YENİ Solo tuvalet kağıdı reklamını acilen yayından kaldırmak lazım. Reklamda kadının biri arabasını parkediyor.
Sonra aynı kadını marketin içinde ve rafdan Solo tuvalet kağıdı alırken görüyoruz. Bu sırada reklam yaklaşık 8 şiddetinde bir depremle sarsılıyor. Nasıl sarsılmasın? Kadının arabasının üstüne uçan daire düşüyor. Ve dış ses uyarıyor: ‘‘Solo, hayat kurtarır.’’
Biz ne olduğunu anlamaya çalışırken bu kez dış ses bizi yatıştırıyor: ‘‘Ama her zaman böyle değil. Türkiye'de son on yılda sarılık, tifo, dizanteri gibi hastalıklardan 589.000 kayıtlı vaka var. Su ve tuvalet kağıdı kullanın!’’
Haksız mıyım? Birkaç Avrupalı yetkili bu reklamı izlese, Avrupa Birliği'nin kapıları bırakın gelecek on yılı, sonsuza kadar bize kapanmaz mı? İşin yoksa adamlara tuvalette ne kullandığını anlat! Bakın aklıma ne geldi. Bu filmi Tarkan'ın ‘‘Hüüplü’’ filmi yerine Türkiye'nin tanıtımında kullansak, vallahi adamları Türkiye'ye gelmeden kültür şokuna sokar, merakından Türkiye'ye gelenler yüzünden de para basarız. Teknik açıdan bakacak olursak, reklamın oldukça dikkat çekici olduğunu ve ‘‘niye tuvalet kağıdı?’’ sorusuna verilecek yanıtı kalıcı bir şekilde öğrettiğini söyleyebilirim. Söz edilmesi sevimsiz, gösterilmesi imkansız bir konu için seçilen yaklaşım hiç de fena değil. Markaya olan sempatiyi arttırabilir. Ancak, sadece öğretmek, özendirmeye yetmiyor tabii ki. Sorun biraz burada. Eğer birşeyi bilmek, o şeyi yapmamayı gerektirse kimse sigara içmezdi. Sigaranın kansere neden olduğunu bilmeyen mi var?
( * * * )
Reklamlar yönetici zekásının aynasıdır!
NORMAL zeka, duygusal zeka derken bir de başımıza yöneticinin duygusal zekası çıktı. Yok efendim yüksek duygusal zekalı yönetici kendine güvenirmiş, kendini işine adarmış, otorite kullanmadan etkilemeyi bilirmiş, çatışmaları kolayca çözermiş, inandırıcılığı yüksekmiş de miş.. miş. Valla ben normal, duygusal, tamamen duygusal, kemikli zeka falan anlamam. Bir firmanın yöneticisinin zekásını reklamlarına, halkla ilişkiler ve diğer iletişim etkinliklerine baktım mı şıp diye anlarım. Siz anlamıyor musunuz? İyi bakın, kesinlikle siz de anlarsınız. Sizce çevrede yönetici zekası yüksek kaç kişi görünüyor? ‘‘Yok’’ demiyorum. Var da... Kaç tane? Hadi bir tanesini ben söyleyeyim Cem Boyner. Başka? Söylemeyeceğim, siz bulun.
Kiremit deyince aklınıza ne gelir?
GEÇEN hafta ''Tuğla ve Kiremit Üreticileri Derneği (TUKDER), Lafarge Çatı Çözümleri A.Ş'yi Reklam Kurulu'na şikayet etti‘‘ diye haber vermiştim. İddia Lafarge'ın Brass markası altında ‘‘Beton Kiremit’’ üretip, reklamlarında sadece ‘‘Kiremit’’ olarak tanımlamasıydı. Yazımı ‘‘Sözlüğü baktım, kiremit maddesinin karşısında ‘kilden yapılır' yazıyor. Bence de ortada bir yanlış yönlendirme var, ‘beton kiremit' bile denmez’’ diye bitirmiştim. Yani TUKDER'den bile radikal bir sonuca ulaşmıştım. Lafarge'dan bir açıklama geldi. Özetle şöyle diyor: ‘‘Dünyanın konusunda lider kuruluşuyuz. Kiremit temel olarak kil, çimento, perlit agrega, metal, kumla kaplı metal, emaye, cam gibi değişik hammaddelerden mamul bir çatı kaplamasının genel adıdır. Kiremit sözcüğü sadece ‘pişmiş kilden mamul ürünleri' kapsamaz. Türkiye'de de çeşitli hammaddelerden yapılan kiremitlerin TSE tarafından yayınlanan standartları vardır. Ürettiğimiz ürünün faydasını ve kullanımını ifade edebilmek için kullanabileceğimiz, tek sözcük kiremittir. Ürünlerimizin teknik özellikleri her türlü satış literatürümüzde yazıyor. Satın alıcılar da Braas ürünleri hakkında tam olarak bilgilendiriliyorlar.Türkiye'de ürettiğimiz kiremit ürünleri konusunda tüketiciyi yanılttığımız savınıza katılmıyoruz.’’
