SİGARANIN insan sağlıksızlığı üzerindeki etkileri artık kanıtlanmış durumda. Bu nedenle sigaraya bağlı ölümleri azaltmak için her ülke elinden geleni yapmaya, sigara içen sayısını azaltmaya çalışıyor..Biz? Biz çıkardığımız yasayı bile uygulayamıyoruz. 1996 yılında çıkarılan 4207 Sayılı Tütün Mamullerinin Zararlarının Önlenmesine Dair Kanun’un ikinci maddesi ‘Eğitim hizmeti veren yerlerde, kamu hizmeti yapan kurum ve kuruluşlardan beş veya beşten fazla kişinin görev yaptığı kapalı mekanlarda tütün ve tütün mamullerinin içilmesi yasaktır. Bu gibi yerlerde sigara içenlere ayrı yerler tahsis edilir’ diyor.Yasanın amacı sigara alışkanlığının önüne geçmek ve içmeyenlerin içenlerden etkilenmesini engellemek. Bu nedenle yer tahsisi yapılırken de ‘özendirici’ olmamak gerekiyor.Şimdi lütfen gidin. Türkiye’deki üniversite kampüslerini dolaşın. Gençlerin kapalı mekanlarda, kantinlerde, koridorlarda hatta dersliklerde fosur fosur sigara içtiklerini göreceksiniz. Çoğu fakülte kantini kahvehanelerden beter! Her yer izmarit, her yer dumanaltı! Her yıl liselerden sigara nedir bilmeyen yaklaşık 200 bin genç eğitim almak üniversiteye gelip üniversite yönetimleri umursamadığı için sigara batağına saplanıyor. Büyük sınıflardaki ağabeyleri ablaları ellerini kollarını sallaya sallaya sigara içerse onlar niye içmesinler! Üniversite, fakülte, yüksek okul, enstitü, merkez yönetimleri yasayı uygulamaz ve sigara içmeyi meşru sayarsa onlar niye saymasınlar.Sigara içmeye evrensel eğitimin beşiği üniversiteler de direnemezse kim direnecek? Otobüs firmaları bile bu yasayı uyguluyor da üniversiteler niye uygulayamıyor? Sigara, türban kadar önemli bir konu değil mi? 4207 sayılı yasa da çok açık. Niye kimsenin kılı kıpırdamıyor? Üniversitelere keşhanelere dönmüş kantinler yakışıyor mu? Mehmet Ali Erbil’den mesaj varGEÇEN hafta yaptığım Saray Halı reklamı eleştirisine, reklamın oyuncusu Mehmet Ali Erbil’in Basın Danışmanı Perim Özgeldi’den yanıt geldi.Özgeldi’nin e-postası ‘Mehmet Ali Erbil’in 30 yılı bulan sanat yaşamının ardından yazınızda yakıştırmış olduğunuz ‘şizofrenik marka kimliği‘ ifadesi bizi öncelikle şaşırtmıştır. Mehmet Ali Erbil aldığı akademik eğitim ile hem iyi bir tiyatrocu, hem de televizyonlarda gerçekleştirdiği şovlarıyla izlenirlik oranı en yüksek sanatçıdır’ diye başlıyor ve ‘..yaşamının ya da sanatının hangi alanında ‘şizofrenik marka kimliği‘ tanımlamasını yakıştıracağınız bir durum gördüğünüzü üzülerek merak ediyoruz’ diye bitiyor.Mehmet Ali Erbil’in sanatına diyecek hiç bir sözümüz yok. Onu bir zamanlar Küheylan’ da izlemiş biri olarak ne kadar iyi bir oyuncu olduğunu yakından bilirim. Benim yaptığım marka kuramı açısından teknik bir tanımlama. Mehmet Ali Erbil televizyonda çok farklı program türlerinde, filmlerde, reklamlarda yer alıyor; çok kimlikli bir yapı sergiliyor. Konu reklam ya da bir markayla işbirliği olmasa sorun yok. Ama markalar yıldızlarla işbirliği yaparken yıldızların kimlik özelliklerini de markalarına transfer ederler. Erbil’in ‘çoklu kimlik’ yapısının burada sorun olacağını düşünüyorum. Demek istediğim bu..İş yok, üniversite açmayınGEÇEN hafta ‘Yüksek Öğretim A.Ş’ başlıklı yazımda kamuya ait (devlet ya da vakıf) üniversitelerinin yanında özel üniversitelerin de açılabilmesi gerektiğine değinmiştim. Bu konuda ‘kapitalist uşağı, satılmış’ gibi sistematik hastalıklı yanıtların yanında çok ilginç de bir e-posta geldi. Eylem Kaplan diyor ki: ‘25 Eylül Pazar günü yayınlanan köşenizde özel üniversitelerin açılması ile ilgili olumlu görüşlerinizi bildirmişsiniz. Evet katılıyorum üniversite okumak kişinin ve o kişinin içinde bulunduğu toplumun gelişimi açısından oldukça gerekli. Yalnız ben bu konuda bir noktada takılıyorum, varsayalım mevcut üniversitelere özel üniversiteler de eklendi ve ÖSS’ye giren öğrencilerin %20’si artık dört yıllık bir okulda okumaya hak kazandı, Sonra ne olacak? Yani dört yılın sonunda. Şu anda mevcut üniversitelerde okuyup mezun olan, hem kendine hem de topluma katkı sağlamak için çalışmak isteyen yeni mezunlar iş bulamıyor ve her sene yeni yüksek lisans programları açılıyor ve bu programlara katılan kişi sayısı artıyor tabii ki iş bulma ümidi ile... Yüksek Lisans yapmak da özelliğini yitirip bir mecburiyet haline gelirse sonra sırada doktora mı olacak? Açıkçası o yeni açılacak özel üniversitelerde güzel hayaller ile okuyup mezun olacak gençlere acıyorum.’Ne düşünüyorsunuz? Eylem’in yanıtında ince bir alay var gibi. Hem de tutarsızlık. Eğitim seviyesi yükseldikçe iş bulma olasılığı artıyorsa niye bir buçuk milyon genci lise mezunu kalmaya mahkum ediyoruz? Her lise, her ortaokul, her ilkokul aynı eğitimi vermiyor. ÖSS’ye girenlerin aynı koşullarda sınava hazırlandığını kimse söyleyemez. Zaten yoksun olanlara bir tokat da üniversite kapılarında atıyoruz. Yoksunsan hayat boyu yoksun kal! Adalet mi bu? Ayrıca özel üniversitelerin de istihdam yaratacağını unutmamak gerek. Türkiye işsizliğe çözüm bulmak istiyorsa özel eğitim kurumlarının önünü açmak zorunda. Er ya da geç bu olacak. Direnmek boşuna.ÇekirgelikGüçlü bir ateş küçük bir kıvılcımdan sonra gelir. Dante