Play Station’ı da kapatın!

PAZARTESİ akşamı gazeteden çıktım, eve doğru gidiyorum.. Akşam saatlerindeki trafik yüzünden hızım saatte 5 Km. civarında.. Bir yandan da radyoda 90 dakikayı dinliyorum.. Sohbet tatlı tatlı giderken iş Milli Takım kampındaki futbolcuların play station oynamasına geliyor.. Ve konu bir anda alevleniyor..

Mehmet Y.Yılmaz, "Futbolcular play station oynuyormuş.

Bence son derece gereksiz bir uğraş.

Bu adamların kız arkadaşları, eşleri, sevgilileri yok mu?

Onlar kampa gelseler ya!" diyor..

Hıncal Uluç da destekliyor: "20-27 yaşları arasındaki bu grubun play station falan oynamaları ne garip.

Çocuk mu bunlar" diye birçok konuda farklı görüşte olduğu Yılmaz’ı destekliyor..

Belli ki ikisi de bu sihirli kutunun günümüz insanını nasıl etkisi altına aldığının farkında değil.

Tam bu sırada Haşmet Babaoğlu devreye giriyor:

"Yapmayın etmeyin" diyor ve ekliyor:

"Bu çocuklar normal insanlar..

Kız arkadaşları da var, sevgilileri de, eşleri de, bazılarının çocukları da..

Aynı zamanda birçok sosyal faaliyetle de uğraşıyorlar.

Mesaj da çekiyorlar, sinemaya da gidiyorlar, müzik de dinliyorlar..

Ama kalkıp biri onlara "Play station artık yasak" dese, futbolu bile bırakma noktasına gelebilirler..

Ayrıca birçok ünlü sanatçı, yazar, star da play station oynuyor" diyerek Uluç ve Yılmaz’a karşı duruyor..

Tamamen, Haşmet Babaoğlu’yla aynı görüşteyim.

Hatta işin bir adım ötesinde en sıkıntlı ve stresli olduğum dönemlerde yeğenim Eren’le yaptığım maçların lezzetini anlatamam..

Benim bu oyundan aldığım tadı bir kenara bırakalım..

Futbolcuların bütün özelliklerinin ve fiziksel yanlarının gerçeğe çok yakın uyarlanmış şeklinin olduğu bir oyunu oynamanın onlar için ne kadar cazip olacağını siz düşünün..

Örneğin Arda ile Emre’nin oynadığı bir Galatasaray-Newcastle maçının diğer futbolcular tarafından bile ne kadar heyecan duyarak izlendiğini tahmin edin..

Destek bulursunuz!

Bunun dışında kamptaki arkadaşlık bağlarının, odaya hayat kadınları alarak, saatlerce kumar oynayarak veya idmanlar dışında tamamen inzivaya çekilerek değil de grup halinde bir eyeleme dönüştürülmüş olmanın takım duygusu açısından da önemini göz önüne alın!

Bunları hepsini düşünüp de hala "Play station bu gençlere zararlı" diyorsanız, o zaman köşelerinizde var gücünüzle "Play sation’u kapatalım" davasını başlatın..

Nasıl olsa içeriğine bakmadan ve sonuçlarını düşünmeden "Kapatmaya" meraklı bir ülkeyiz biz..

Mutlaka destek bulacaksınızdır!

İyi düşün Hakan!..

ÇOK yıldız futbolcu gördüm..

Çok yıldız futbolcunun kariyerlerinin sonundaki kritik kararlara şahit oldum..

Çok yıldız futbolcunun kırılgan ve buruk olduğu dönemlerdeki kararlarının sonuçlarını yaşadım..

Ve şu karara vardım: Adıyla özleştiği kulübe karşı durmak hiçbir yıldıza hiçbir şey kazandırmayacağı gibi çok şey de kaybettirebilir..

Şartlar ne kadar onun haklı olduğunu gösterirse göstersin, ona karşı ne kadar üzücü tutum içine girilirse girilsin, hiçbir futbolcu 20 yılını verdiği, 20-25 milyon taraftarı bulunan bir kulüpten büyük değildir..

O yüzden iyi düşün Hakan! Başka bir kulüpte forma giyeceksen bile Galatasaray formasını son bir kez giy, sarı kırmızı jübileni yap!

Sonra..

Sonra, ABD’ye mi gidersin, Katar’a mı, Japonya’ya mı, Kore’ye mi, Eskişehir’e mi, Ankara’ya mı, yoksa Meclis’e mi..

Sen bilirsin!

Kaleci zekası...

MOSKOVA’daki finalde iş penaltılara kalınca çoğu kişi Chelsea’nin daha avantajlı olduğunu düşündü.

Çünkü kalesinde dünyanın en iyisi Cech vardı..

Ama daha önce birçok uluslararası büyük maçta bu tecrübeyi yaşamış Van der Saar rakibin psikolojisini alt üst eden bir taktikle avantajı M.United lehine çevirdi..

Cech, penaltı atma sırası rakibe geldiği an korner bayrağının oradan hızlı adımlarla kalesine yöneliyordu.

Van der Saar ise mümkün olan en yavaş şekilde hareket ediyordu..

Hakem Michel’in sürekli uyarılarına karşın da bu tarzını koruyordu..

Penaltıyı atacak Chelsea’li futbolcular elleri bellerinde Van der Saar’ın kalesindeki yerini almasını beklerken de gerilim artıyordu..

Sonuçta bu pisikolojik savaşı kazanan Hollandalı kaleci, dolayısıyla da Manchester oldu.

F.Bahçe kim?..

TAKSİCİDEN fabrika sahibine, işçisinden manavına kadar hemen her F.Bahçeli’nin ağzında aynı laf var:

"Neden bu takım Avrupa’da bu kadar başarılı olurken ligde avcunun içindeki şampiyonluğu kaçırdı?"

Arkaya yaslanıp düşünüldüğü zaman kaçan şampiyonluğun ve Avrupa’da bile kaybedilen şampiyonluğun altında ilginç bir gerçeğin yattığını fark ediyor insan..

F.Bahçe rahat ve zora pek gelmeyen bir takım..

Bu sezon kazandığı birçok büyük maç, kaybedilse de F.Bahçe’yi ipe götürecek maçlar değildi..

İnter’i, Chelsea’yi yenmese ya da Sevilla’yı elemese büyük eleştiri almayacaktı..

Gürcan Bilgiç geçenlerde yazısında sormuştu: "Fenerbahçe kimdir?" diye..

Şimdiki F.Bahçe Alex’tir Gürcan! Fenerbahçe’nin rahatlığını, baskı altında yaptıklarını, seyircisi önünde ne kadar rahat olduğunu bir düşün..

Brezilyalı yıldız geçen yıl, "Baskı altında rahat edemem.

Fazla koşacak bir yapım olsa R.Madrid’de oynardım" demişti.. F.Bahçe de çok fazla baskı yapan, rakibi boğan, koşan bir takım olsa, inan bu kulüp ve taraftar potansiyeliyle çarşamba gecesi Moskova’nın Luzhniki Stadı’nda olurdu Gürcan.
Yazarın Tüm Yazıları