Paylaş
İspanya'yı Avrupa Şampiyonu yapan teknik adam, Raul'u kadroya almayışı, Torres, Xavi gibi yıldızları bile koşmadıklarını gördüğü an oyundan çıkarışıyla şimdiden tartışmaların odak konusu olmuş durumda..
Dünyada bu türlü restleşmelerin galibini sahada alacağınız sonuç belirler.. İster Aragones olun, ister Mourinho, isterseniz Scolari.. Yıldız oyunculardan bir veya birkaçını karşınıza almak büyük risktir.. Kazanmak istiyorsanız riske girmeli ama sizi yok edecek hamlelerden de uzak durmaya çalışmalı ve görev yaptığınız kulübün karakterini iyi analiz etmelisiniz..
Bu ne mi demek? Ben Real Madrid ya da Barcelona'yı savunma ağırlıklı bir futbol anlayışıyla oynarlarken hiç hatırlamıyorum. Doğru ya da yanlış, ama Fenerbahçe'nin de salt amacı karşısındaki rakibi yenmek değildir. Taraftarınızı eğlendirmek, keyif verici hareketler yapan bir takım oluşturmak zorundasınızdır. O takımı tutan çocuklar için sahada top koşturan kahramanlar vardır. Platini, Zidane, Hagi, Sergen, Oğuz, Alex, Raul vardır.
'Kafasına çılgınlık girmemiş dahi yoktur' der Aristo.. Euro 2008'de yaptıklarıyla 'dahi' sınıfına sokulan Aragones'in İspanya’sı turnuvanın en keyifli futbolunu oynarken kupayı kazandı. Ama eksik ve tarihinin en zayıf kadrolarından birine sahip İtalya'yı yenemedi. Penaltılarda gülen taraf İtalya olsa o maçta Torres, Iniesta ve Xavi'yi oyundan alan Aragones 'asılacak adam' ilan edilecekti büyük ihtimalle..
F.Bahçe bu ligi kazanacak güce sahip. Bu kadro Aragones'e rağmen de ligi kazanabilir.. İspanyol teknik adamdan asıl beklenen 17 kez yaşanan mutluluğun tekrarlanması değil, geçen sezon yarım kalan büyük serüvenin tamamlanması.. Bunu yapabilecekse Aragones büyük bir beyindir F.Bahçe için, yıldızlara rest çekmeyi sevdiği için değil!
* * *
Bir kulüp düşünün.. Hiddink, Venglos, Lazaroni, Parreira, Bariç, Löw, Daum, Zico gibi dünyanın tanıdığı önemli isimlerle de çalışıyor, Mustafa Denizli, Rıdvan, Oğuz gibi bizim değerlerimizle de.. Zaman zaman başarılı oluyor, zaman zaman hayal kırıklığı yaşatıyor.
Ama her kulübün bir karakteri var ve o karakteri kulübü tanıyanlar, tribüne gidip maçını seyredenler, bilet almak için saatlerce kuyruklarda bekleyenler daha iyi bilir..
F.Bahçe'nin karakteri de "ofans"tır.. Tıpkı Real Madrid ya da Barcelona gibi.. Fenerbahçe'yi alıp da savunmaya kilitlerseniz tribünde seyirci tutamazsınız.. Bir-iki maç kazanırsınız belki ya da sezonu şampiyon tamamlarsınız, hatta Avrupa'da tur da atlarsınız ama zevk veren bir futbolunuz yoksa o kulüpte barınmanız zordur.. Bunu da teknik direktörler çok iyi bilir.. Örneğin Löw, "Alman Milli Takımı'nı çalıştırmaktan korkmuyor musunuz?" şeklinde soru soran bir Alman gazeteciye, "Fenerbahçe'yi çalıştırdıktan sonra dünyanın her kulübünde görev yapabilirim" demişti..
