Birlikte yaşlanın

Çocukluğumdan beri kaynana-gelin ikilisinin bitmek tükenmek bilmez hikayelerini, gereksiz yere gelininden saygı bekleyen kaynanaları, kaynana dırdırından yakınan gelinleri ve karısıyla annesi arasında kalan eşleri (erkek çocuklarını) hep duyarım.

Hele küçük bir kasabada büyüdüyseniz, dedikoduların vazgeçilmezleri hatta en çok prim yapanları arasında birinci sırada gelin-kaynana çekişmeleri vardır. Bilirsiniz gelin-kaynana anlaşmazlığı yüzünden ayrılan çiftler ‘dedikodu top 10’unun ilk sıralarını aylarca hiç kimselere kaptırmazlar.

‘Gelinim Olur musun’ yarışmasını (karşı konulmaz bir merak ve gözetleme duygusu içinde) seyretmeyen yok sanırım. Hiç seyretmeyenler bile etraflarında konuşulanlara duydukları merak nedeniyle, bir kez takıldıkları zaman, bir daha da kurtulamıyorlar diye düşünüyorum. Takılıp, bakmadan duramayanlardan bir tanesi de benim zira...

Cumartesi akşamı, sinemadan eve dönerken, şöyle meyveler, çerezler eşliğinde DVD’den korku filmi izlemeye karar verdim. Eve gelince yerimden kalkmadan filmi seyretmek için her türlü şeyi hazırlayıp, kuruldum televizyonun karşısına. Film DVD’nin içinde, ‘play’ tuşuna basınca başlayacak. İşte tam o sırada ‘Gelinim Olur musun’ yarışmasında, dillere destan kaynana Semra Hanım ile oğlu Ata konuşuyordu ekranda.

Semra Hanım, Ata’ya soruyor; ‘Beni üzer misin, üzmez misin oğlum?’

Annesine çok düşkün (!) ve kendisinden büyük bir ego şişkinliği ile Ata diye söz eden oğul cevap veriyor, ‘Seni hiç üzer miyim anne?’

O güne kadar oğlunu paylaşacağı (!) gelin adayı, Sinem’e her türlü yıldırma, bıktırma ve hatta hayattan bezdirme operasyonunu başarıyla uygulamakta olan Semra Hanım, artık son ve öldürücü darbeyi vurmak üzeredir: ‘O kız bize yakışmaz Ata!’

Bu arada oğlunun jöleden kaskatı olmuş, bir tek teli bile kıpırdamayan saçlarını okşamak, ağlamaya çalışıp, zorla gözlerinde iki damla yaş biriktirmek, oğlunun elini bir daha hiç ama hiç bırakmak istemiyormuş gibi tutmak, hatta Ata’nın elini öpücüklere boğmak gibi her türlü etkileme atraksiyonlarını denemektedir Semra Hanım.

Tam bu sırada Ata, ‘Anne beni kemiriyorsunuz’ der ve en doğru lafı eder, ama bu an çok kısa sürecektir. Hemen bu cümlenin ardından da daha doğru bir laf eder ve kendisi için daha gerçek bir durumu açıklar: ‘Anne, o zaman beraber yaşlanacağız.’

Zaten görünen odur ki, Ata’nın hayatta başka seçeneği yoktur, olmayacaktır ve zaten olmamalıdır da... Yazıktır elin gariban kızlarına! Ama Semra Hanım hemen cevabı yapıştırır; ‘Okuyarak yaşlan!’ Haydaaaa!

Tam bunları söylerken Ata’nın gözünde iki damla yaş belirir. Aşk acısı kolay mı? Ata üzülür. Ama Semra Hanım oğlunun kendisinden başka herhangi bir genç, yaşlı, çocuk, güzel, çirkin bir kadın için gözyaşı dökmesine asla ve asla tahammül edemediği için ‘Dimdik dur. Sakın ağlama. Ben seni erkek doğurdum, erkek gibi yetiştirdim. Sakın ağlama, tut kendini. Değer mi bir kız için, sil o gözlerini bakayım. Sakın Ata’ der. Ata kıyabilir mi annesine, hemen gözyaşlarını içine akıtır ve cevap verir: ‘Anne bana senden başkası yalan zaten, seni beş milyar insana değişmem. Ben anamı değişmem kimseye, sen benim anamsın ya. Bir kız için seni asla üzmem.’

Hayatına, annesi hariç hiçbir kadını sokmamakta kararlı belli ki Ata. Sokmaya çalışsa da zaten boşa çaba. İzin vermez ki Semra Hanım, paylaşamaz ki oğlunu hiç kimseyle. Hastalıklı bir sevgi bu... Hem Ata’nınki, hem Semra Hanım’ınki... Gerçekten beraber yaşlanmaktan başka çareleri yok...

Ata, birisiyle flört edip ya da evlenip ne kendine ne de kıza yazık etmesin zaten.

Farkında mısınız, gizliden gizliye nasıl bir şiddet barındırıyor içinde bu kaynana adayı!

Anlaşılan o ki, anne bağımlılığından kurtulamayan erkekler, oğlunu başka herhangi bir kadınla paylaşmaya dayanamayan, evlenmesine rağmen oğlunu sadece kendi sevgi nesnesi olarak gören anneler olduğu sürece bitmeyecek bu gelin-kaynana tantanaları...
Yazarın Tüm Yazıları