BİR kulüp düşünün.. Hiddink, Venglos, Lazaroni, Parreira, Bariç, Löw, Daum, Zico gibi dünyanın tanıdığı önemli isimlerle de çalışıyor, Mustafa Denizli, Rıdvan, Oğuz gibi bizim değerlerimizle de.. Zaman zaman başarılı oluyor, zaman zaman hayal kırıklığı yaşatıyor.
Ama her kulübün bir karakteri var ve o karakteri kulübü tanıyanlar, tribüne gidip maçını seyredenler, bilet almak için saatlerce kuyruklarda bekleyenler daha iyi bilir..
Fenerbahçe’nin karakteri de "ofans"tır.. Tıpkı Real Madrid ya da Barcelona gibi.. Fenerbahçe’yi alıp da savunmaya kilitlerseniz tribünde seyirci tutamazsınız.. Bir-iki maç kazanırsınız belki ya da sezonu şampiyon tamamlarsınız hatta Avrupa’da tur da atlarsınız ama zevk veren bir futbolunuz yoksa o kulüpte barınmanız zordur.. Bunu da teknik direktörler çok iyi bilir.. Örneğin Löw, "Alman Milli Takımı’nı çalıştırmaktan korkmuyor musunuz?" şeklinde soru soran bir Alman gazeteciye, "Fenerbahçe’yi çalıştırdıktan sonra dünyanın her kulübünde görev yapabilirim" demişti..
Löw iyi bir takım oluşturmuştu.. Ama bildiğimiz sert, katı, aşırı disiplinsever bir Alman değildi.. İnsancıl yönleri ön plandaydı.. Futbolcularla arkadaş olabiliyordu.. Tıpkı Veselinoviç gibi, tıpkı Parreira gibi, tıpkı Zico gibi.. Löw’ün Fenerbahçesi sakatlıklara karşın çok başarılıydı.. UEFA Kupası’nda kupayı alan Parma’ya kılpayı elendi.. Veselinoviç, 103 gollü şampiyonluğun mimarı.. Parreria, takımı 7 yıl sonra şampiyon yaptı.. 65 golle hem de.. Zico, kulüp tarihinin en önemli Avrupa başarısını kazandırdı.. 100. yıl şampiyonluğunu bir kenara bıraksak da..
* * *
Ve Aragones.. Euro 2008’den beri onun hakkında duyduğum her şeyi bir şeyler ilave etmeden yazmaya çalışıyorum.. Yine anlatacaklarım var.. Çünkü önemli.. Çünkü Avusturya kampında yaptıkları önemli.. Çünkü yaşadığı çağ ve çalıştığı kulüp önemli. Aragones neden İspanya Milli Takımı’ndan ayrıldı? Hem de Avrupa Şampiyonu yaptığı halde.. Küçük bir araştırmayla İspanya Futbol Federasyonu’nun 69 yaşındaki teknik adamın ipini martta çektiği ortaya çıkıyor. Ve Del Bosque’ye teklif götürdüğü.. Bunun en büyük nedeni de Aragones’in federasyon başkanından futbolcuya ve tabii ki medya mensuplarının hemen tamamına karşı takındığı tavır.. Aragones çok büyük bir antrenör mü?
Bence hayır.. "Ama İspanya’yı 44 yıl aradan sonra şampiyon yaptı" diyebilirsiniz.. İtalya’nın kovduğu Donadoni, Aragones’e penaltılarla elendi. İspanya tam kadroydu, İtalya’nın çok önemli iki kozu Pirlo ve Gattuso cezalıydı.. Üstelik maçın en önemli anı Casillas’ın çıkardığı toptu..
Neyse, dönelim Aragones’e. Turnuva devam ederken Aragones hala İspanya Milli Takımı’nda kalmak istiyordu.. Aldığı para yıllık 2.5 milyon Euro’ydu.. Fenerbahçe ise 3 milyon Euro (bilinen) teklif etmişti.. Şampiyonluk halinde kendisine tekrar teklif yapılabileceğini düşünen İspanyol teknik adam, yarı final maçı öncesi basın toplantısında "Fenerbahçe’yle anlaştı" haberlerinin çıkması üzerine çılgına döndü.
