GEÇEN sezonki Türkiye Kupası maçında Galatasaray eksik kadrosuna ve kötü form durumuna karşın Kadıköy’den 0-0 beraberlikle ayrılmış ve Fenerbahçe’den daha iyi futbol oynamıştı.
O maçın bitiminde Galatasaraylı oyuncuların kale arkasındaki taraftarlarının yanına gidip sevinç yaşamaları çok ilginçti. Daha ilk maçtı ve Galatasaray tur atlamamıştı. Üstelik maç berabere bitmişti. Ama Fenerbahçe, tarihinin en iyi dönemlerinden birini yaşıyordu ve ligin son şampiyonu, aynı zamanda o sezonun da favorisiydi. Zaten Galatasaray için son yıllarda Kadıköy’den galibiyet çıkarmak çok zor olmaya başlamıştı. Bütün bunların sonucu taraftar ve oyuncular bir enerji boşalımı hissetmişti maç sonucu..
Görkemli maç
Yarın gece Türk futbolunun en görkemli maçı oynanacak Kadıköy’de. Ve G.Saray çok uzun yıllar sonra ilk kez hücum gücü bu kadar yüksek olarak rakibinin karşısına çıkacak. Üstelik çok çektiği kaleci hataları konusunda bu kez güvenebileceği bir isme sahip. UEFA Kupası’ndaki sonuçların moralini de üzerinde taşıyor. Büyük ihtimalle; Benfica maçını kazandıran isimlerden Ümit Karan’la, Süper Kupa’da gol atan Nonda gibi iki büyük silahı da yedek kulübesinde oturacak. Baros birkaç haftadır formda. Ama F.Bahçe savunması öne çıkarsa anında cezayı kesebilecek sürate, tekniğe ve zekaya sahip bir golcü.
F.Bahçe’nin iki önemli kozu Alex ve Emre’nin durumu belirsiz. Onlar oynamazsa orta saha üretkenliğini kaybediyor, Semih-Güiza ikilisi yeterince etkili olamıyor. Lafı daha çok uzatmadan derbinin kaderini etkileyecek küçük noktalara biraz göz atalım.
Ölü toplar:Edu, Lugano, Selçuk ve Semih gol noktalarında etkili. Ama Alex oynamazsa Carlos’un yapacağı ortalar "asiste" dönüşemeyebilir. Bu noktada Uğur kullanılmalı. Galatasaray, Benfica’yı yenerken ilk golde bu silahı iyi kullandı. Lincoln çok formda. Emre-Servet ikilisinin yanı sıra Meira ve Arda da devreye girebilir.
Kontratak gücü: G.Saray bu noktada daha üstün. Kewell, Baros, Arda, Sabri hızlı hücuma kalkıyorlar. Fenerbahçe'de Güiza, Semih, Alex ağır kalıyorlar. Ancak çok iyi konumlanıp ayağa pas yaparlarsa savunmanın arkasına sarkabiliyorlar. Uğur ve Gökhan oyunu hızlandıran isimler.
Kader adamları: Zaman zaman gol atmasına karşın bir türlü istenen patlamayı yapamayan Güiza, F.Bahçe adına bu maçın kader adamı olabilir. G.Saray'da ise oyunun kurgusunu en çok etkileyen oyuncu Lincoln.
Kadıköy’de kaybetmemek
Kulübe: Aragones'in bu maçı kazanabilecek esnek hamleleri yapabileceğini sanmıyorum. Yapsaydı Fenerbahçe bu hale gelmezdi. "Fenerbahçe kazanırsa bu, Skibbe'nin hataları sonucu oluşur. Çünkü o da "Kadıköy'de kaybetmemek de önemlidir" mantığına sahip. Souness'ın neden Fenerbahçe'nin lig şampiyonu olduğu sezon kahraman ilan edildiğini bilmiyordur bence.
Tempo olsun...
DERBİNİN hakemi Hüseyin Göçek. Dileriz futbolcular da iyi niyetli olur; Göçek, kariyerinin ilk "büyük maçının" altından başarıyla kalkar. Kaybeden taraf ona yüklenmez; kazanan hakem hatalarının gölgesinin altına sığınmak durumunda kalmaz.
Basketbol Ligi’nde iki hafta önce bir maç seyrettim. Karşıyaka ile Türk Telekom, İzmir’de karşılaşıyorlardı. Telekom, Cumhurbaşkanlığı Kupası’nda Fenerbahçe’yi yendikten sonra lige de iyi başlamak istiyordu. Karşıyaka da ligin en zor deplasmanlarından biri olduğunu göstermek amacındaydı. Maç baştan sona büyük çekişme içinde sürdü. Bir ara sinirler gerildi. İki tarafın bench’i ayaklandı. Koçlar itiraz etmeye başladı. O sırada yılların tecrübesi Recep Ankaralı sahneye çıktı. Basketbolda çok az gördüğüm bir kararla aynı anda iki takımın koçuna da teknik faul verdi. Bir anda ortalık süt liman oldu.
Her faule kart çıkmaz, avantajlar oynatılır, maçın hızı kesilmez. Diğer yandan Göçek’in gerektiği zaman disiplin kuralını hiçbir şey düşünmeden ve "oluşabilecek diğer olayları engelleme" mantığıyla kullanması maçı daha da keyiflendirir.. Ritmi bozmak isteyenleri de cezalandırır.. Yarın da hatalar olacak ama tempo üst seviyeye çıksın önemli olan bu.
Her vurdukları girmedi!
ÇARŞAMBA gecesi Emirates Stadı’nda maçın başlamasını bekliyordum. O sırada stadın dev skorbordunda Kadıköy’deki ilk maçın görüntüleri verilmeye başlandı. Tüm golleri tekrar tekrar izledim. Volkan ve Edu’nun bireysel hatalarının dışında bir başka şey daha gözüme çarptı. Arsenal’in genç yıldızlarının yaptığı tüm gol vuruşları sanki programlanmış gibi Fenerbahçe kalesine gidiyordu. "Her vurulan top gol oluyordu" bir bakıma.. "Bir daha bu kadar yüzdeyle oynamaları zor" diye düşündüm kendi kendime..
Düdük çalıp maç başlayınca da Arsenal’in değil, Fenerbahçe’nin zamanı olduğunu anladım. Başta Van Persie olmak üzere bütün Arsenal hücumcuları özellikle ilk 45 dakika yapılacak her şeyi yapmaya çalıştılar. Ama Aragones’in savunmayı bu kez geride kurdurması, Selçuk’u Edu ve Lugano’nun arasına çekerek zaman zaman o hattı beşlemesi rakibi durdurmaya yetti. Bu arada solumda oturan Sadi Kemal, daha 20.dakikada "Belli oldu, bu maç Volkan’ın maçı" dedi. Dediğinde de haklı çıktı.. Aslında çok zor değildi Arsenal’i Londra’da yenmek..
Ama bu adım da önemliydi. "15 gün önce 5 yediği bir rakipten sahasında puan almak" gelecek için bir yatırımdı.. Lig için değil ama Avrupa için bir umut ışığıydı.