Taksim’i dönüştürecek restoran

İstanbul’a dair ne varsa

Doğuş Yeme-İçme, Turizm ve Perakende Grubu ile Kaya Demirer ortaklığında hayata geçirilen BİZ İstanbul’u ziyaret ettiğimde kendimi New York’ta gökdelenin tepesi bir mekanda veya Londra’da bir müzenin yüksek tavanlı restoranında hissettim. Tüm bu hissiyata ek olarak hem tarihi yarımadayı hem de eşsiz bir Boğaziçi manzarası ve Kız Kulesi’ni karşımda görünce “Nihayet İstanbul hak ettiği gastronomik temsile kavuşuyor” dedim.

BİZ İstanbul adı üzerinde İstanbul’un yerel lezzetlerinin bir araya geldiği, meşhur Doğu-Batı sentezinin lokmalar haline dönüştüğü, Türkiye’yi ve Türk mutfağını yurtdışında temsil etmeye layık bir mekân olmuş.

Bir tarafta bakır tepsilerin olduğu bir lounge alanı, diğer tarafta geleneksel tabakların sunulduğu modern bir brasserie, hemen yanında sokak lezzetleri barı, ötesinde ise kolalı beyaz örtülü masaların Ayasofya’ya baktığı Has Oda isimli bir fine-dining alanı. Çevresinde ise Ecem Dilan Köse’nin dijital sanat tabloları. Garsonların yelek tasarımlarını ve dev terastaki bar alanını ise ayrı bir beğendim.

Arda Sayıner - Murat Tabanlıoğlu - Kaya Demirer - Tolga Atalay

DÖNÜŞÜMÜN BAŞLANGICI

Mekânı ilk ziyaret eden isimlerden biri olarak restoranın mimarı Murat Tabanlıoğlu ve mekânın ortaklarından Kaya Demirer ve şef Tolga Atalay ile bir araya geldik. Herkes geçmişteki tüm sıra dışı başarılarına rağmen BİZ konusunda ayrı bir heyecanlıydı.

Çünkü belli ki ileride Londra’da, Paris’te, New York’ta ve Tokyo’da Türk mutfağını temsil edip restoran olarak açılabilecek seviyede bir marka kurduklarının farkındalar.

Herkes sır gibi saklıyor ama uluslararası gastronomi deneyimim bana böyle bir mekânın 7-8 milyon Euro’dan aşağı kurulamayacağını net bir şekilde söylüyor. Yatırımdan çok daha kıymetli olan ise kuruluş aşamasında İstanbul uzmanı isimlerden oluşan kurullarla yapılan toplantılar, şehre âşık otoritelerin gönüllü olarak verdiği fikirler ve ayrıca girişte size karşılayan dev İstanbul kitapları kütüphanesi.

Kısacası BİZ bir yatırımdan öte adeta bir düşünülmüşlükler projesi olmuş.

İşin en heyecan verici tarafı ise hem yenilenen AKM hem de böylesine iddialı bir restoranın Taksim’i tekrar eski günlerine götürebilme ve ayağı semtten uzaklaşanları geri getirebilme ümidi.

Bakalım BİZ bizleri Taksim’de tekrar bir araya getirebilecek mi?

Gastro fuaye

AKM’de ziyaret ettiğim bir diğer restoran ise Divan Brasserie Fuaye oldu. Ömer Koç’un kendi koleksiyonundan çağdaş tablolar, yüksek bir tavan ve zengin bir menüyle AKM’nin ruhuna yakışan bir mekân olmuş. Divan Pazarlama ve Kurumsal İletişim Direktörü Gönül Gültekin ile ziyaret ettiğim mekânda sanat söyleşilerinin ve canlı müzik performanslarının olduğunu da öğrendim. Restoranın üst katına çıktığımda ise İstanbul Boğaz’ına hakim büyük bir bar alanı ile karşılaştım.

Kuruçeşme’deki etkinlik alanlarının restorasyon sürecini geçtiğimiz yıl başarıyla tamamlayan Divan için birçok ince detaya sahip Fuaye’nin, grubun bir diğer prestij projesi olduğunu hissettim diyebilirim.

Taksim’in gastronomik dönüşümüne yapılan bir diğer katkı adeta. Tebrikler.

Michelin şeften ziyaret

İstanbul’da gastronomik bir tur yaparken aynı gün Inari’nin Nispetiye şubesinde Michelin yıldızlı şef Yoji Tokuyoshi ile de bir araya geldim. Sarı saçları ile sıra dışı bir Japon profili çizen şefin lezzetleri de bir o kadar ilgi çekiciydi.

Inari’nin ilk kez gittiğim bu şubesinde kav alanı ve VIP odalarının mimarisini cidden beğendim. Yeni menüyü de gayet iddialı buldum. Pembe Japon çiçekleriyle dolu renkli mekânda tekrar Michelin şefler görmek dileğiyle.

Yoji Tokuyoshi