Lafarge'ın açıklamasına göre Türkiye'deki bütün sözlükler yanlış. Birileri de bizi yıllardır ‘‘Kiremit sadece kilden yapılır’’ diye kandırmışlar! Peki ‘‘Kiremit’’ deyince aklımıza ‘‘kilden yapılan Kiremit’’ geliyorsa suç bizim mi? Bu suç mu? Reklam hukuku açısından aklımızdaki mi önemli yoksa diğer ülkelerde geçerli olan mı yoksa kitapta yazan mı? Bence ‘‘Aklımızdaki’’ önemli. Kiremit denince aklıma ‘‘Kil Kiremit’’ geliyorsa, diğerleri ‘‘Kiremit’’ deyince beni kim kurtaracak? Reklam Kurulu bir karar versin, nedenini tartışalım.
Amma da çok okunuyomuşum ha!
PERŞEMBE Gecesi Hürriyet Reklam Grubu reklam ajanslarına, reklamverenlere Hürriyet binasında bir parti verdi. Daha girişte ‘‘küt’’ diye Hürriyet gerçeği suratıma şaklatılınca niye yalan söyleyeyim etkilendim. Hürriyet'in 24 Mart 2002 tarihindeki satış rakamı olan 739.271 adet gazeteyi temsil etmek üzere gazete balyalarından bir labirent oluşturulmuştu. Hem de aynı sayıda tam 739.271 adet gazete kullanılarak... Dudağınızı mudağınız bükmeyin, bu kadar gazete biraraya gelince öyle şişede durduğu gibi durmuyor. Ortaya bir dudağı yerde bir dudağı gökte Hürriyet çıkıyor. Günün anlam ve önemini belirten dehşetengiz bir müzik eşiliğinde bu labirentin içinden geçerek parti salonuna ulaşmak çok heyecan vericiydi. ‘‘İçimden amma çok adam okuyomuş beni ha’’ diye geçirmediysem köşemin mürüvetini görmeyeyim. Sektöründe tiraj lideri bir gazete böyle bir toplantıda daha başka nasıl bir etki bırakmak ister! Eğer o labirentin içinden geçen herhangi biri aynı duyguyu yaşamadıysa, kesin genlerinde bir bozukluk vardır. İşte söylemek istediğim bu. Etkili ve doğru iletişim zeka işi. Hele de hedefinde ‘‘reklam zekasından’’ çok iyi anlayan, onu iyi koklayan insanlar varsa sen onların zekalarının üstüne çıkmak zorundasın. Tirajdan labirent fikri bence, eşik seviyesinin üstünde böyle bir fikirdi. Kutlarım.
Reklam yapıCeksın satamiCeksın!
YENİ Fiat Palio reklamındaki vites değiştirme hareketi, arabanın savrulması, sonra arkada oturan genç kızın savrulma görüntüleri gençleri trafikte tehlikeli davranışlara özendirebilir. Hedef gençlik olduğunda da sonuçları iki kere düşünmek gerekir. Diyeceksiniz ki Bradd Pitt'in neredeyse bir amuda kalkmadığı Yeni Toyota reklamını niye aynı nedenle eleştirmedin? Eleştirmedim çünkü o hareketlerin tamamen ‘‘gösteri’’ amaçlı olduğu belli, reklam izleyiciyi içine almıyor, dışarda tutuyor. Burada daha hayatın içindeki bir reklamdan, taklit edilme olasılığı yüksek davranışlardan söz ediyoruz. Reklam başarılı, ama bir de o sahneler olmasa. Tehilikeli sekanslar çıkarsa yıldızlarını da veririz.
PAKPEN'in ‘‘Ceksın Ailesi’’ reklamları ile ne yapmak istediğini anlamadım. Eğer adamın adı ‘‘Alacaksın’’ çağrıştıracak şekilde ‘‘Ali Ceksın’’ ise kadınınki niye ‘‘takacaksın’’ı çağrıştıracak şekilde ‘‘Takı Ceksın’’ değil? Adam niye uçarak bilek hareketi yapıyor da kadın pencereyi açıp hava alıyor? Sonra o sirk atmosferi neden? Rüya mı bu? Yoksa kabus mu? Kesin kabus. Eleştirdiğim reklamlar rüyama girip benden intikam alıyorlar. Lütfen yapmayın. Etkisiz reklamlar yapmanıza birşey demiyorum, ama lütfen satamayınca, suçu reklama yüklemeyin. Hem böyle verimsiz reklam yapiceksin, hem malını saticeksin, olmaz. YapmiCeksın! ( * )
Çekirgelik
İş dünyasında beni gerçekten korkutanlar, elini ateşe uzatmamış ve ateşin acısını duymamış olanlardır.