‘Uzun yaşamanın 100 sırrı’na kaldığım yerden devam ediyorum. ‘Nereden çıktı bu sırlar? Osman Müftüoğlu’nun yerinde gözün mü var?’ diye soruyorsanız, gidin, geçen hafta ve daha önce bu köşede yazdığım yazıları bir kere daha okuyun.
Sizin için nefes tüketip, bu yazıları niye yazdığımı bir daha anlatamayacağım. Demek ki ‘sadık’ bir okurum değilmişsiniz, derdinize yanın, ben ne yapayım!
Sizi ‘nereden çıktı bu sırlar ya?’ düşünceleriyle baş başa bırakarak, uzun yaşamanın esaslarını anlatmaya devam ediyoruz:
Sır 8: Şehir dışına çıkın, yaylalara açılın, köye dönün. Kırsal bölgelerde yaşayanların şehirde yaşayanlara göre daha uzun yaşadıkları bilimsel olarak kanıtlanmış durumda. Batı toplumlarında yapılan araştırmalara göre kırsal alanda kadınlar ortalama 84 yaşına kadar yaşıyor. Şehirde yaşayan kadınlar için bu yaş ortalaması 74.
Yorum: Siz bu öneriye fazla kulak asmayın. Çoğumuz zaten kendimizi şehirde yaşadığını sanan kırsal alan mağdurlarıyız. Ferdi Tayfur ‘Hadi gel köyümüze geri dönelim’ deyip bu gerçeği bize anımsatalı neredeyse on yıl olmadı mı? Hangimiz köye döndük? Neden? Siz hiç otoyolda araç süren insanların birden bir inekle karşı karşıya geldikleri başka bir dünya şehri duydunuz mu?
Sır 9: Öğleden sonra mutlaka iki saat şekerleme yapın. Bu deneyim bir İtalyan köyü olan Campodimele’den geliyor. Campodimele’de yaşayanlar her öğleden sonra iki saat uyuyorlarmış ve de yaş ortalaması 85’miş.
Yorum: Bu öneriye, eğer işiniz gücünüz yoksa uymanızı tavsiye ederim. Ne güzel şeydir değil mi öğlen uykusu! Ama insanın işi gücü olmayınca da ‘ne olacak benim bu halim’ diye düşünmekten gözüne uyku girmiyor ki! ‘İşi gücü olan mesai saatleri içinde nasıl uyuyacak’ diyorsunuz değil mi? Haklısınız. Bu bilim adamları niye böyle hep üst yöneticilere yönelik önerilerde bulunurlar anlamak mümkün değil! Herkes patron mu kardeşim? İki üç patron uzun yaşayacak diye de milyonlarca doları böyle abuk sabuk araştırmalara harcamanın ne gereği var?
Sır 10: Haftada en az üç kere 20 dakika aerobik yapın. Aktif insanlarda kalp krizi riski % 50 daha az bulunuyor.
Yorum: Aerobik yapmak için mutlaka spor salonuna gidilmesi lazım. Evde tek başına aerobik yapınca insan kendini bir süre sonra deli gibi falan sanıyor. Zaten evde tek başına egzersiz yapmak akıl kárı değil. Aldınız eve bisikletleri, kürekleri, ağırlıkları, koşu bantlarını, biriyle olsun düzenli egzersiz yapabiliyor musunuz? Egzersiz işi biraz sosyal ortam işi. İki adam göreceksin, iki lak lak yapacaksın... Amaaa... Günün sonunda ‘lak lak’ yaptığın kişiyle akşam yemeğine gidip, peşinden de alemlere akmak yok. Sağlığımızı koruyalım derken aşık olup akıl sağlığınızdan olursunuz karışmam!
Sır 11: Cömert olun. Michigan Üniversitesi’nde yapılan bir araştırma arkadaşlarına, iş arkadaşlarına, komşularına duygusal anlamada destek verenlerin daha çok yaşadıklarını gösteriyor. Daha az sosyal olanların ise genç yaşta ölme olasılıkları yüksek.
Yorum: Duygusal anlamda desteğe ben de katılıyorum. ‘Tamamen duygusal’ anlamda desteğe ise kesinlikle karşıyım. Elalemin kredi kartı borcundan bana ne! Kazakları, pantolonları, makyaj malzemelerini, parfümleri alırken iyiydi. Şimdi ne oldu? ‘Ödeyemiyorum, faiz katlıyor’muş! Yiyelim, içelim, eğlenelim ama günün sonunda hesabımızı bilelim arkadaşlar. Haksız mıyım?
Sır 12: Eğer hastaneye gidiyorsanız mutlaka steril ortamlarda bulunduğunuzdan emin olun. Artık hastane hastalıkları ciddi şekilde yaşam kısaltıyor.
Yorum: Bu maddeyi nasıl yorumlayacağımı bilemiyorum? Eskiden hastanelere ‘sessiz olun’ demek için eliyle sus işareti yapan hemşire resmi asılırdı. Bu resim yerine kuru kafa resmi mi astırsak acaba?
Sır 13: Kahvaltı yapın. Kahvaltı yapan insanlar daha uzun yaşıyor ve daha ince oluyorlar. Kahvaltı metabolizmayı tetikliyor.
Yorum: İnanın katılmıyorum. Kahvaltı yapınca şişmanlıyorum. Yediğim de bir şey olsa... Önce sucuklu yumurta ile başlıyorum. Peşinden tabii ki üç dilim tereyağlı ballı ekmek, daha sonra üstüne Sarelle sürülmüş iki dilim daha ekmek. Simitsiz kahvaltı yapmak mümkün değil. İki gevrek simit ve yanında da elim kadar beyaz peynir. Bastırmak için bol üzümlü mısır gevreği. İki bardak portakal suyu ve üç fincan iki şekerli çay. Bir şey mi, söyleyin?
