Yeni yıla Klassis’te girmek bir "Ali Atıf Bir klasiği" haline geldi.
Ama niye yalan söyleyeyim Kayahan’la yeni yıla gireceğimi duyunca biraz neşem kaçtı. Ne yapayım, Kayahan deyince insanın aklına daha çok hüzün parçaları geliyor. Yılbaşı da, tebliğci kardeşlerimiz yanlış anlamasınlar, "hoppidi hoppidi" bir gece işte.
Yılbaşı eğlencesinin yapılacağı salona saat dokuz sularında nüfuz ettim. Salon tıka basa dolu. Klasik Klassis yılbaşı süslemeleri eşliğinde ilerleyerek yerimize geçtik... Sahnede çok güzel yabancı müzikler çalan bir orkestra var. İlgilendim. Ekol isimli bir grup...
Şapkalı erkek solistin sesi kesinlikle daha iyi. Kızın sesini anımsamıyorum bile.
Erkek olan öyle baskındı ki.
Kayahan 23.30’da sahne alacakmış. Aman ne güzel hiç olmazsa "Şapkalı erkek solistle" idare edersiz diye seviniyorum. O esnada yemekler gelip gidiyor. Meze tabağı, somonlu bir şey, dana madalyonları, tatlı, çay, kahve falan... Lezzetten "körpe piliç" reklamlarındaki gibi inliyoruz.
Klassis henüz Silivri Belediyesi tarafından kırmızı bölge ilan edilmediği için rahat rahat içkimizi içebiliyoruz. Masada Şişli Belediyesi’ne savaş açıp Nişantaşı’ndaki yılbaşı zulmünden kaçan sevgili Erkan Özarman da var. Özarman konuşmaktan nefret ettiği için bütün gece ağzını bıçak açmıyor!
Şişli Belediyesi’ne de en ufak kötü bir söz söylemiyor. Menüde dut da yok ama o adeta bülbül!
Saat 23.00. Ekol sahneden iniyor. Arada yılbaşı piyangosu var. Onbeş yirmi dakika içinde salonun neredeyse yarısı Antalya’nın çeşitli otellerinde konaklama kazanıyor. Bize bir oylat kaplıcalarında bir ılıca konaklaması bile yok. Bedeviler, bahtsızlar, çöllerle ilgili bir söz vardı ama neydi?
Saat 23.30. Kayahan sahnede... Orkestrada İskender Paydaş, Asım Ekren. Vokalde İpek Açar. Kayahan bir başlıyor şarkılarını söylemeye... Utanıyorum.
Kayahan nasıl güzel söylüyor, nasıl şarkıları yılbaşına gidiyor. Tüm salon coşku içinde, tüm Kayahan şarkıları ezbere biliniyor. Saat 24.00’e doğru Kayahan’a bir istek uzatılıyor:
"Kayahan Amca uyumama az kaldı bir ninni söyler misin."
Kayahan önce küçük kızı Aslı Gönül için yazdığı ninniyi söylüyor. Annesi onu çok severmiş, babası onu çok severmiş. Sonra büyük kızı Beste için ninniyi söylüyor. Kırmızı pabuçları duruyor başında, başı düşmüş yastığa... Yeni yıla ninni dinleyerek giriyoruz. Tüm salon ninni söylüyor. E bebeğim e.. e.. e...
Mutluyuz ama... Çok güzel bir yılbaşı gecesi geçiriyoruz. Ve karar veriyorum: Kayahan’la her türlü geceye varım ben. Yılbaşı dahil. Ağzına sağlık Kayahan!
Baydı
Nihat Doğan ve Seda Sayan’ın toplum önünde sevgi sözcüklerini ayağa düşürüp anlamsızlaştırmaları gerçekten baydı. Nihat Doğan ve Seda Sayan bir yasa çıkarılıp engellenemez mi acaba? Aşkı, sevgiyi bu kadar ucuzlatmanın bir cezası olmamalı mı?
Babam ve Oğlum’dan çıkan ders..
Babam ve Oğlum’un "organize olmamış" tanıtım faaliyetlerini düşündüğümüzde yaklaşık iki ayda iki milyon izleyiciye doğru yelken açması müthiş bir başarı. Belki bir iki ay daha geçse üç milyon izleyiciye de ulaşır.
Tanıtım açısından kaldıraç noktası tabii ki kulaktan kulağa iletişim. İzleyen beğendi, çevresine söyledi, onlar gitti diğerlerine söyledi, böylece Babam ve Oğlum söz konusu başarıyı uzun sürede yakaladı.
Babam ve Oğlum daha fazla sinemada, organize bir tanıtımla piyasaya girseydi aynı başarıyı bir ayda yakalayabilirdi.
İşte size reklamın gereği. Eğer elinizdeki ürüne güveniyorsanız, parayı çevirip daha fazla kazanmanız için reklam şart! Aynı parayı yılda üç kere çevirip geri alınca mı daha çok kazanırsınız yoksa on iki kere çevirip geri alınca mı? Hesap yapın bakalım...
Belki yönetmen olarak Çağan Irmak’a yılda sadece bir film çekmek yetebilir ama yapımcısının daha fazla film çekmesi Türk Sineması’na daha fazla katkı sağlar. Sermaye kısa sürede birikirse refaha daha kısa sürede ulaşılmaz mı?