Karar vermekte zorlanır mısınız? Aslında doğru soru şu belki de, kararsız mısınız?
Hani lokantaya gidip dakikalarca mönüye bakıp ne yiyeceğine karar veremeyen ya da sinema salonunun önünde dakikalarca afişlere bakıp hangi filme gideceğinize karar veremeyip bütün filmlerin seanslarını kaçıran tiplerden misiniz?
Hayatta (benim gibi!) nerede durduğuna ya da durması gerektiğine karar veremeyen tipler vardır bir de. Pazartesi günkü yazımda Savaş Ay’ın söyleşilerinden söz etmiştim. Okurken çok eğleniyorum o söyleşileri o ayrı konu, ilk okuduğumda beni de rahatsız eden şeyler oldu o söyleşilerde. Ama sonra durdum, düşündüm ve dedim ki kendi kendime? Niye bir şarkıcının ya da mankenin illa ki şiir okuması gerekiyor? Şarkı söylemek için şart mıdır şiir sevmek, Türk edebiyatı bilmek? Bence değildir. Ya da şart mıdır podyumda yürümek için yakın Türk tarihini bilmek? Bence o işte de gerekmez tarih ya da edebiyat bilgisi.
O söyleşilerdeki temel sorun, söyleşi yapılan kişilerin kendilerini olduklarından farklı, entelektüel, bilgili gösterme çabaları. Sanki onlar bulundukları yere entelektüel birikimleriyle gelmişler gibi! Tabii ki cumhuriyetin kuruluş tarihini bilmemenin ya da Atatürk’ün Samsun’a çıktığı geminin adını ‘Savarona’ olarak bilmenin pek affedilebilir bir yanı yok. Ama mesela Tuğba Altıntop hiç şiir okumamış olsa ya da hiçbir şair adı bilmemiş olsa ne değişir onun hayatında? Ya da bizim hayatımızda? Tuğba Altıntop’un ya da Helin Avşar’ın ‘sanatla hiçbir ilişkisi’ olmasa ne olur? Hiç baleye, operaya gitmemiş olsalar, Yaşar Kemal’i, Dostoyevski’yi hiç okumamış olsalar ne olur? Genel kültürleri eksik olur. Seren Serengil bir daha şarkı söyleyemez mi bunları bilmeden? Helin Avşar resim sevmiyor diye Laila’nın kapısından içeri giremez mi?
Ama tabii bunun için kendine güven gerek. ‘Sanatla ilişkin ne düzeyde’ sorusuna mesela Helin Avşar ‘Resmi severim. En sevdiğim ressam İsmail Nacar’ yerine, ‘Sanatla pek ilgilenmiyorum Savaş Abi’ dese daha doğru olmaz mı? Daha az komik duruma düşmez mi? Helin Avşar sanatla, resimle, şiirle ilgilenmiyor diye daha çok mu ayıplarız onu, yoksa ‘Aaa hiç olmazsa dürüst bu kız. Herkes sanatla ilgilenmek zorunda mı?’ diye mi düşünürüz?
Bu insanlar ‘yüksek sanat’ mı yapıyorlar ki? Hepsi de benim gibi ‘popüler kültürün ürünleri.’ Manken, şarkıcı, Hülya Avşar’ın medyatik kız kardeşi olmak için tarih, siyaset, edebiyat bilgilerine mi ihtiyaç var? (Cumhuriyetin ilanı gibi temel konulardan bahsetmiyorum. Tekrarlayayım da!) derin bir sanat bilgisi mi gerekiyor? Bu meslekleri yapmanın ön şartı bunları bilmek mi? Yooo değil!
Bu kişiler bir Shakespeare oyununda hiç Shakespeare okumadan başrol oynarlar da, biz de oyunun ruhunu anlamadılar, oynadıkları rolün derinliğini kavrayamıyorlar diye eleştiririz onları. Ya da ne bileyim bir üniversitede hocadırlar da bu bilgileri yoktur, biz de ‘olmaz ama yuh’ deriz. Ee, sonuçta hepsi Allah’ına kadar popüler kültürün ürünleri, bilseler ne olur, bilmeseler ne olur! Sanatın her dalıyla ilgilenseler ne olur, ilgilenmeseler ne olur?
Bence tek sorun nerede duracaklarına, ne olduklarına karar verememekten kaynaklanıyor. Ama onlara kızmaya hiç de hakkımız yok aslında. Biz onların nerede olduğunu, ne yaptıklarını yanlış algılayıp kızıyoruz onlara bence. Hatırlarsanız aynı tartışma ilk Popstar yarışması sırasında da yaşanmıştı. ‘Popstar eğitimli mi olmalı? Eğitim şart mı bunun için’ diye bir tartışma...
Ben dahil bence hepimiz şapkamızı önümüze koyup niye bu kadar kızdığımızı düşünelim. Bence kızdığımız onlar değil, başka şeyler?
NASIL BÜYÜDÜM
Beyaz Kelebekler en popüler gruptu.
Popüler kültür mantarı Dawool’daydı
Popüler kültür mantarı olarak en son seyrettiğim gösteri, taze damat Mustafa Erdoğan’ın genel sanat yönetmenliğini yaptığı Dawool gösterisi. Dawool’a perküsyon gösterisi seyretmek umuduyla gitmiştim, ama Dawool perküsyondan daha çok bir dans gösterisi aslında. Çok yaratıcı ve etkileyici kısımları olmasına karşın, çok eksiği olduğu, özellikle bir dramaturji sorunu olduğunu düşünüyorum. Ama yine de bunca yıldır ‘Türk insanı dansa karşı yeteneksizdir’ görüşünü yıkan bir gösteri.
Yaz bitmek üzereyken bu yaz gittiğim konserlerden beni en çok etkileyenin Ferhat Göçer’in Rumelihisarı’nda verdiği konser olduğunu söylemeliyim. Eylül ayı içinde aynı konser yine Rumelihisarı’nda bir kez daha tekrarlanacak. Ferhat Göçer’le hiç tanışmamış olanlara, tanışmaları, kulaklarının pasını silmeleri ve harika bir gece geçirmeleri için şiddetle tavsiye ederim. Gidin, mutlaka dinleyin. Pişman olmayacaksınız. Hatta bir kez daha dinlemek için can atacaksınız.
Şu sıralarda yeni televizyon dönemi hazırlıkları tam gaz sürmekte. Ben de bir televizyoncu olarak ‘Ünlüler Çiftliği’ projesi ile ilgileniyorum. Bu yılın en çok tartışılacak programlarından bir tanesi olacağını düşünüyorum bu projenin. Sekiz ünlü, elektriğin olmadığı, suyun yaklaşık bir kilometre öteden taşınacağı, kendi ekmeklerini ve yemeklerini kendilerinin yapacakları bir çiftlikte ‘hayatta kalma’ mücadelesi verecekler. Çiftlik hazır. Hazırlıklar tamam... İlk canlı yayın cuma akşamı.