Haftaya devam edeceğiz...
Poptrinam... Hande Yener bir şey ifade etmedi
Geçen hafta Hande Yener’in son albümünü aldım. Bir kere dinledim. Bir daha da içimden dinlemek gelmedi. Hande Yener’in sesi şarkıları taşımıyor bir kere. Bu Yüzden’i dinledim, 24 Saat’i dinledim, Armağan’ı dinledim, sonra koptum albümden dinleyemedim. Belki müzikler güzel, sözler bir anlam ifade ediyor ama Hande Yener’le birleşince helva olmadı benim için. Son zamanlarda ilk kez bir albümü üçüncü şarkıda tükettim. Bu tür albümleri dinleyebilmek için önce birkaç hafta televole kürü mü yapmalıyım acaba? Yoksa bir ay boyunca kendimi Kral TV hapsine mi tutmalıyım? Bir dahaki albüme deneyeyim bakayım. Bir dahaki olur mu ki?
CUMA TAKINTISI
Bu hafta Susurluk’ta bir hoşluk önereceğim size. Hemen girişte sağda Yasa isimli lokanta. Yasa’da çift kaşarlı tost ve ayranı mutlaka denemelisiniz. Tost sevmiyorsanız çiğ börek var. Onu da sevmiyorsanız her türlü kebap var. Benim önerim kesinlikle çift kaşarlı tost. Salçalı seviyorsanız salçalı da söyleyebilirsiniz. Benim kapasitem üç bardak ayran içmeye yetti, bakalım siz kaç ayran devireceksiniz?
CUMA LAKIRDISI
Mutlu olmaya çalışmayı bırakırsak çok iyi zaman geçirebiliriz (Edith Wharton).
Hizmet her şeyin başı
Geçen hafta Ayvalık’a uzandım. Orada hemen Alibey Adası’nın girişinde Haliç Park Otel var, orada kaldım. İki gün boyunca çok rüzgar vardı, Ayvalık’ın keyfini çıkardığımı söyleyemeyeceğim. Tek keyifli saatlerim adanın içinde kıyıdaki Dalyan balıkçısında geçirdiğim saatlerdi. Dalyan’ın hem hizmetine, hem mezelerine diyecek yok, mutlaka denenmeli..
Haliç Park Hotel’e gelince... Haliç Park Hotel’in otel olabilmesi için biraz çalışması lazım. Haliç Park sözde dört yıldızlı bir otel ama emin olun Haliç Park’ta aldığım hizmet Turizm Bakanlığı’nın yıldız verme sistemini bir kez daha sorgulamama neden oldu. Otelin konumuna diyecek yok. Mimarisi daha iyi olabilirmiş ama sorun mimaride falan değil, insanda! Otelleri vezir de eden rezil de insan.
Daha Haliç Park’a giriş yaparken gördüğüm muamele hiç de iç açıcı değildi. Ön bürodaki elemanlar hem acemi hem de işlerini zorla yapıyorlarmış gibi geldi bana. Ön büro elemanlarına birinin müşterinin gözlerinin içine bakmak gerektiğini, gülümsemek gerektiğini öğretmesi gerek. Hatta anahtarı verip ‘Asansör sağda’ denirken insan küçük bir gülümsemeyle karşılansa bavullarını bile odaya eliyle taşıdığına sesini çıkarmayacak.
Haliç Park ‘Her şey dahil’ konseptiyle çalışıyor ama bu konsepti çalışanlar ‘Kendin Pişir Kendin Ye’ olarak algılamışlar galiba. İlk gün lobide oturuyoruz, arkadaşlardan biri su istedi. Garson yakında duran bir bardağı kapıp ‘Abi bir zahmet şurdan dolduruver’ deyip sürahiyi gösterdi. Yine ilk gece yemekteyiz. Şen şakrak sohbet ediyoruz, gece ilerlemiş saat on bir olmuş farkında değiliz. Birden ortaya temizlikçiler çıkıp, bir elde kova bir elde süpürge restoranı yıkamaya başladılar. Katil olmak işten bile değildi! Pazar sabahı gazetesiz kalmak benim için ölmek gibi bir şey. Öğlen, otelden ayrılana kadar gittim, geldim baktım, gittim geldim baktım, Haliç Park’ın marketini açan olmadı. Sen okumuyorsan okuma, ben gazete okuyorum kardeşim. Beni düşünmek zorundasın.
Haliç Park’ta çok mutsuz oldum çok. Haliç Park‘ın yöneticilerine önerim, bir an önce çalışanlara çekidüzen vermeleri. İyi niyetli olabilirler ama iyi niyet müşteri mutluluğu için yeterli olmuyor. Haliç Park’a küçük fırçalar lazım. Eğer doğru yerlere doğru fırça darbeleri atılırsa Haliç Park cennet olur. Olması da lazım. Çünkü Ayvalık, Alibey Adası gerçekten bir cennet..
CUMA İTİRAFI
nagazaki; Cinsiyet: Kadın; Yaş: 30; İl: İstanbul
Eşim eve balık alınca önce kendisi yiyor. Ancak sonraki gün ben ve oğlumun yemesine izin veriyor. Ciddiyim. Eğer hepimiz zehirlenirsek hastaneye bizi kim götürecekmiş!
Yorum: Bence hastaneye giderken de önce oğlan götürülmeli, peşinden geri gelip eş alınmalı. Ne olur ne olmaz, biri arabaya falan çarparsa hiç olmazsa biri kurtulur.