* * *
Raul’la kavgası, maçlarda yıldız futbolcuları kenara alışı, Fenerbahçe’ye gelir gelmez askeri disiplin kurallarını hayata geçirmesi, medyaya karşı belki de dünya futbol tarihindeki en sıkı kamp kurallarını koyması Aragones’i iyice merak edilir hale getirdi..
Çalışmak ve disiplin önemli iki sözcük. Ama futbol ilginç bir oyundur. Tamamen bir iş değildir.. Sonuçta oyun kısmı da vardır.. Topu kullanan kişiler teknik adamlar değildir.. Onu yönlendirenleri mutlu etmezseniz mutlu olamazsınız. Zico, Alex’i koşmuyor diye oyundan alsaydı Beşiktaş maçının son 10 dakikasında düşe kalka attığı golle İnönü’den 3 puan kazandıramazdı Brezilyalı. Ya da Alkmaar maçı sonrası gönderilseydi geçen sezon Şampiyonlar Ligi asist kralı Fenerbahçe’den çıkmamış olurdu.
Bütün bunları iyi değerlendirmeli Aragones.. Tanımadığı, bilmediği bir oyun oynayacak İstanbul’da.. Önce oyunun kurallarını iyi öğrenmeli. Ve unutmadan.. Aragones bir enkaz falan devralmadı.. Avrupa’nın en iyi sekiz takımından birine geldi. Ondan beklenen de medyayla saklambaç oynaması, milyon dolarlık yıldızları bitirmesi veya 18. şampiyonluk değil aslında.. "Yetersiz" Zico’dan Avrupa’da bir adım ileri götürmesi kulübü. Yoksa güçlü bir başkana karşın o taraftar Aragones’e de "Al egonu git" demesini bilir.
7’ye 4
TURKCELL ve TED’in ortaklaşa organizasyonu olan Legends Cup Tenis Turnuvası’nın final maçını izleyeceğim yarın.. Perşembe gecesi de Ivaniseviç, Cash, Bruguera, Pioline gibi eski ustalarla birlikte Boğaz’ı gezdik..
Ivaniseviç formundan kaybetmemiş.. "Bugün çıksa Wimbledon’da ilk turu geçer" diyorlar bizim ustalar. Başarılı organizasyonun sponsoru Turkcell Genel Müdür Yardımcısı Koray Öztürkler, TED Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Tınaz, TED Genel Müdürü Bekir Emre, Yönetim Kurulu Üyesi Selim Sayar’la sohbet ettik. Aynı zamanda THY’nin Kuzey Avrupa ve Türki Cumhuriyetler Sorumlusu olan Sayar, "Bu turnuvada yabancı sporcuların ve ailelerin edineceği intiba önemli.. Çünkü ülke hakkında iyi konuşan bir kişi 4 kişiyi getiriyor.. Kötü konuşan ise 7 kişinin kaybına neden oluyor" dedi. Sponsorlar organizasyon düzenlerken, "Yaptık oldu" mantığının dışına çıksa, taksicimizden esnafımıza halkımız turistlere "yolunacak kaz" yerine "4 kişi getirecek misafir" gözüyle baksa Wimbledon’da da oynarız, ATP Turnuvası da yaparız..
İhmal etmeyin
HAFTA içinde Ülker’in bir davetine katıldım. Kalp sağlığı ile ilgili ilginç bilgiler edindim. En çarpıcısı yüzde 20 oranıyla Türkiye’nin kalp krizi ölümlerinde Avrupa birincisi oluşuydu..
Özellikle yüksek kolestrolün neden olduğu krizleri önlemek için sağlıklı beslenme şart.. Ama daha önemlisi spor yapmak.. Maalesef dünyanın diğer ülkeleriyle karşılaştırdığımızda biz tatil günlerimizde yatmayı, yemeyi ve eğlenmeyi seven bir ırkız.. Oysa biraz yürüyüş veya egzersizle başlayabilsek güne, kahvaltımızı yaparken gazetemizi okusak, yeme içme olayını çok abartmasak ve tabii en az yılda bir kez ölçüm yaptırsak bu kötü dereceyi başka ülkelere devredebiliriz pekala..