Futboldan zevk almayanlar

AYKUT’u severim.. Sözde değil, özde.. Ama teknik direktör Aykut Kocaman’ı yeni yeni tanıyorum.. Young Boys maçında birşey dikkatimi çok çekti.

Oyuncuların bazıları çok gergindi. Topa sahip oldukları an ileriye vuruyorlardı. Oynadıkları oyundan zevk almıyorlardı. Böyle futbolcuların Fenerbahçe’de işi olmamalı.. Fenerbahçeli oyuncu sadece tribüne zevk vermemeli, sadece kazanmaya oynamamalı.. Biraz da kendi eğlenmeli saha içinde.. Messi’nin, Ronaldo’nun, Ronaldinho’nun yaptığı gibi.. Kocaman’ın aşması gereken en büyük sıkıntı bu. Takımın mental kalitesi çok yüksek değil. İsteneni yapmaya çalışırken bazı oyuncular çok geriliyor.
Mesela Kazım’ın gördüğü kırmızı kart... Maçı kazanmak için vakit geçirme amaçlı. Selçuk’un yaptırdığı penaltı.. Önder’in her topu rakibe verişi.. Alex’in durgunluğu.. Bekleyelim, görelim.. Bu takım Aykut’un kafasındaki takımın henüz yüzde 40’ı bile değil belki.. Yüzde 70-80’lere vardığı zaman Aykut Kocaman’ın teknik adamlığını da daha detaylı eleştirebileceğiz..

Önce sevin, nefret ettirmeyin!

BU yazı size sevgili meslektaşlarım.. Spor yazarlarına, spor yorumcularına.. Yaptığınız işi yapabilmek için birçok şeyden vazgeçebilecek, okulunu hatta işini bırakabilecek, hatta ücretsiz çalışmaya hazır onbinlerce insan olduğunu biliyor musunuz? Ve siz spor yazarı, spor yorumcusu olarak Türkiye’nin birçok bakanından, bürokratından daha çok tanınıyorsunuz.. Doktor, öğretmen, asker, polis, hemşire gibi kutsal meslekleri en zor şartlarda yerine getiren vatandaşlarımıza oranla durumunuz çok daha rahat.. Dünyanın ve ülkemizin birçok yerine gidip, spor karşılaşması seyredip, bir de bunları yorumlamak için ücret alıyorsunuz.. Sakın ama sakın bu şansınızı elinizden kaçırmayın..
Önce Erzurum’da Üniversitelerarası Kış Oyunları’nın yapılacağı yerleri gezdim. İlk defa bir buz hokeyi maçı seyrettim. Daha sonra Cannes’da Fenerbahçe Acıbadem’in Avrupa ikinciliğini izledim.. Ardından Nemrut Dağı’na çıktık, Spor Bakanı Faruk Özak ve Gençlik ve Spor Genel Müdürü Yunus Akgül’le birlikte.. Dünya Kupası maçlarını televizyondan izleyebildim.. Ama hiçbirini kaçırmamaya çalıştım. Bu arada NBA finallerine göz attım. Wimbledon’dan Federer’in yaşadığı şoka şaşırdım, Serena’nın turnuva sonrası sakatlanmasına üzüldüm..
Beşiktaş’ın Quresma transferiyle heyecanlandım, soluğu İnönü’de aldım. O sıcakta tıklım tıklım tribünler nedeniyle Beşiktaş seyircisini alkışladım.
F.Bahçe’nin hazırlık maçında Köln, Genk maçlarını seyrettim. 5 gün boyunca antrenmanlarını takip ettim. F.Bahçe-G.Saray maçında tribündeydim. İner inmez Trabzon’a gittim ve Dünya Gençlik Oyunları’na 365 gün kalınması nedeniyle yapılan organizasyonu seyretim. Tesisleri gördüm, gurur duydum..

Nevin’i alkışladım

Vakit buldukça Bursaspor ve Trabzonspor’un maç özetlerine bakmaya çalıştım. Çarşamba günü Fenerbahçe’nin maçı oynanırken Elvan’ın kazandığı altının heyecanı beni gururlandırdı. Nevin Yanıt’ı alkışladım. Şu anda bu yazıyı yazarken Eurosport’tan Barcelona’daki finalleri izliyorum. Mayıs ortası eşimle o stattaydık. Ardından Şampiyonlar Ligi finalini seyrettim.
Önceki gece Galatasaray maçı için Ali Sami Yen’e gittim. Takımın savunmasına üzüldüm ama Arda’nın takıma, seyircinin yeni formalara sahip çıkışına hayran kaldım. Kısmetse pazartesi Trabzonspor’un yeni sezon açılışında olacağım. Salı sabahı Manchester United’ın sezon hazırlıklarını izlemek üzere Dublin’e gideceğim.. Ardından Ankara, Kayseri ve İstanbul’da Dünya Basketbol Şampiyonası’nı izlemeye çalışacağım..
Bunları neden mi yazdım? Spor yazarlığının dört duvar arasında, LCD bir ekrandan maç izleyip milyonları olumsuz yönlendirme yerine, gittiğiniz atmosferi hissetirmek olduğuna inanıyorum da ondan.. Türk sporu için en büyük görevin bürokratlardan çok sporculara, antrenörlere ve medyaya düştüğüne inanıyorum ondan..
Siz bu satırları okurken A ve Genç Yüzme milli takımlarımız ile birlikte kahvaltıda olacağım.. Bütün bu organizasyonları almayı eskiden hayal edemezdik.. Lütfen tribünleri doldurun.. Sporu sevin, nefret ettirmeyin..

Arda gol at gol!

ARDA’nın bir misyonu var.. Türkiye’nin en çok gelecek vaadeden futbol yıldızı.. Belki Sercan ona biraz yaklaşabilir. Ama o daha çocuk.. Arda olgunlaşmaya başladı. Hayatı daha iyi tanıyor. Kolundaki kaptanlık bandının ne anlama geldiğini biliyor. Galatasaray için gerekirse saha içinde gerekirse saha dışında savaşıyor. Ama Arda saha içinde silik kalırsa herkes üstüne geliyor. Ne kadar iyi oynarsa oynasın, ne kadar koşarsa koşsun herkes ona yükleniyor. Ama Arda iki gol atıp, bir asist yaparsa “Kral”.. Bu düzen böyle Arda.. Aynen devam.. Gollerine, asistlerine..
Yazarın Tüm Yazıları