FENERBAHÇE Ülker bu hafta da Siena’ya mağlup oldu. Bir ara 24 sayıya çıkan farkın 8 sayılık bir yenilgiyle sonuçlanması bile taraftarları sevindirdi. Farkın erimesinde, Fenerbahçe’nin maça ortak olmasında Tanjeviç’in söylediklerini bir kenara bırakıp inisiyatifi ele alan Gordan Giricek’in rolü büyüktü. Öyle ki, İtalyan takımının üst üste gelen sayılar sonrası aldığı molada, oyuncular Tanjeviç’in değil, Giricek’in söylediklerini dinliyorlardı.
Molanın hemen başında da Hırvat yıldızın Tanjeviç’in kulağına bir şeyler söylediği gözümüze çarptı. Tanjeviç, kariyerli bir teknik adam olabilir. Ama geçen sezon takımın beyni Solomon’la problem yaşadı. Bu sezon bir türlü oyun kurucu problemini çözemedi. "İdeal beş" kavramı hiç yok zaten. Birçok maçta da "Doğru beşi" bulamıyor, bulsa da iki-üç dakika içinde bozuyor. Uzun süredir oynatmadığı Rasim’le CSKA maçına başlıyor, sonra oyuna hiç almıyor, Siena karşısında şans vermiyor. Takım tam toparlanıp farkı indirmeye başladığı anlarda mutlaka iki oyuncu değiştiriyor. Rakip bir anda kendine geliyor. Eli sıcak oyuncu da kendini bench’te buluyor.
Şimdilik ikide sıfırla devam ediyor Fenerbahçe yoluna. Ligde de alınmayacak yenilgiler aldı. Cibona maçı son şans olacak. Tanjeviç büyük bir çalıştırıcı olabilir. Ama bu; büyük çalıştırıcıların saplantıları ve hataları olmadığı anlamına gelmez. NBA’de büyük yıldızlar 61 sayı atıyor, 50 sayının yanına tripple-double ekliyor. Üstelik iki günde bir maç oynayarak. Üstelik binlerce kilometre kat ederek. Bakın bakalım NBA’in iyi bir takımının kilit oyuncuları maç boyu kaç dakika süre alıyor? İdeal beşler belli mi değil mi? Ondan sonra Tanjeviç’i dokunulmaz ilan edin.
Penaltı korkaklığı
BÜNYAMİN Gezer ikinci yarıya mükemmel başladı. Kendisinin hakemlik tarzını beğenen biri değildim. Ama ikinci yarıyla birlikte daha "pozitif" bir Gezer var sahada. Hem Kadıköy’de hem de Sivas’ta bunun sinyallerini verdi. Mehmet Yıldız’a gösterdiği kartta da haklıydı. Bu arada aklıma takılan bir şey var. Sadece Gezer’le ilgili değil, hakemlerimizin genel yönetim tarzıyla ilgili. Acaba hakem Gezer, Mehmet Yıldız’a çaldığı faulü, Sivas ceza sahası içinde çalar mıydı, yani penaltı verir miydi? Hiç sanmam..
Hakemler ceza alanı içinde savunma oyuncuları tarafından yapılan itmeleri, çekmeleri, rakibin üstüne çıkmaları, hatta yumrukları gördükleri halde görmezden geliyor. Ama hücum oyuncusu bu müdahalelerin en basitini yapsa hemen "faul" düdüğü çalınıyor. Ayrıca bu tip müdahaleler, ister savunan ister hücum eden taraf olsun, ceza sahası dışında yapılırsa da hemen faul veriliyor.
Acaba oyun kuralları değişti de benim mi haberim yok? Penaltı olması için 10 kusurlu hareketin "Daha şiddetli ve ağır bir şekilde" mi yapılması gerekiyor ceza sahası içinde? Hakemlerimiz fırsat bulsa da Nieto’nun Galatasaray-Milan, Collina’nın Galatasaray-Real Madrid maçlarında ya da Hasley’in geçen hafta Manchester United-Everton karşılaşmasında çaldıkları penaltıları bir seyretseler. O zaman belki Şampiyonlar Ligi’nde bizim de hakemimiz olur.
Semih gibi kal!..
KAMUOYUNUN tamamını arkana almış durumdasın Semih. Türk futbolunun son 10 yılındaki belki de en "örnek" profesyonelsin. Çalışmanın, sabrın, efendiliğinin karşılığı olarak hem gol kralı oldun hem de Milli Takım’ın santrforu unvanını elde ettin. Ama Bursaspor maçındaki hareketi sana yakıştıramadım.
Ne kadar haklı olursan ol, teknik direktörüne kızarsan kız, bu "Semih’e yakışmayan" davranışları yapma. Nasıl Semih olduğunu hiç unutma. O basamakları çıkarken olduğun gibi ol. Ve unutma; iki ay sonra bir kongre var. O kongrede herkes, "30 milyon Euro’ya santrfor aldınız ama yedek oturuyor" demek için bekliyor. Forma senin hakkın belki ama "kongre matematiğinde" sana sabretmek düşüyor. Sabretmek ve kurtarıcı rolünü sürdürmek.
Antipolitik İspanyol
ARAGONES'in bir huyu çok hoşuma gidiyor. Asla rakibi küçük düşürecek ya da rencide edecek sözler kullanmıyor. Ne kadar kötü oynarsa oynasın hiç bir futbolcusunu medyada eleştirmiyor, taraftara hedef yapmıyor. Ve en önemlisi maçın sonucu ne olursa olsun "daha iyi olmalıydık" mesajı vermekten çekinmiyor.
Eskişehirspor maçından sonra, "Ben oyuncularımdan şov değil basit ve sonuca giden futbol bekliyorum" demişti. Bursa maçı sonrası da "İkinci yarıda oyundan düştük. Arkada bıraktığımız boşluklardan memnun değilim. Maç bitinceye kadar aynı düşüncede olmalıydık" dedi. Aragones’in eleştirdiğim çok yönü var. Ama disiplinini, dürüstülüğünü, çalışkanlığı ve açıksözlülüğünü görmezden de gelmemek gerek.
Bir Alman bir deli..
KORKUT Göze, Beşiktaş-Antalya maçını o kadar iyi özetlemiş, o kadar güzel bir de başlık atmış ki hayran oldum. "Bir Alman ve bir deli" demiş Korkut Ağabey. Gördüğü ve görmek istediği Ernst’i anlatmış. Ama en güzel ifadeyi İbrahim Üzülmez için kullanmış. Mücadelesi, golü ve maç sonrası sözleri için Deli İbrahim’i, ona verdikleri destek için de Beşiktaş taraftarını kutluyorum.