Paylaş
Tatilde ne yapılır ki? Deli gibi çalışıyoruz. Yetmek için, yetiştirmek için. Yine de denkleştiremiyoruz çoğu zaman. Tatilde çocukları alıp şöyle bir Uludağ’a gitmek istemez mi insan? Ya da bir yurtdışı mı yapsak acaba?
Nerede! (Bu nerede kelimesini ‘nerdeeeee’ şeklinde yazmak gerekiyor, içimdekini tam ifade etmek için) Nasıl kalkıp gideceksin?
Çocuklar tatil, biz değiliz bir kere. Hadi parayı denkleştirdin, kredi kartına dayandın, birkaç gün kaçıp gittik. İşlere ara verip ya da izin alıp gitmeye kalksak; ekmek aslanın küçük bağırsaklarına doğru süzülmüş durumda, tatilden dönünce iyice sıkıntı olacak bu sefer.
Ne yapacağız peki çocuklarla evde? Bebişler enerji topu gibi maşallah, bütün gün duvardan duvara sekiyorlar. Hafta sonu kafamız zoruna kaldırıyor, pazartesi işe gitmek kafayı dinlemek haline gelebiliyor. On beş gün evde nasıl geçecek?
Okul zamanı bin türlü bahanemiz hazır. İşten geç geldim, işe erken gitmem lazım, geldim ama çok yorgunum derken çocuklara kısacık zaman ayırmak ve göz göze bakmak için kısıtlı bir vakit kalıyor. Bu durumda da hayata söylenerek haklı çıkartıyor insan kendini. ‘Daha ne yapayım kardeşim? Canımı dişime takmış çalışıyorum işte! Hep çocuklar için, hep...’
‘Mutlaka çocuklara zaman ayırmam lazım’ duygusu insanın içini tatil günü daha çok kemiriyor. Çocuklar için çok çalışıp, çocuklarını göremeden hayat geçiren ve çalışmanın anlamını yitiren insanlarız çoğumuz. Bu duygu çocukların evde bizi bekledikleri bir zaman diliminde, gittikçe daha çok koyuyor insana.
Vakit geçirmeliyiz çocuklarla kesin.
Daha iyi bir kıyafet için, daha çok oyuncak için, bir AVM’de yenecek hamburger için, birlikte gidilecek bir animasyon filmi için çalışmıyoruz bu kadar çok aslında ama sonuçta buna geliyoruz hepimiz. Onlar için çok çalışıyor, onları göremeden hayatı tüketiyoruz çok çalışırken.
Bahanelerimiz haklı olabilir, bu kadar çok çalışmazsak kim ödeyecek okul taksitini? Kim verecek evin kirasını? O evi kim ısıtacak? Sofraya yemeği kim koyacak deli gibi didinmezsek? Haklısınız. Hepimiz benzer durumdayız.
Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un bir Twitter mesajını okudum on beş tatilin başladığı ilk gün, hesabında.
‘Mola denince sıklıkla dinlenmek algılanır. Oysa denizciler mola dediklerinde hareket ederler. Halatların bağlandıkları yerden fora edilmesine, çözülmesine denizciler mola diyorlar. Yani hareket ondan sonra başlıyor... Bugün biz de bütün öğrenciler için hep beraber mola dedik. Bizim verdiğimiz bir ödev yok, ama sizin yapacak çok şeyiniz var. Yeni hayaller kurun, yeni birilerini tanıyın, görmediğiniz yerler görün, bilmediğiniz şeyler öğrenin, kendinizi dinleyin, kendi sesinizi duyun... Bunlardan daha anlamlı on beş tatil ödevi düşünemiyorum. Evet, halatlar çözüldü... Şimdi bütün denizler sizin, yol sizin, yolculuk sizin...’
Ne güzel demiş!
Çocuklara seslenmiş elbette ama ben de bir ebeveyn olarak alacağımı aldım bu mesajdan.
Ne yapıp yapacağım, bu molayı bizler için gerçekten önemli olanlar için kullanacağım. Bunu bir başlangıç olarak göreceğim. Yaşlılıkta pişmanlıkları sorulan birçok insan, sevdiklerine yeter kadar vakit ayıramamış olmaktan dert yanıyorlardı okuduğum bir araştırmada. ‘Daha çok çalışsaydım keşke, daha çok kazansaydım, ah o yatırımı yapsaydım, biraz daha para biriktirseydim’ diyen bir kişi bile yoktu hayatlarının son günlerini geçiren insanlar arasında.
Bu mola, bir başlangıç olsun hepimize, zaman ayıralım sevdiklerimize.
Daha çok ve kaliteli zaman geçirelim.
Mal mülk değil, bizi isteyenlerle...
Tatili değil, bizi özleyenlerle...
Oyuncak değil, sevgi ve ilgi bekleyenlerle...
Not: Bana Twitter, Facebook ve Instagram’dan ulaşabilirsiniz: @anlatanadam
Paylaş