GIDA dışı perakende markalarının biraraya gelip kurdukları Birleşmiş Markalar Derneği Başkanı Saruhan Tan’la görüştüm. ‘Perakende sektöründe eğitimli insana gereksinimi var.
Birçok insan başka okullardan mezun olup satış danışmanlığını ihtiyaçtan yapıyor.Personel devir hızı % 50.Bizim mağazacılık, satışçılık işini meslek olarak kabul eden insanlara gereksinimiz var.Hem de çalışan personeli mesleki olarak bilinçlendirmeye.Mesleki eğitim için Açıköğretim’in en uygun eğitim modeli olduğuna karar verdik ve Anadolu Üniversite’sine başvurduk’ dedi.
Anadolu Üniversitesi Rektörü Prof. Engin Ataç’la görüştüm. Ataç,‘2005-2006 dönemi için Açıköğretim Fakültesi Perakende Satış ve Mağaza Yönetimi bölümüne öğrenci almaya başlıyoruz.Hem yeni mezunlar hem de mağazalarda çalışanlar bu programdan yararlanacak.Bir kişi bir bölümden mezun oldu diye o bölüme esir olmak zorunda değil.İsteyen çalıştığı alana göre, çalışırken de kariyer yapabilmeli. Bunu ‘yaşam boyu öğrenim hakkı’ deniyor.Bizim üniversitelerimiz de artık ‘yaşam öğrenim hakkı’ felsefesini benimsemek, her yaştan her meslekten insana alternatif sunmak zorunda. Anadolu Üniversitesi olarak bu felsefenin öncüsüyüz.’
Şimdi sıkı durun. Asıl can alıcı nokta şu, BMD üyeleri işe adam alırken Perakende Satış ve Mağaza Yönetimi Önlisans programından çıkanlara öncelik tanıyacaklarını taahhüt ediyorlar. Perakende sektöründe satış danışmanları arasında ciddi bir kan değişimi olacak anlayacağınız. Eğitimli, eğitimsizi kovacak. Türkiye gibi işsizliğin korkunç boyutlara ulaştığı bir ülkede böylesine cesur bir projeye imza attıkları için hem Saruhan Tan’ı hem de Engin Ataç’ı kutluyorum.
Bilim ve ihanet
BİR bilim adamı ya da adamları ülkelerinin ‘resmi’ görüşüne aykırı bilimsel bulgulara ulaşabilir mi? Evet. Bilimsel özgürlüğün olduğu bir ülkede bu bilim adamı yöntemini ortaya koyar, bulgularını ortaya koyar, vardığı sonuçları bilimsel dergilerde basar, görüşlerini kamuoyuna açıklar. Kimse de, devlet dahil, bu bilim adamına ‘Niye böyle bir sonuç açıklıyorsun?’ diyemez. Yapılabilecek olan bu bilim adamının yönteminin yanlış olduğunu kanıtlamak, varsayımlarının yanlış olduğunu ileri sürmek, yanlış bulgulardan hareket ettiğini ortaya koymak, yanlış sonuca vardığını söylemektir. Bunu da ancak başka bir bilim adamı yapabilir.
Konferans ya da sempozyum düzenlemek başka ama... Üniversiteler her konuda bilimsel toplantı düzenlemekte özgürdür. Ancak üniversite yönetimleri konferansların, konferanslarda tartışılan bildirilerin ötesinde sembolik bir anlamı olduğunu bilirler. Bir grup bilim adamı biraya gelir ve bir sonuca varır, bu sonucu da konferans bildirgesi olarak özetlerler. Özet bir bakıma ‘karar’dır.
Eğer istenirse konferanslar söz konusu bu sembolik anlamdan yola çıkılarak ‘ikna’ amaçlı olarak düzenlenebilir. Konferansa çağrılan bilim adamları seçilerek ‘konferans’ bildirgeleri rahatlıkla yönlendirilebilir. Böylece konferanstan konferansı düzenleyenlerin ‘paradigmalarına esas’ bir sonuç çıkar. Bu seçimlerin bilimsel toplantı pratiğinde yeri vardır. Ancak seçimler eleştirilebilir. Ancak seçimlerin hiçbirinin bilimsel yöntemle, bilimsel bilgiyle uzaktan yakından ilgisi yoktur.
Bu nedenle bir üniversite de bu tür seçimlerle düzenlenen bir konferans, taraflı olmakla suçlanabilir. Hatta devlet görevlileri tarafından ‘vatana ihanettir’ diye, resmi görüş karşıtları tarafından ‘devlet yalakalığı’ diye yakışıksız olarak tanımlanabilir.
Bu tür konferanslar protesto edilebilir. Ve kimse bilimsel özgürlük elden gitti diye protestocuları suçlayamaz. Çünkü kimsenin bilimsel çalışma yapması ya da yaptığı çalışmayı sunması engellenmemiştir. Karşı çıkılan toplantının düzenlenme dinamiklerdir.
Boğaziçi Üniversitesi yönetimi ‘ihanet’ suçlamasına maruz kalacağını bile bile sadece belirli bir ‘paradigma’ yanlılarının tartışacağı bir konferansa izin vermiştir. Cesaretle. Özgür düşünen bir üniversite yönetimine yakışan budur. Sonra? Boğaziçi yönetimi tepkiler karşısında geri çekilmiştir. E nerde kaldı cesaret? Sorunun tek kaynağı vardır Boğaziçi Üniversitesi yönetimi. Sapla samanı karıştırmayalım.
Keşke Şahan Garanti’ye çıkmasaydı
ŞAHAN’ı alladık, pulladık ‘Cem Yılmaz bile bu adama gülüyor’ gazıyla zoraki bir ünlü haline getirdik. Şahan öyle bir havalandı ki aynı anda hem Garanti Bankası konut kredisi hem de Ritmix reklamlarında ekranda boy göstermeye başladı. Ritmix reklamları daha başarılı. Ama Şahan’ın tanınmışlık düzeyi Garanti Bankası’nı taşımaya yetmiyor. Şahan’ın kariyeri için de bu kadarı çok erken. Keşke biraz daha bekleseydi. Şahan’ın yeteneği onu bu alanda rahatlıkla maraton koşucusu yapmaya yeter. 100 metre koşup riske girmeye gerek var mı?