Cumartesi günleri, aylaklık, can sıkılıncaya kadar tembellik yapılacak olan pazar gününün hazırlık aşamasıdır, iş yerine gitseniz bile, çok da ‘formal’ olun(a)mayan günlerdendir.
Çalışırken, çalışmıyormuşsunuz gibi yaptığınız bir gündür işte! Geçtiğimiz cumartesi de aynen bu duygularla işyerime gelip televizyonu açtığımda, neredeyse bütün kanallarda aynı görüntüler vardı: 13’üncü Olağanüstü CHP Kurultayı. Söz konusu görüntüler, bu cumartesi gününün, diğerlerinden farklı olduğunu müjdeleyen, cumartesi günümü sıradanlıktan kurtaran görüntülerdi üstelik!
Sakın ‘Kustuk zaten haftalardır CHP ve Türk sineması yazıları okumaktan, bir de sen yazma, hiç tahammülüm yok!’ demeyin. Biliyorum Kelebek gazetesini biraz rahatlamak, gülümsemek, vaktinizi hoşça geçirmek için okuyorsunuz, CHP gibi hem sıkıcı(!), hem de iç bayıcı(!) bir yazı çok gereksiz şimdi!
‘Bu işin ağa babasını yapanlar yazmış, senin neyine’ de demeyin.
Bu yazı, CHP’nin 13’üncü Olağanüstü Kurultayı’na, ‘magazinel’ bir bakış açısı çabasıdır. (Zaten onlara da bu yakışır diyorsanız, o ayrı mevzu!)
n Genel başkan adayları, Pazar Keyfi’nin ‘Şıklar rüküşler’ köşesinde yer alsalardı, kim daha şık olurdu? Sarıgül mü, yoksa Baykal mı? Bana sorarsanız Baykal. Sarıgül’ün ceketinin kollarındaki düğmeler ile, önündeki düğmeler çok uyumsuzdu. Üstelik Baykal kürsüye her gelişinde farklı renklerde kravatlar takarak, ekran karşısındaki bütün seyircilerin en azından bu konuda haklı takdirini kazandı!
n Baykal’ın eşi ‘görünmezlik iksiri’ içmesi sebebiyle kurultaya katıl(a)madı. Bu sebeple kendisini maalesef Aylin Sarıgül ile kıyaslayamıyoruz, fakat Aylin Sarıgül her zamanki gibi, kırmızı beyaz renkleri tercih etmişti. Kendisinin giydiği ve çıkardığının sürekli aynı renkler olmasındaki sebebin, danıştığı ‘iletişimciler’ ya da ‘davranış bilimciler’ olduğunu düşünüyorum. Eeee ne de olsa kadın ‘milliyetçi’, bunu başka türlü sürekli olarak nasıl vurgulasın!
n Mustafa Sarıgül’ün saç boyasını hiç beğenmedim. ‘Ben boyayım, ben boyayım’ diye bağırıyordu. Üstelik o boya teee İngiltere’lerden getirtiliyormuş, yazık o kadar paraya! Favorilerini kır bırakmış olması da, saçının boya olduğunu gizleyemiyordu ne yazık ki!!!
n Bu kurultayda anladım ki sadece bizler değil Deniz Baykal da fena halde Semra Hanım’a takılmış! Hani Ata, Sinem ile ‘pastane sözü’ yaptığında, Semra Hanım Ata’ya ’Haddini bil, haddini bil, otur oraya, konuşma’ diye nasıl bağırdıysa, aynı ‘Haddini bil’ cümlesiyle Deniz Baykal da Mustafa Sarıgül’ü azarladı. Popüler kültür etkisi işte!
n Kurultay görüntüleri yeni yönetim tarafından, mutlaka ünlü yönetmen Quentin Tarantino’ya acele tarafından seyrettirilmelidir. Çünkü ünlü yönetmenin ‘Kill Bill’ ve dünya sinemalarında gösterime çıkmasına ‘kefil olduğu’, ‘Kahraman’ filmlerindeki Uzakdoğu dövüş sanatı sahnelerini aratmayacak görüntüler ve Uzakdoğu dövüş ustası delegelerle doluydu kurultay salonu. Bu yeteneklerin Ankara’nın daracık ve küçücük Ahmet Taner Kışlalı Spor Salonu’nda kurultaydan kurultaya heba olmasını istemiyor insanın gönlü!
n Aylin Sarıgül her ne şartta olursa olsun kadınların ne kadar romantik olduklarını, o arbedenin içinde bile kocasının kulağına ’Seni seviyorum’ diye fısıldayarak, yanaklarını okşayıp, öpücükler kondurarak, bu vesile ile bizlere bir kez daha göstermiş bulunmaktadır. (Yok sadece kameralar çekiyor diye yapmamıştır!)
n Aylin Sarıgül’ün bu ‘romantik atağına’, Deniz Baykal da Mustafa Sarıgül konuşurken eline aldığı beyaz sümbülleri koklayıp, kameralara sümbüllerin arkasından romantik bakışlar fırlatarak ve sümbüllerle ‘Kazanacağım, kazanamayacağım’ falı bakarak, ani bir atakla karşılık verdi.
n Kemal Derviş, Zülfü Livaneli ikilisi, Muppet Show’da her daim locada oturup, gösteriyi sürekli aşağılayan Statler ve Waldorf ikilisine benziyorlardı.
n Kurultay o kadar heyecanlıydı ki, canlı yayınlar bittiğinde etrafımdakilere dönüp, ‘Bu programın yeni bölümü ne zaman’ diye sordum. Sahi ne zaman?