Löw iyi bir takım oluşturmuştu.. Ama bildiğimiz sert, katı, aşırı disiplinsever bir Alman değildi.. İnsancıl yönleri ön plandaydı.. Futbolcularla arkadaş olabiliyordu.. Tıpkı Veselinoviç gibi, tıpkı Parreira gibi, tıpkı Zico gibi.. Löw'ün Fenerbahçe'si sakatlıklara karşın çok başarılıydı.. UEFA Kupası'nda kupayı alan Parma'ya kılpayı elendi.. Veselinoviç, 103 gollü şampiyonluğun mimarı.. Parreria, takımı 7 yıl sonra şampiyon yaptı. Zico, kulüp tarihinin en önemli Avrupa başarısını kazandırdı.. 100. yıl şampiyonluğunu bir kenara bıraksak da..
* * *
Ve Aragones.. Euro 2008'den beri onun hakkında duyduğum her şeyi bir şeyler ilave etmeden yazmaya çalışıyorum.. Yine anlatacaklarım var.. Çünkü önemli.. Çünkü Avusturya kampında yaptıkları önemli.. Çünkü yaşadığı çağ ve çalıştığı kulüp önemli. Aragones neden İspanya Milli Takımı'ndan ayrıldı? Hem de Avrupa Şampiyonu yaptığı halde.. Küçük bir araştırmayla İspanya Futbol Federasyonu'nun Aragones’in ipini martta çektiği ortaya çıkıyor. Ve Del Bosque'ye teklif götürdüğü.. Bunun en büyük nedeni de Aragones'in federasyon başkanından futbolcuya ve tabii ki medya mensuplarının hemen tamamına karşı takındığı tavır.. Aragones çok büyük bir antrenör mü?
Bence hayır.. "Ama İspanya'yı 44 yıl aradan sonra şampiyon yaptı" diyebilirsiniz.. İtalya'nın kovduğu Donadoni, Aragones'e penaltılarla elendi. İspanya tam kadroydu, İtalya'nın çok önemli iki kozu Pirlo ve Gattuso cezalıydı.. Üstelik maçın en önemli anı Toni’nin vuruşunda Casillas'ın çıkardığı toptu..
* * *
Raul'la kavgası, maçlarda yıldız futbolcuları kenara alışı, Fenerbahçe'ye gelir gelmez askeri disiplin kurallarını hayata geçirmesi, medyaya karşı belki de dünya futbol tarihindeki en sıkı kamp kurallarını koyması Aragones'i iyice merak edilir hale getirdi. Çalışmak ve disiplin önemli iki sözcük. Ama futbol ilginç bir oyundur. Tamamen bir iş değildir.. Sonuçta oyun kısmı da vardır.. Topu kullanan kişiler teknik adamlar değildir. Onu yönlendirenleri mutlu etmezseniz mutlu olamazsınız.
Zico, Alex'i koşmuyor diye oyundan alsaydı Beşiktaş maçının son 10 dakikasında düşe kalka attığı golle İnönü'de 3 puan kazandıramazdı Brezilyalı. Ya da Alkmaar maçı sonrası gönderilseydi geçen sezon Şampiyonlar Ligi asist kralı Fenerbahçe'den çıkmamış olurdu. Bütün bunları iyi değerlendirmeli Aragones.. Tanımadığı, bilmediği bir oyun oynayacak İstanbul'da.. Önce oyunun kurallarını iyi öğrenmeli. Ve unutmadan.. Aragones bir enkaz falan devralmadı.. Avrupa'nın en iyi sekiz takımından birine geldi.
Ondan beklenen de medyayla saklambaç oynaması, milyon dolarlık yıldızları bitirmesi veya 18. şampiyonluk değil aslında.. "Yetersiz" Zico'dan Avrupa'da bir adım ileri götürmesi kulübü. Yoksa güçlü bir başkana karşın o taraftar Aragones'e de "Al egonu git" demesini bilir.
Paylaş