Büyük Kulüp’ün sırrı

Bak Hıncal Abi... Türkiye’de çok önemli bir gazetede çok önemli bir konumda yazıyorsun. Ama yazdıklarınla insanları kutuplaştırdığının ve fanatizme hizmet ettiğinin farkında mısın? Farkındaysan bundan zevk mi alıyorsun?

HERKES çok dikkat etmeli. Çünkü, bir köşe yazısında en yüksek okunma noktasına ulaştığınız, kürsüde en büyük alkışı aldığınız an, ülkenize en büyük kötülüğü yaptığınız an olabilir. Çünkü internet matematiği açıkça şunu gösteriyor. Bu matematiğin en kuvvetli iki silahı "Yaşa varol" ile "Allah belanı versin" cümleleriyle özetleniyor. Yani birine veya bir kavrama tapınacaksın, diğerinin ise üzerinde tepinecek, aşağılayacak, hakaret yağmuruna tutacaksın.

Evet ne yazık ki, en çok alkış, bir "öfke katarsizmidir". İsterseniz buna "nefret veya tapınma orgazmı" da diyebilirsiniz. En çok alkışlananlar makul çoğunluğun "ortak aklına" değil, azgın azınlığın "marjinal kızgınlıklarına" veya "marjinal tapınmalarına" seslenmektedir. Böyle olunca da bütün bir toplum, "yuhalamayla", "yaşasın" çığlıkları arasına sıkışmakta ve meydan kavgaya kalmaktadır.

Öyleyse ne yapmalı? Benim görüşüm şu. Ülkesini seven yazarlar, gazeteciler daha az tıklanmayı, daha fazla yuhalanmayı göze alarak, makul çoğunluğun ortak alanına hitap etme cesaretini ve dürüstlüğünü göstermeli.Yani gürültücü azınlıklara değil, o geniş kitlenin sessiz alkışlarına yönelmeli.

Yani çok okunanların, çok alkışlananların, içte ve dışta "Hadi yürüyün" çığlıkları atmaya, öfke asalaklığının yine prim yapmaya başladığı şu günde. Diyorum ki, ülkenin geleceğini, bir öfkelik orgazmla harcayıp mahvetmeyelim...

* * *

Yukarıdaki yazı Genel Yayın Yönetmenimiz Ertuğrul Özkök’ün 21 Temmuz’daki köşesinden bir alıntı.. Şimdiye kadar yazarlık hakkında okuduğum en çarpıcı, en gerçekçi, en acımasız ve en iğneleyici yazı.

Ertuğrul Bey bu yazıyı yazarken ülke bütünlüğünü ve siyasi yaklaşımları göz önünde bulundurmuştu. Bense başka bir açıdan bakmak istiyorum. İşin sportif yönünden..

Hıncal Uluç bu ülkenin en ünlü spor yazarlarından biri.. Ben onun yanında, 16 yıl önce Gelişim Spor’da gazeteciliğe başladım. Kalemini onun kadar acımasız, onun kadar sert, aynı zamanda onun kadar güzel kullanan çok az yazar gördüm.

Hıncal Abi’yi başarıya ulaştıran bir taktik var. Ertuğrul Bey’in de anlatmaya çalıştığı.. Hıncal Uluç için toplumda büyük yankı uyandıracak olayların üzerine gitmek artık bir zevk, bir bağımlılık haline gelmiş.. İddialarının doğrulanıp doğrulanmamasından, görüşlerinde haklılık payı bulunup bulunmamasından çok "konuşulmak" önemli Hıncal Abi için..

Ertuğrul Bey’in deyimiyle, sporda, televizyonda, magazinde, siyasette (Başbakan’a RTE diyecek kadar) aykırı söylemler ortaya atıp bunların konuşulmasından keyif alıyor Hıncal Abi..

* * *

Bu uzun girişten sonra asıl konuya gelelim.. Ben Dünya Kupası’ndayken Hıncal Uluç, "Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’ın Büyük Kulüp’te yemek yediği, gizli toplantılar yaptığı, hatta maddi menfaat sağladığı bazı spor müdürleri ve yazarlar var" şeklinde bir yazı yazdı.

Önceki gün Sabah Gazetesi’ndeki köşesinde ise "Fenerbahçe Başkanının Büyük Kulüp’te spor müdürleri ve Fenerli yazarlarla yediği yemekler ve sonrasında kapalı odalarda yaptığı toplantıları bana anlatan İbo’yla (Vatan Spor Müdürü İbrahim Seten), Altan Tanrıkulu idi..

Bu toplantılardan söz ettiğimde, Türkiye Spor Yazarları Derneği anında bir tehdit bildirisi yayınladı.

"Yazdıklarını kanıtla yoksa hakkında her türlü yasal yola gideriz." Türk basını Başbakan’dan başlayarak en ağır ithamlar altında iken kılını kıpırdatmayan bir medya kuruluşunun bu sebebini gayet iyi bildiğim saldırısına karşı dostlarımdan hareket bekledim. Umdum ki olayları bana anlatanlar, İbolar, Altanlar kaleme sarılır, "Esat Efendi, Esat Efendi, bu toplantılar yapılmıştır, biliyoruz" derler..

