Paylaş
YENİ BİR SOLUK
İstanbul’da yaşayan yabancı dostlarımdan en sık duyduğum kritik New York’taki Broadway veya Londra’da West End’deki gibi müzikal ve tiyatroların daha sık gösterildiği büyük salonların sayısının yetersiz oluşuydu.
Sanırım dünya standartlarındaki bir değişimle Taksim meydanında yeniden yükselen Atatürk Kültür Merkezi (AKM) bu ihtiyacın ötesinde bir çözüm olacak.
Şehre yeni bir soluk getirecek.
İnşaatı sona yaklaşan AKM’de 2 bin 40 kişi kapasiteli opera salonu, 805 kişilik bir tiyatro alanı, bale çalışma salonları, sanat galerileri ve sergi salonları gibi birçok farklı alan olacak.
Toplam 95 bin metrekare inşaat alanı bulunan projenin Taksim meydanı ile bütünleşen bir mimaride haziran ayında tamamlanarak 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda resmi açılışının gerçekleşmesi öngörülüyor.
15 BİN PARÇA SERAMİK
AKM’nin yeniden inşasını bence anlamlı kılan bir diğer detay ise mimarları. AKM’nin yeniden inşasını bence anlamlı kılan bir diğer detay ise mimarları. Babası Hayati Tabanlıoğlu’nun 1969’da tamamladığı Atatürk Kültür Merkezi kapılarını açtığında henüz 8 yaşında olan Murat Tabanlıoğlu, projenin bugünkü baş mimarı. Yani AKM’nin mimari sürecinin bu açıdan da anlamlı bir hikayesi bulunuyor. 15 bin adet el yapımı bordo renk seramik kullanılarak yapılan opera salonu dış cephe kaplaması ise kanımca projenin en gösterişli alanı. Çağdaş bir başyapıt. Binanın ortasında yer alan bu dev küre akşamları ışıklandırılarak binanın ön cephesindeki camlardan net bir şekilde görülebilecek. Kısacası AKM’nin kapılarının açılması için bu kadar beklediğimize değecek.
ART DECO BİR CAMİ
Taksim’deki bu kültür yükselişini daha da anlamlandıran AKM’nin karşı cephesinde inşa edilen göz kamaştırıcı bir cami.
Karşısında opera seslerinin yükseleceği bir AKM, yan tarafında tarihi Aya Triada Kilisesi ve hemen önünde ise İtalyan heykeltıraş Pietro Canonica’nın yaptığı Cumhuriyet anıtı.
Mimarlar Şefik Birkiye ile Selim Dalaman imzasını taşıyan bu cami, bulunduğu meydanın işte tüm bu tarihi ve kültürel özelliklerini yanına alarak İstanbul’un bir tolerans, diyalog ve medeniyetler şehri olduğunu dünyaya tekrar hatırlatacak bir eser olarak yükseliyor.
2 bin 482 metrekarelik dev yapıyı Art Deco mimarisiyle hem farklı hem de Taksim’in çağdaş dünyasına yakışır bir çizgide buldum.
Meydan kültürüyle ve Taksim ruhuyla adeta bütünleşmiş. Ramazan ayında açılması planlanan caminin şehrin en popüler noktalarından biri olacağı kesin.
MEYDANIN EN BOHEMİ
Konakladığınız her otelde kendinizi o şehirde hissedeceğiniz detayları yakalayabilmeniz, konfordan taviz vermeden semtin dokusunu hissetmeniz çok mühim. Konakladığınız her otelde kendinizi o şehirde hissedeceğiniz detayları yakalayabilmeniz, konfordan taviz vermeden semtin dokusunu hissetmeniz çok mühim. Hafta sonu Taksim’de konakladığım İstanbul’un en eski otellerinden Gezi Bosphorus geçirdiği renovasyon sonrası bölgenin bohem ruhunu bozmadan sunmayı başarmış. Taksim kültürünün entelektüel derinliğine atıfta bulanacak detaylar ve düşünülmüşlükler otelin Sky Suite isimli Boğaz manzaralı odalarında sunulmuş. Otelin yönetim ortağı Can Atay’ın tekne tutkusundan esinlenerek teras suitlerin döşemelerinde kesintisiz devam eden İtalyan tik parkeler gemi güvertesi hissiyatı yaratmış. Çalışma masaları ise İtalyan ressam Piet Mondrian’ın eserlerinden ilham alınarak tasarlanmış. Adeta Taksim meydanındaki Cumhuriyet anıtının heykeltıraşı olan bir diğer İtalyan sanatçı Pietro Canonica’ya uzaktan selam verir gibi...Design Hotels’ler arasında yer alan işletmenin restoranı Blue ise dünya mutfağından seçkin örnekler sunuyor. Özellikle avokado çorbası ve karidesli humusu tavsiye ederim.
Paylaş