi ile kendime gelip, dünyaya geri döndüm. Ne oluyor diye şöyle bir etrafıma bakındım. Birde ne göreyim, ben televizyonu seyrediyorum, onlar da beni seyredip eğleniyorlar, televizyona bakan bile yok.
İşte o anda kararımı verdim. Artık ek iş yapacağım. Evet. Kendime yeni bir gelir kaynağı buldum. Şimdi mesela siz evinizde Bir Yıldız Doğuyor, ya da Anadolu Ateşi yarışmalarını seyredeceksiniz değil mi? Arıyorsunuz beni, ben belli bir ücret karşılığında evinize geliyorum. Oturuyorum koltuğa ve her yarışmacının performansından sonra ‘Size özel’ yorum yapıyorum. Ücrette anlaşırız merak etmeyin!!!!
Ama şimdi Hürriyet Seri İlanlar sayfasına vereceğim ilan metnini hazırlamam gerekiyor:
‘Hayatınıza yeni bir renk katmak istemez misiniz?
O halde arayın bizi. Hayatınıza yepyeni bir renk katalım.
Star yarışmalarında jüriyi evinize getiriyoruz.
Sahibinden, az kullanılmış, deneyimli, münhal jüri üyesi.’
Nasıl fikir ama? Kötü mü? Bir kez daha ekmeğimi taştan çıkartacağıma inandım. Madem bu mesleki deformasyonları yaşıyoruz, bari bir işe yarasın değil mi ama?