Kimseden çıt çıkmadı..

Bildiklerimi yazdığım için meslekdaşlarımca suçlandım, meslekdaşlarım beni piç gibi ortada bıraktılar.. Bıraktılar da ne oldu?. Ben böyle şeylere alışığım. Eskilerin deyişi ile bir kulağımızın arkası kaldı. Tek başıma, dimdik ayakta durmayı öğrendim" şeklinde ikinci bir yazı yazdı...

* * *

Evet Hıncal Uluç ilk yazıda bazı spor müdürlerinin ve yazarların Aziz Yıldırım’la yemek yiyip maddi menfaat sağladığını belirtiyor, ikincisinde sadece kapalı kapılar ardındaki toplantıdan bahsediyor.. Bu olayı ona anlatanların da ben ve İbrahim olduğunu dile getirip, bizi ona ihanet etmekle suçluyor..

Hıncal Abi ya hafızan zayıfladı ya da olayları görmek istediğin gibi görme inadın her şeyin üzerine çıkmış durumda..

Anlattığı olay aynen şöyle gelişti.. Ben ve İbrahim Seten Sabah Grubu’ndaydık. İbrahim müdürdü. Aziz Yıldırım bütün spor müdürlerine ve spor yazarlarına Büyük Kulüp’te bir "iftar yemeği" verdi.. Yemeğe Can Bartu, Şansal Büyüka, Erdoğan Şenay, Ziya Şengül, Necil Ülgen gibi medyadaki önemli isimler de katıldı. Ben de Büyük Kulüp’teydim. Ama Aziz Yıldırım’la arası iyi olmadığı için İbrahim yemeğe gelmedi. Yemek sonrası Yıldırım, "İsterseniz birer kahve içip biraz sohbet edelim" önerisini getirdi. Yaklaşık 20 kişi 1 saate yakın sohbet ettik. Aziz Yıldırım, Fatih Terim’le Galatasaray’ın bazı önemli adımlar attığını, Fenerbahçe’ninse istikrarsız bir yapıda olduğunu, medyanın desteğine ihtiyaçları bulunduğunu söyledi. Stat projesinden bahsedip dünya kulübü olmak için yatırıma başladıklarını ifade etti. Bizler de kendi adımıza bazı şeyler söyledik. Ve konuşma bitti.

Bu yemeği ve konuşmayı sana ben anlatmadım. Sen bir süre sonra başka birinden (İsterse kendi yazar) dinleyip aynı şeyleri yazdın. Ertesi gün gelip ben sana "yaşananları" anlattım. Ama sen benim söylediklerimi önemsemedin ve "olayın doğrusu buymuş" diye bir yazı kaleme almadın..

* * *

Bak Hıncal Abi.. Türkiye’de çok önemli bir gazetede çok önemli bir konumda yazıyorsun. Ama yazdıklarınla insanları kutuplaştırdığının ve fanatizme hizmet ettiğinin farkında mısın? Farkındaysan bundan zevk mi alıyorsun?

Sen F.Bahçeli medya mensuplarını suçluyorsun Aziz Yıldırım’la yemek yedikleri için.. Toplantı yaptıkları için.. Yahu 20 kişilik gizli toplantı mı olur? Ayrıca saydığın kişiler Serdar Bilgili’nin verdiği iftar yemeğine de katılmış, oradaki konuşmalara da eşlik etmişlerdi. Ben Özhan Canaydın’la yemek yediğimde, G.Saray Başkanı da benden destek istemişti.. Ne var ki bunlarda?

Ve sen her Galatasaray seçimi öncesi köşeni sonuna kadar yakın dostun Alp Yalman için kullanmadın mı? Yalman’ın başkan olması için veya yönetime girmesi için baskı kurmadın mı? Yalman’la sürekli yemek yiyip G.Saray üzerine sohbet etmedin mi? Senin yaptığın doğru, Fenerbahçeliler’in yaptığı mı yanlış?

Üstelik başta Şansal Büyüka olmak üzere Esat Yılmaer, Necil Ülgen, İbrahim, ben ve adını sayamadığım onlarca müdür, her ortamda her kulüpten kişiyle konuşmaktan hiçbir zaman kaçmamıştır. Görevlerimizi objektif yapmaya çalışmak istememiz nedeniyle en çok Fenerbahçe taraftarları tarafından eleştirilmişizdir.

Hıncal Abi sana yanlış yapan ben değilim. Bana yanlış yapan sensin.. Sabah Spor Müdürü’yken benim hakkımda "Aziz Yıldırım’dan Passat aldı" diye haber yapanlarla, "Asla onlarla aynı binada çalışmam" dediğin kişilerle çalışıyorsun şimdi..

Ne Esat Yılmaer’e, ne İbo’ya, ne bana söz söylemeye hakkın var Hıncal Abi. Biliyorum bu yazdıklarım seni üzmeyecek, sevindirecek. Çünkü Türkiye’nin en büyük gazetesinde önemli bir köşede senden bahsedildi yine..

Ama bundan sonra senin yolun sana, benim yolum bana.. Sen azgın azınlıklara, ben sessiz çoğunluklara hitap etmeye devam..
Yazarın Tüm Yazıları