Paylaş
Meğer iki konservenin de gramajı aynıymış. Kemikleşmiş oyların yer aldığı orta Anadolu hariç, özellikle büyük şehirler ‘ne olursa olsun, sizin dediğiniz olsun’ demekten vazgeçmişmiş. Bu memlekette ne kadar öyle düşünen varsa, bir o kadar da böyle düşünen varmış.
Şimdi umarım her şey geride kalacak. Uzun yılların politika deneyimine sahip yöneticilerimiz bu oylamayı en iyi şekilde analiz edecekler. Herkesin kaybettiği bir günün ardından, politikanın dilini değiştirecek, herkesin kazanacağı bir Türkiye için çabalayacaklar.
Yolun heyecanıyla keskinleşmiş taraftarlarını sakinleştirecekler, kraldan çok kralcı olanları ayıklayacaklar, birleştirici, eşitlikçi olacaklar.
Sütü çok kaynatınca, süt duruyor ama faydalı vitaminleri yok oluyor biliyorsunuz. Bütün dünya fokur fokur kaynarken, bizim memleketin altını biraz kısacaklar, hatta artık tencereyi ateşten alacaklar.
Umudum bu yönde.
Pazar günü hepimiz anladık ki, her iki kişiden biri farklı düşünmekteymiş.
Aynı büyük usta Nazım Hikmet’in ‘Tahirle Zühre Meselesi’ gibi:
...yani sen elmayı seviyorsun diye,
elmanın da seni sevmesi şart mı?
Yani Tahir’i Zühre sevmeseydi artık,
yahut hiç sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?
Umarım anlamıştır bütün yöneticilerimiz.
‘Tahir olmak da ayıp değil, Zühre olmak da...
...Bütün iş Tahirle Zühre olabilmekte, yani yürekte.’
Umarım herkes anlamıştır.
Çünkü, bu memlekette ne kadar Tahir varsa, o kadar da Zühre varmış.
Bana Twitter, Facebook ve Instagram’dan ulaşabilirsiniz: @anlatanadam
Paylaş