Perşembenin gelişi çarşambadan belli olurmuş. 2005’in gelişi de, 2004’ten belli oldu bile!
2004 yılının son pazarı Asya büyük bir depremle sarsıldı. Birleşmiş Milletler’in açıklamalarına göre, ölü sayısı 150 binlere dayandı. Üstelik ölenlerin üçte biri çocuk. Bu büyük felakete rağmen, depremden en çok etkilenen yerlerden birisi olan Phuket Adası’ndaki turistler, tatillerini yarıda kesmeyip, aynen devam etmiş. Hatta adadaki bir diskotekte, yeni yılı çılgınlar gibi eğlenerek karşılamışlar. Garip bir durum! İnsan soğukkanlılığını nasıl bu kadar koruyabilir ki? Binler, hatta onbinlerce insanın bir doğal felaketle yaşamını yitirdiği, her yerden cesetlerin çıktığı bir ortamda insan nasıl hálá güneşlenip, denize girip, tatiline devam edebilir ki? Duygusuzluğun, materyalistliğin bu kadarı da fazla değil mi?
2005 yılı duygusuzluk ve duyarsızlıkla geldi.
***
2004 yılının son günlerinde seyretmelere ve gözetlemelere doyamadığımız, ruhumuzun en süfli köşelerini açığa çıkartan ‘Gelinim Olur musun’ yarışmasını bitirdik bitirmesine ama, 2005 yılının ilk günü Semra Hanım’ın bir dergiye kapak olan ‘deli saraylı’ pozlarıyla kendimize geldik. Yılbaşı gecesi çok kaçırıp bizi çarpan içkilerden ayıldık, başımızın ağrısı geçti. Şükür böyle değiliz, kendimizi biliyoruz dedik, titredik ve kendimize döndük (mü acaba?). Bir insan bu kadar mı kendini bilmez? Bu kadar mı ne olduğunun farkına varmaz? Ben Semra Hanım Teyze’den mart ayında 2005 yılının plaj modasında öne çıkan mayolarının çekimini bekliyorum, merakla, alkışlarla, ‘İsteriz, isteriz’ çığlıkları eşliğinde... Olmaz mı? Olabilir, mümkündür. Giyerse neden çekmesinler. İster miyiz? Evet, evet, evettt!
***
Geçen yıl seyretmelere doyamadığımız, gözetleme programlarının yenileri 1 Ocak gecesi televizyonlarımızdaki yerlerini, hemen vakit kaybetmeden almıştı. Cilaları alınmış, gözetlene gözetlene gözetlenecek yerleri kalmamış, artık ‘doğallıklarını’ yitirip iyi birer ‘oyuncu’ haline gelen kahramanlarımız, ‘Gel Yeniden’ dediler. Kuşum Aydın’ın deyimiyle hepsi bizleri ‘şokkk’ ederek üstelik.
2005 yılı hepimize zihin ve şuur açıklığı versin inşallah!
31 Aralık gecesi İstiklal Caddesi’ndeki yeni yıl kutlamaları sırasında Hırvat turist grubu yeni yıla ‘Abazan Türk gençleri’nin elle, sözle, bedenle tacizleri arasında girdi. Cinsel açlık, her alandaki doymamışlığın cinselliğe kaydırılması beni ekran karşısında kusturdu. Kendini o halde seyredenler utanmıştır umarım!
2005 yılı hepimize akıl fikir versin inşallah!
GİTMEYİN
Pazar günü Nicolas Cage’in başrolünü oynadığı ‘Kutsal Hazine’ filmine gittim. Film ilerledikçe fark ettim ki, filmin senaryosu Da Vinci Şifresi romanının kötü bir kopyası. Hatta aynısı! Demek ki çok satan, çok seyredilen şeyleri çalıp, boyayıp farklı bir şeymiş gibi satmak sadece bize özgü değilmiş! Hollywood’ta da yapılıyormuş aynısı. Emeğe ve fikir haklarına saygısızlığı protesto etmek için bu filme gitmeyin!