Mardinli, annesi, babası, ablası yani neredeyse tüm ailesi İstanbul’da, kendisi Adana’da akrabalarının yanında yaşayan, açık öğretim lisesinde okuyup iş bulabildiği zamanlarda komilik, bulamadığı zamanlarda ‘öğrencilik’ yapan...
Annesinin ısrarlı ‘gel oğlum seni çok özledim, burnumda tütüyorsun’ çağrılarını kıramayıp bayram tatilini İstanbul’da geçirmeye gelen, kuzenlerinin söylediklerine göre aslında futboldan çok da haz etmeyen Cihat Aktaş, pazar akşamı Beşiktaş-Çaykur Rizespor arasında İstanbul İnönü Stadı’nda oynanan ve tribünlere kapasitesinin üzerinde seyirci alındığı söylenen lig maçı sırasında, İstanbul Çağlayan’da oturan, babası kuru temizleme dükkanını kapatmadan önce onun yanında çalışan, ailesinin söylediğine göre kendisine ‘okuması için tüm imkanlar sağlanmasına rağmen’ liseyi bitiremeyen, babasına ve mahalle komşusuna göre ‘tribün lideri olmaya hevesli’ olacak kadar koyu Beşiktaşlı, kendisine göre Galatasaraylı, şu anda işsiz, Ülkü Ocakları’na üye, uyuşturucu kullanmak dahil çeşitli suçlardan sabıkası bulunan Fatih Sözüer tarafından, ayakkabısının içinde stada soktuğu ‘kartal başlı’ bıçakla öldürüldü.
Pazartesi gününden beri yayınlanan bütün gazetelerde ve TV’lerin ana haber bültenlerinde bu ‘iç acıtıcı’, bundan da öte ‘vahim’ olay, manşetlere taşındı. Türkiye’nin en iyi kalemleri bu konuyu yazdı, en yetkin ağızları bu konu hakkında konuştu. Bu bir ‘tribün terörüydü’, ‘holiganizm’di, artık ‘Ölmeye ölmeye ölmeye geldik’, ‘Söyle senden başka kimim var benim’, ‘Bu stat Fener’e/ Cim Bom’a mezar olacak’ şarttı.
Bence de bu tribün terörünün, holiganizmin, şiddetin, bir sonu gelmeli, bitmeli, ama...
Peki, ‘erkek’ çocuklarını daha 4-5 yaşlarındayken kucağında direksiyona oturtan babaların, 5-6 yaşına geldiğinde eline silah verip ‘hadi nişan al’ diyen amcaların, dayıların, eniştelerin, içki masalarında ‘içki içmeyene erkek denmez’ deyip 6 yaşındaki oğluyla kadeh tokuşturan babaların, daha ilkokula giderken yeğenlerinin eline ‘delikanlıya da bu yakışır’ diyerek tespih veren eniştelerin, sokakta arkadaşlarıyla kavga eden oğluna ‘ezdirmeyeceksin kendini, çakacaksın o zaman ağzının ortasına bir tane’ diyen annelerin, ‘ne lan, bu yaşa gelmişsin sakalın bile çıkmamış, erkek dediğin bir tomar bıyıklı olur, muhallebi çocuğu’ diyen ‘delikanlı arkadaşlar’ın, erkeğin namusunu üç şey belirler; ‘at, avrat, silah’ diye torunlarına öğüt veren büyükbabaların sonu ne zaman gelecek?
Delikanlılığın kitabını yazan Aynalı Tahir, Asmalı Konak, Zerda, Berivan, Gurbet Kadını, Kınalı Kar, Kurtlar Vadisi gibi ‘maçoluğu’ simgeleyen, ağalık düzenini öven, başrollerden birisini tabancanın, bıçağın oynadığı dizileri üretmenin ve seyretmenin sonu ne zaman gelecek?
Eğitimsizlik, işsizlik ve bunların sonucunda gelen ekonomik sorunlar nedeniyle ‘kendini herhangi bir yere ait hissetmeme’ sorununu bir türlü çözemeyen ve bunu ‘sokak çeteleri’, ‘mafya’, ‘kabadayılık gösterileri’ ile çözmeye çalışan yeni yetişenlerin/yetiş(eme)mişlerin sorunları ne zaman çözülecek?
Kendilerine ancak bellerindeki silah, ayakkabılarının içindeki bıçak, ceplerindeki çakıyla anlam bulanların bir sonu gelecek mi?
Almanya’nın Aşağı Saksonya Eyaleti Adalet Bakanı’nın, Almanya’daki Türk gençleriyle ilgili yaptırdığı araştırmaya göre, polis kayıtlarına geçen Türk gençlerinin büyük çoğunluğu temel eğitim okullarına (Hauptschule) devam ediyor ve işsizlik yardımı alan yoksul ailelerden geliyormuş. Bakan, Türk gençleri arasındaki yüksek suç oranlarını, Türk toplumundaki erkeklik rollerine bağlayarak maço kültürün saldırgan davranışı körüklediğini iddia ediyor. Araştırmayı yapan bakan, ‘Okullarda kavgalara karışan öğrencilerin önemli bir bölümü Türk erkek öğrenciler. Beş dakikalık bir tenefüste gerçekleşen bu kavgalar bir tür erkeklik gösterisine dönüşüyor’ diyor.
Uzun süredir farklı değerler önemliymiş gibi sunuldu, öğretildi bize. Demokrasi, eşitlik, insan hakları, bu toplumda çok da önemli değil. Önemli olanlar çok daha başka değerler değil mi?
MERAK KEDİYİ ÖLDÜRÜR
Niye popüler kişiler, kurduğu çoğu cümleye ‘gerçekten’ diyerek başlar?