79 sayısının sırrı

Hiç hayatınızda herhangi bir insanın suratına baktığınızda aklınıza bir sayı, ya da bir rakam geldi mi? Benim geldi... Şu insan beyni ne tuhaf bir şey.

Salı akşamı ‘Tatlı Hayat’ dizisinin bitmesi nedeniyle Caliante’de verilen bir yemeğe katıldım. Dizinin bütün ekibi orada. Hepsinin gözlerinin gerisinde dizinin bitmesi nedeniyle bir burukluk seziliyordu. Yemeğe en son Türkan Şoray geldi, yerine oturdu. Türkan Hanım’la göz göze geldik, selamlaştık, yerimden kalkıp hemen yanına gittim ve konuşmaya başladık. (Heyecanlandığımı itiraf etmeliyim, çünkü insanın o kadar derin ve manalı bakan gözlere karşı konuşması biraz zor oluyor.)

***

Türkan Hanım’la konuştuğum sürece zihnimde 79 sayısı takılı kaldı duruyor. Şimdi diyorum nerden aklıma geldi bu 79. Sayıyı aklımdan çıkarmaya, kovmaya çalışıyorum, arada tekrar gözlerim Türkan Hanım’a takılıyor, yine aklıma gelen şey aynı. 79! Haydaaa nedir bu 79? Nerden çıktı? Ne alakası var?

Yemekten sonra, restoranın açık hava kısmına geçtik. Müzik güzel, herkes çakır keyif, dans ediyor. Türkan Şoray bütün ihtişamı ve zarafeti ile bir köşede oturup, hafif hafif omuzlarını oynatarak müziğin ritmine uyuyor.

Bu sahneyi görünce aklıma iki şey geldi: Birincisi starlık insanın hamurunda olmalı, ikincisi tahmin edin ne? Evet 79!

Gece benim için neredeyse bir eziyete dönüşmek üzere. Hani Ümit Yaşar Oğuzcan’ın bir şiiri vardır ya Ayten diye. Aynı öyle oldum. Aklımda sürekli aynı sayı, nereye baksam onu görüyorum: 79. Hatta artık aklımdan şüphe etmeye başlayıp, psikiyatristimi tekrar aramaya falan karar verdim. İnsan böyle panikleyince durum daha da vahim hale geliyor. 79 aklımdan hiç çıkmıyor!

Türkan Hanım’ın hemen yanında Çolpan İlhan var. Sohbet ediyorlar. Ben de hemen sohbete katıldım. Konuşuyoruz. Zihnime hálá aynı şey gidip geliyor.

Engel olamıyorum o sayının aklıma gelmesine. Bir ara ben ‘Türkan Hanım, Ferhat Göçer’in Türk Filmi Ezgileri isimli gösterisini seyrettiniz mi?’ diye sordum ve gösterinin nasıl olduğunu anlatmaya başladım. İşte duvara siyah beyaz Türk filmlerini veriyorlar, o sırada da Ferhat o filmin şarkılarını söylüyor falan diye anlatıyorum. Hatta dedim sizin de Zeki Müren ve Ajda Pekkan’la birlikte çevirdiğiniz filmden şarkılar söylüyorlar. (Bu film Türk sinema tarihinde önemlidir, çünkü bu üç star bir daha hiç yan yana gelmemişlerdir.)

Ve işte o anda aklımda bir ampül yandı(!)... Yaşasın buldum 79’un ne olduğunu!

***

Ben çocukken Hereke’nin tek sineması olan Sümerbank Sineması’nda cumartesi günleri saat 15.00’te bir matine olurdu. Bu matinede Türk filmleri gösterilirdi. Ve ben her hafta, ama her hafta, (Taa ki Sümerbank Sineması yıkılana kadar. Ne kadar üzülmüştüm yıkıldığında...) aynı numaralı koltukta oturur o filmleri seyrederdim. 79 numaralı koltukta. Sabahın köründe kalkar, o koltuğu satın almak için erkenden gider, biletimi alırdım. Ne çok güldüm, ne çok ağladım, ne çok heyecanlandım o koltukta. Ve beni 79 numaralı koltukta bu hezeyanlara sürükleyenlerin en başında gelen isimlerden bir tanesi de Türkan Şoray’dı tabii ki.

Buymuş 79’un sırrı meğerse!

Bakın taaa o zamanlardan obsesifmişim demek ki! Hayatta en tutarlı olduğum konu obsesifliğim...

NASIL BÜYÜDÜM

Ben büyürken sinemada ya film kopar, ya ses gider, ya da elektrikler kesilirdi.

Popüler kültür mantarınız neredeyse zehirleniyordu

Şu anda Zülfü Livaneli’nin Mutluluk isimli kitabını okuyorum. Günümüz Türkiye’sinde geçiyor roman. Van Gölü kıyısında tecavüze uğramış Meryem, İstanbul’un tanınmış profesörlerinden İrfan Kurudal ve Gabar dağlarında askerliğini yapan Cemal’i anlatıyor. Hayat, farklı yerlerdeki bu üç kişiyi bir rastlantıyla birleştiriyor.

Pazar günü uzunca bir süredir yapmadığım bir şeyi yaptım ve iki filme üst üste gittim. Önce ‘Yarından Sonra’yı seyrettim. Çok fazla sevdiğimi söyleyemeyeceğim. Bu filmin üstüne, ‘Harry Potter ve Azkaban Tutsağı’nı seyrettim. Serisinin üçüncü filmini ilk ikisi kadar sevmedim. Yönetmenin değişmesinden midir, oyuncuların ergenlik çağına gelip eski sevimliliklerini kaybetmelerinden midir, yoksa en kötü kitabın üçüncüsü olmasından mıdır bilemem, keyif alamadım.

Pazartesi akşamı Rumelihisarı Tiyatro Buluşmaları’nda Süheyl ve Behzat Uygur’un oyunu ‘Güldüren Şüphe’ye gittim. Çok hoş bir iki saat geçirdim. Ama bu yıl yaz bir türlü gelemediği için, oyunu seyrederken birazcık dondum o kadar. O gecenin sürprizlerinden birisi de ilk Popstar’daki hemen hemen bütün yarışmacıların o gece orada olmalarıydı. Özlemişim hepsini...

Salı akşamı Haldun abinin daveti üzerine Müjdat Gezen Sanat Merkezi’ndeki öğrencilerinin oynadığı ve Haldun Dormen’in sahneye koyduğu ‘Karmakarışık’ isimli oyunu seyrettim. Yeni yetişen yetenekli oyuncuların olduğunu görmek beni keyiflendirdi açıkçası.

Çarşamba günü de Tepe Natillius Alışveriş Merkezi’nde Nepal Türkiye Fahri Konsolosluğu’nun açtığı sergiye gittim. Görmenizi tavsiye ederim.

Popüler kültür öldürmez değil mi?
Yazarın Tüm Yazıları