Dedem iyi ki son kurultayı görmedi

Annemin babası, yani dedem Kelkit’te ilkokul öğretmeniymiş. Demokrat Parti’nin iktidarda olduğu yıllarda Cumhuriyet Halk Partili olduğu için, dedemi Celal Bayar’ın doğduğu köy olan Umurbey’e tayin etmişler. Daha doğru bir deyişle sürmüşler...

Umurbey, Cumhuriyet Halk Partili olduğu için tayini çıkartılan birisi için tam bir sürgün yeri olmuş sanırım. Daha sonra, tayini çıkan başka bir öğretmenle becayiş yaparak, Hereke’ye gelmiş.

Dedem çok koyu Cumhuriyet Hak Partili’ydi. Takım tutar gibi parti tutar, televizyonda haber bültenini izlerken diğer parti liderlerine söylenir, kızar, ama Bülent Ecevit ekrana çıktığında kimseye laf ettirmez, bu kez Ecevit’e laf eden varsa (dedemin yanında olabilirse eğer!) onu haşlardı.

Dedem bu konuda o kadar fanatikmiş ki, babam annemi istettiği zaman, babamın hangi partiyi tuttuğunu sorup soruşturup, onun da Cumhuriyet Halk Partisi’ne oy verdiğini öğrendikten sonra annemle babamın evlenmeleri içine daha çok sinmiş ve hatta çok da desteklemiş bu durumu.

***

Dedem, genel seçimlerde, başta anneannem olmak üzere evdeki herkese Cumhuriyet Halk Partisi’ne oy vermesi için baskı yaptığı gibi, komşularına ve çevresindeki herkese de aynı şeyi yapardı. Seçim geceleri oy verme işlemleri bittikten sonra, eline kağıdı kalemi alıp hemen evlerinin yakınındaki okula gidip, sandıklardan çıkan oyları yazar eve gelirdi. Kapıdan içeri girdiğinde eğer yüzü asıksa bilin ki Cumhuriyet Halk Partisi dedemin teftiş (!) ettiği sandıklarda birinci parti değildi ve o gece evde bulunan herkese zehir olacaktı...

Seçim geceleri gece yarısına kadar seçim sonuçlarını televizyondan takip eder, hep umudunu korurdu. ‘Dur bakalım kırsal kesim sonuçları daha gelmedi’, ‘Bu açıklanan sonuçlar daha ilk sandıklardan, durum daha değişir’ gibi yorumlar yaparak umutsuzluğa kapıldığını belli etmemeye çalışır, ama sonuç genel olarak onun için hep hüsran olurdu.

Dedemden sonra gördüğüm en büyük Cumhuriyet Halk Partisi fanatiği babamdı. Babam da aynı dedem gibi herkesle, annemin deyimiyle ‘parti meselesi’ yüzünden kavga eder, başkalarının siyasi fikirlerine takım tutar gibi parti tuttuğu için saygı gösteremezdi. Kızar, bağırır, çağırır, sinirden kıpkırmızı olurdu. Cumhuriyet Halk Partisi ile Adalet Partisi arasında kıyasıya bir rekabetin yaşandığı bir genel seçim, Bülent Ecevit’in zaferiyle sonuçlandığında dedemle babamın birbirlerini tebrik edişini hiç unutamayacağım sanırım.

***

Cumartesi gecesi, basına ve halka kapalı olarak yapılan, delegeler dışında hiçbir muhalif partilinin kurultayın yapıldığı salona dahi yaklaştırılmadığı, salon ile gazetecilerin arasına tel örgülerin çekildiği, (demokratik bir partide çok da olağan olan ve olması gereken) muhaliflerin ‘çapulculukla’ suçlandığı, hatt partiden atılmakla tehdit edildiği, konuşturulmadığı, CHP’nin olağanüstü demokratik (!) kurultayının görüntülerini seyrederken, dedem geldi aklıma ve dedim ki; ‘Dedeciğim... İyi ki görmedin bu demokratik (!) kurultayı, yoksa çok üzülürdün...’

NASIL BÜYÜDÜM

Ben büyürken, ‘Bileyci geldi hanım’ diye bağıran bileyciler vardı.

Popüler kültür mantarı

Ne zamandır benim meşhur mantar köşesini yazmadığımın farkındayım. Hatta bu konuda mailler bile geldi. Ne oldu popüler kültür mantarı, fazla popüler kültürden zehirlenip öldü mü falan diye. Şükür ölmedim henüz ama, yaz mevsimi sebebiyle, popüler kültür mantarı faaliyetleri biraz yavaş ilerliyor.

n Şu aralar en çok dinlediğim CD, Candan Erçetin’den Melek. Hele bu CD’deki ‘Bahane’ şarkısına bayılıyorum. Bu şarkıya olan düşkünlüğüm o kadar ileri safhalara (Yani takıntı boyutuna) ulaştı ki, ben arabaya biner binmez bu şarkı tam üç kez üst üste çalınıyor. Bu şarkının özellikle sözlerini çok seviyorum:

Ben özlemedim ki seni, kedi özledi

Çağır onu gelsin diye bana kedi söyledi

Çok severmişsin onu, doyamaz öpermişsin

Sarılıp uyurmuşsun, nasıl özlemesin ki seni

O da çok severmiş hani, derdinde yanındaymış

Sevincinde o da mutlu, sen özlemedin mi onu

Ben istemedim gitmeni, kedi istedi

Sonra pişmanım diye bana kedi söyledi...

Şarkının sözleri Aylin Atalay’a, müziği ise Candan Erçetin’e ait. İkisinin de ellerine sağlık. Bayılıyorum bu şarkıya. CD’de tek sevdiğim şarkı bu değil tabii ki, ‘Ağlıyor musun?’, ‘Canı sağolsun’, ‘Sitem’ ve ‘Sensizlik’ diğer favorilerim.

Bu sıralarda, Bernard Schlink’in Doğan Kitap’tan çıkan ‘Aşk Kaçışları’ isimli öykü kitabını okuyorum. Schlink hukuk profesörü ve şu anda Anayasa Mahkemesi’nde yargıç olarak görev yapıyor. Sade, içten ve akıcı bir anlatımı var öykülerinde. Tavsiye ederim...

15 gün içinde sadece iki film izleyebildim. Birisi ‘Lost in translation’, diğeri de ‘Mambo İtaliano’. ‘Lost in translation’ı filmin başlangıcında çok sevmeme rağmen, sonlarına doğru biraz sıkıldığımı itiraf etmeliyim. Mambo İtaliano ise eğlenceli ve hoş bir film. (Bu aralar süresi kısa olan filmlerde ara vermeme modası çıktı. Belki de sıkılmam ondandır. Üstelik filme girmeden ara yoktur diye kimse de sizi uyarmıyor...)

Yaz gecelerinde yemek yemeyi ve eğlenmeyi en çok sevdiğim mekan Kuruçeşme’deki Newyorker’ın içinde yazlığı açılan ‘Safran’. Safran geceleri çok eğlenceli oluyor. Tavsiyelerimden birisi de burası.

Geçen hafta Perşembe akşamı arkadaşlarımla birlikte Safran’da eğlenirken, Aslı Altan yanımıza gelerek hadi BuzADA’ya gidelim dedi. Biz de hemen atladık tabii bu fikre. BuzADA İstanbul’da şimdiye kadar gördüğüm en güzel ve en etkileyici mekanlardan bir tanesi. Hele havuzunu mutlaka görün derim.

Maşallah fena değilmişim bu hafta, beğendim kendimi!
Yazarın Tüm Yazıları