Paylaş
KEÇİ SÜTÜNDEN TEREYAĞI
İskender kebabın 3. kuşak temsilcisi Yavuz İskenderoğlu ve markanın son nesil bayrak taşıyıcıları oğulları Oğuzhan ve Kayhan İskenderoğlu ile kurucu dede İskender Bey’in adının verildiği meşhur İskender kebabının doğduğu topraklarda Bursa’da buluştuk.
Tüm ailede haklı bir gurur, baba Yavuz İskenderoğlu’nda bitmeyen bir enerji, markanın globalleşme planlarını hazırlayan oğullarda ise bu mirasın sorumluluğu ve motivasyonunu gözlemledim.
Sohbetimize başlamadan önce 17 yy.’dan kalma tarihi İskenderoğlu konağındaki mutfağa indik.
Mutfakta öğrendim ki kebap etleri Karacabey’deki aile çiftliğinde yetiştirilen kuzulardan geliyormuş.
Yoğurtlar Bursa’da özel bir imalathanedeki tavalarda üretiliyor, sosuna lezzet veren domatesler Kütahya Simav’dan, patlıcanlar ise Urfa Birecik’ten sağlanıyormuş.
Kebabın tereyağı ise Ezine bölgesinden toplanan keçi sütü kremasından, yine Bursa’da üretiliyormuş. Kısacası her bir kebapta muazzam bir emek ve buram buram Türkiye var.
TÜRK GASTRONOMİSİNİN YOLU UZUN
Türkiye’de İskender kebabının tescilli mucidi olarak kabul edilen büyük dedelerin mirasını bu yüzyıla taşıyan ailenin, birçok yurtdışı şube teklifine yıllardır hayır dedikten sonra önümüzdeki yıl Londra’da ilk yurtdışı şubelerini açmayı planladıklarını öğrendim.
Londra’daki planlarına ve Türk gastronomi markalarının globalleşmesine dair sohbet ettiğimiz Yavuz İskenderoğlu “Türk gastronomisinin globalleşmesi için önce markaları koruyan yerel kanunların geliştirilmesi şart. Ardından ise global bir vizyon, cesaret ve sabır gerekiyor. Türk gastronomisinin yolu uzun. Daha yapacak çok işimiz var. İtalyanlar pizzayı yanında şarapla konumlarken, biz kendi pizzamız diyebileceğimiz lahmacunu ayranla konumluyoruz. Gastronomi değerlerimizi konumlarken ve pazarlarken hatalar yapıyoruz. Oysaki Türk mutfağı bundan çok daha fazlasını hak ediyor” dedi.
Katılmamak elde değil.
Bakalım tarihi markanın ve İskender kebabının globalleşme yolculuğu nasıl devam edecek.
Sofradaki leopar
Londra ve gastronomi demişken... Türkiye’nin global gastronomi oyuncularından D-reams’in yeni markası Il Gattopardo restoranın ilk şubesinin Londra’daki açılışına katıldım.
Açılışta İngiliz cemiyet hayatından isimlerin yanında Doğuş Holding Yeme-İçme, Turizm ve Perakende Grubu Yönetim Kurulu Başkanı ve CEO’su Eryiğit Umur ve şirket yöneticileri ile Doğuş Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Ferit Şahenk’in eşi Dianne Şahenk ve kızları Defne Şahenk de vardı.
1950’lerin İtalyan çizgilerini yansıtan, üyelikli bir kulüp havasıyla da Londra sosyal hayatına uyum sağlayan mekanı dengeli bir tasarımda buldum.
450 şaraplık bir kava sahip olan restoranın giriş katındaki şömineli alanı, ana barın olduğu kış bahçesi ve alt katında yemek odası için ünlü tasarım ofisi Dion & Arles’in son harikaları diyebiliriz.
Mayfair’deki restoranın başında ise ünlü ve iddialı bir isim var: Şef Massimo Pasquarelli...
Kanımca İtalyanca Leopar anlamına gelen Il Gattopardo İngilizlerin olduğu kadar Londra’yı yan kapı yapmış Türk sosyetesi için de uğrak bir nokta olacak...
Paylaş