Paylaş
Altyapın olacak, nasıl değerlendireceğini bileceksin. Kaybetmeyeceksin, hep üstüne koyacaksın. Habire oradan oraya taşıyacaksın. Kim ya da ne daha fazla vadediyorsa, riskleri değerlendirip girişeceksin. Yumurtaları aynı sepete koymayacaksın. Mevduattır, fondur, borsadır anlayacaksın. Dünyayı yakından, politikayı çok daha yakından takip edeceksin.
‘Piyasalar’ diye bir adam var mesela. Politikada bir kıpraşma oluyor, bu ‘piyasalar’ denilen adam beklentiye giriyor.
Bazen mahzunlaşıyor belli ki, ‘piyasalar durgun’ deniyor. Parası olan herkes bu piyasaları ‘canlı’ takip ediyor.
Sen de bu adamı iyi tanıyacaksın, dibinden ayrılmayacaksın.
Canın gibi koruduğun bu parayı da, şanıyla yiyeceksin tabi.
Kimi varyemez ördek var ki; bırak evlatlarını, sülalenin tamamı öleceği günü hasretle bekliyor. Tırnaklarıyla kazımış, kazanmış, üstüne kuluçkaya yatmış. Kendi de pejmürde bir yaşam sürüyor, avanesi de sürünüyor.
Levent’te on milyonluk villada, 70’lerden kalma mobilyalarda oturan; dekora, sanata ihtiyaç olmadan bahçesinde korku filmi çekebileceğin, arabasına binerken tetanos olma ihtimalin olan amcalar var. Bazen kendilerine en yakın banka şubesine gidip, hesap kartlarını işletiyorlar. Banka müdürleri pek seviyor bu amcaları, çünkü milyonları bankada bostandaki karpuz gibi yatıyor.
Yapışmış kazandıklarına; amca sabah akşam tırnaklarını, ardında bekleyenler kafayı yiyor.
Ruhen Amerikan rapçilerine benzeyen bir kısım insan var. Yani aslında para çok yok da, var-mış gibi yaşayan, göstere göstere yapan, olduğundan fazla görünüp bundan nemalanmaya çalışan bir takım tipler. Allah’a şükür, kendi payıma bunlardan da epey gördüm.
Köküne para veremeyeceği arabayı yıllık kiralayan ve aidatını zor ödeyen mi istersin? Kredi kartına basıp geçmesi bir kenara; üç tane alıp temiz temiz giyeceğine, bir tane ‘şansönse’ marka alıp, her gün aynı gömleği giyen mi?
Prestij uğruna ya da iş geliştirme hesabı; her gece gittiği barda, elinde buzu gitmiş suyu kalmış içkiyle tüm gece ayakta duran mı istersin? Eminönü’den iki yüz dolara aldığı, orijinali yüz bin lira olan çakma saati gerine gerine takan mı?
Bir de, bir şekilde varlıklı olmuş, harcamak isteyip, yapamayan var. Cipin en siyah camlısı, en köşelisi onda. Her mekanda ‘hoş geldin abi’yi yakalamış. Demetle parayı çıkartıp hesap ödeme de onda, hesaba yakın bahşiş bırakma da. Ama bir şeyler eksik işte.
Küçük bir detay, etrafında fark etmediği tebessümler yaratıyor. Ya yemek sipariş verirken belli oluyor cehaletin adı, ya da yemeği yerken görülüyor ağız tadı.
Başka paralı insan çok tabi. Jet seti var bunun af edersin, cemiyet hayatından olanı var. Cemiyet deyince aklınıza Rum Pontus, Kürt Teali cemiyetleri gelmesin.
Sokakta pek rastlaşamadığın; misal, ailesi on kuşaktır ticaretle uğraşan var. Anca galada, kermeste rastlayabildiğin; ya da gerçekçi olalım, bir kaç yüz milyonluk boşanma haberlerini gazeteden okuyabildiğin.
- Dedemin dedesinin dedesi, Akdeniz’de Korsikalı korsanların zulmünden kaçıp buraya yerleşmiş, dedi bir abimiz, bir gün örneğin.
- Demek korsanlar sardırdığına göre; bu kadar dede önce o deden de paralı pullu, ticaret erbabı biriydi. Yahu zaten bilmiyorum dedemin dedesinin dedesi kim? Ama takip edebildiğim kadarıyla; ya memurmuşuz ailecek, ya imam, ya müezzin! Bize hiç sıra gelmeyecek galiba, bildiğin!
Başka kökten zenginler de var. Padişah soyundan gelip ‘İstanbul’da eskiden orala, burala bizimdi; belki başkanlık gelirse sarayda pişer, bize de düşer’ diye ümit eden mesela. Gülse Birsel çok güzel cevap verdi bir tanesine, bereket versin!
Son on – on beş yıl önce yok olan, şimdi ise herkesi yok sayan bir grup insan da mevcut tabi. Pek bilemiyorum ne yaparlar, nereye giderler, nerede nargile içerler. İşinden evine, evinden işine. İşinden devlet ihalesine, devlet ihalesinden evine. Evinden altı yüz daireli site inşaatına, inşaatından evine. Karşılaşamıyorum.
Vurur yüze ifadesi, golfe merak sarmıştı sadece tanık olduğum bir tanesi. Ben de hayatımda oynamadım Playstation hariç, onda da çok iddialıyım bilginiz olsun.
Her hafta sonu golfe gidiyormuş, anlatıyordu:
- Bazen yurtdışı, bazen Antalya, genelde İstanbul. Çok güzel ya, dedi.
- Ne güzel abi insanın böyle bir hevesi olması, dedi avanesi.
- Kendimi köyümün çayırlarında hissediyorum, mutluluk budur! dedi.
Kendi içinde mutluydu. Ses etmedim, ayıptır söylemesi.
Bir de, her gün önünden geçtiğim, Galata’da bir küçük zanaatkar abi var.
‘İstanbul’da son paramla bu küçücük dükkanı açtım’ diyor. ‘Sonra insanlar beni buldu, ben de onları. Burası ev gibi oldu onlara, onlar da dost oldu bana’.
Elinin emeğiyle bir maketler yapıyor ki, hepsini bir müzede sergilersin. Dükkanın içi, benim için bir lunapark sanki. Ben de beş yaşında bir çocuğum.
‘Para biriktirmek önemli. Para olmadan, sağlık olmuyor, kafa da rahat etmiyor. Ama en önemlisi dost biriktirmek, esas başarı budur’ diyor.
Başarıyı sadece, salt para zannedenler için yazdım bunları.
Nasıl bir hayat yaşıyorsan, bir anlık oturup düşün: Her şey aynı, ama para yok. Gitmiş yahu? Yok işte!
Ne kadarına sahipsin şu an yaşadığın hayatın? Parayla beraber gidenlerle, geride kalanlar neler?
Düşün ki, bir sabah, para dışında kalanlarla sınırlısın. Artık hayatını parasız yaşamak zorundasın.
Yok artık hayatında mevduat, emisyon hacmi, gayrimenkul, efektif kur. Şimdi hayatını parasız bir geleceğe kur. Kimi biriktirdin, kim var yanında, kim senin dostundur?
Olmak ya da olmamak değil, işte bütün mesele budur!
Not: Bana Twitter, Facebook ve Instagram’dan ulaşabilirsiniz: @anlatanadam
Paylaş