Sizin de kafanıza bir şey takılır, bütün gece düşünür durur ama cevabını bulamadığınız olur mu? Benim çok oluyor da...
Bir de mutlaka cevabını bulacağım diye kafama takarsam, işte o zaman yandım, hatta yandılar. Kimler mi? Tabii ki bu konuda bilgi sahibi olduğunu düşündüğüm insanlar. Günün hangi saati olursa olsun, telefon açar sorarım soruyu, hiç çekinmem! (Daha önce yazmıştım, zaten bu konuda biz televizyoncular dünyanın merkezini kendimiz sanırız ne yazık ki diye!) Dün geceden beri düşünüp duruyorum, kafama takıldı bir kere ne yapayım, en son edindiğim arkadaşım kim diye. Düşün düşün çıkamıyorum işin içinden. Çok uzun yıllar mı geçmiş, yoksa bende hafif bir hafıza kaybı mı başladı nedir bulamıyorum bir türlü sorunu cevabını...
Aslında benim öyle sandığınız gibi çok fazla arkadaşım yoktur. (Öyle sanmıyor muydunuz zaten. Allah allah, ne yani antisosyal mi buluyorsunuz beni?) Arkadaş sayım çok fazla olmayınca da, aslında kafama takılan sorunun cevabını hemen bulmalıyım değil mi? Ama öyle değil işte, arkadaş edinmeyeli yıllar olunca, cevabı bulması daha da zorlaşıyor insanın...
İnsan okula, kursa falan gitmeyince yani sosyalleşmeyince (Haklıymışsınız!) arkadaş da edinemiyor doğal olarak. İş yerinde edindiklerin ‘iş arkadaşları‘ ki, onları da başkaları ile tanıştırırken, kesin sınırları çiziveriyoruz hemen... ‘Ayhan, işyerinden arkadaşım’... Ne demek şimdi bu? Aslında istemeden şunu söylemek istiyoruz sanırım, ‘Arkadaşlığımız aynı işyerinde çalışmamız sebebiyle zorunlu olarak başladı, yoksa öyle birbirimize arkadaş olalım falan diye bayılmıyoruz. Aynı iş yerinde çalışıp, yüz yüze baktığımız için, arkadaş olmak zorunda kaldık, arada da böyle dışarı çıkar, yemek yer, bir şeyler içeriz. Ama sadece İŞ ARKADAŞIYIZ yanlış anlamayın. Arkadaş falan değiliz.’
***
Aynı şey okul arkadaşları için de geçerlidir değil mi? Birisiyle tanıştırırken ‘Okul arkadaşımızı’ hemen ekleriz, ‘Esin, okuldan arkadaşım’... Bunu söylerken amacımız ortak paydamızın sadece ‘okul’ olduğunun altını çizmek mi? Hani bazı okulların geleneksel günleri olur, ‘pilav günü’, ‘börek günü’, ‘mantı günü’, ‘spor bayramı’ gibi. Siz de o okuldan mezun olduğunuz için bir mecburiyet halinde gidersiniz oraya niyeyse! (Vallahi de billahi bir kez gittim, bir daha da gitmedim!) Çok sıkıcı oluyor (muş) öyle günler.
Dedim ya bir kez gittim diye, gitmeden önce çok heyecanlandım nedense? İşte yıllar önceki okul arkadaşlarımı göreceğim, onlarla tekrar konuşacağım falan diye. Okulun bahçesinden içeri girince hemen tanıdık yüzleri aramaya başladım tabii. Ama yok bulamıyorum! Herkes değişmiş! (Allah allah, oysa ben aynaya bakıyorum, hálá eskisi gibiyim!!!)
***
Gözüme ilk çarpan şey, herkesin bu ‘okul gününe’ gelirken ne kadar kendine özen gösterdiği oldu. Herkes adeta düğündeki dünürlerden bir tanesi...Takmış takıştırmış, sürmüş sürüştürmüş ve hatta bayanlar kuaföre, erkekler berbere giderek saç tuvaletlerine, sinek kaydı tıraşlarına ayrı bir özen göstermişler. Saçlarının dip boyası gelenler, kadın, erkek demeden, en sunisinden renklerle saçlarını boyatıp, hálá ne kadar genç olduklarını göstermeye çalışıyorlar. Dolapta en şık bulunan şeyler giyilmiş, evli olanlar eşlerinden nefret etseler ve hemen o bahçeden çıkıp boşanma davası açmak isteseler ve beceremeseler de, o günlük mutlu bir aile olmaya karar vermişler, hatta belki de nişanlılıklarından beri ilk kez el ele tutuşuyorlar. Ve tabii ki herkes Türkiye’nin en rahat ve en iyi kazandıran işyerlerinden birisinde çalışıyor!.. Veee çok ama çoook mutlu!
***
Sonra beni tanıyan birisi adımı çığlık çığlığa bağırarak bana doğru koşmaya başladı... (Bir yerlerden gözüm ısırıyor ama nereden? Haaa hatırladım aynı sınıftaydık. İsmi neydi yaa?) Tabii bu sosyal arkadaşımızın yanında, aynı okulun aynı sınıfını ve aynı sıralarını paylaştığınız başka arkadaşlarınız da mutlaka bulunduğu ve bu kişiler birbirleri ile yıllardır görüştükleri için, herkes herkesin ismini biliyor da Allah’tan siz de onlar birbirlerine isimleriyle hitap ettikçe, isimleri hatırlıyor ve hiç unutmamış gibi yapıyorsunuz!
Sonra klasik muhabbet başlıyor. ‘Hiç değişmemişsin, aynı eskisi gibisin.’ (Nasıl da yalan!) Sonraki muhabbet konuları bugünlere dair... Ne iş yapıyorsun? Medeni durumun? Nerede oturuyorsun falan gibi geyiklerden sonra sıra okul anılarınıza geliyor tabii ki, ‘Hatırlıyormusun, bir kez kimya dersinde...’ diye başlayan okul anıları da kısa bir zaman diliminde tüketilince konuşulacak konular bitiyor.
***
Ve birden bire buz gibi bir sessizlik, konu bulma sıkıntısı çekmece, konuşamama hali ve iç sıkıntısı hali başlıyor doğal olarak. Aradan uzun yıllar geçmiş, herkesin hayatı başka yerlere gitmiş, ortak konu sadece ‘okul anılarıyla’ sınırlı, e bu konu da zaten bir yere kadar. Ne konuşacaksın başka. Koca bir hiç... E zaten okul arkadaşlarını görmeye meraklı olanlar, hálá birbiriyle görüşüyor ailecek! Hiç kaybetmemişler birbirlerini, ben de kaybetmek istemediklerimle halen görüşüyorum zaten, e o zaman ne işim var ki benim ‘Pilav gününde’... Kendim yapıp yiyemiyor muyum sanki evde şöyle en lapasından bir pilav?
Onu bunu bırakın ben hálá sorunun cevabını bulamadım... Kimdi benim en son edindiğim arkadaşım?
NASIL BÜYÜDÜM
Ben büyürken, Anadol, Murat 124 ve Renault 12 en popüler arabalardı.