Ülker’den yanıt var

ÜLKER İcra Kurulu Başkanı Murat Ülker "Cafe Crown’un pazar payı yüzde 37’ye ulaştı" başlıklı yazıma yanıt göndermiş.

Murat Ülker, özetle "Ülker’in başarısı tek kişiye bağlanamaz, kolektif şuura ve ekip çalışmasıyla Türkiye’de dünyada yaygın pazarlama ağı kurduk, markalar yarattık. Öncü olmaya da devam ediyoruz" diyor.

E bir liderden böyle bir yanıt beklenir. Siz kendine lider deyip daha sonra tüm başarıyı sahiplenenlerden korkun.

Ülker’in Karamelli Cafe Crown reklamına değinmeden de geçemeyeceğim. Fikir ve uygulama süper. Mizah dozunda. Krem karamelin titrek hali beni de tahrik etmiştir hep. Tolga Çevik rolünün hakkını veriyor. Ama ben de olsaydım Engin Günaydın’la devam ederdim. Günaydın, Cafe Crown’a farklı bir "yüz" kazandırmıştı.

Bırakın pasta yesinler

"LÜKS tüketim öldü, yaşasın ucuz ürünler" diyenler çok yanılıyorlar. Dünyanın hiçbir yerinde lüks tüketim ölmedi. Lüks tüketim Türkiye de dahil biraz şekil değiştirerek yaşıyor. Daha da artarak yaşayacak.

Lüks tüketim "marka"laşmanın öneminin anlaşılmasından sonra artık kitlesel hale dönüştü. Artık sadece "aristokrat ruhlular" değil kitleler lüks tüketmek, lüks ev almak, lüks ev aletleri almak, lüks yerlerde yemek yemek, lüks yerlerden alışveriş yapmak istiyor. Lüks ürün ya da hizmet olmanın sırrı da her kategoride "lüks marka" olarak algılanmaktan geçiyor.

Lüks ürün tüketicisini etkileyen üç öğe ürünün markası, satıcının markası ya da itibarı ve fiyat-değer ilişkisi... Lüks ürün ya da hizmetin sırrı tüketicisine kendini özel hissetirmesinde.

Araştırmalar gösteriyor ki "Lüks ürün ya da hizmet" tüketicisi ürün almıyor "marka algısı" satın alıyor. Üstelik de sanıldığının aksine lüks ürün tüketicisi daha fazla indirim peşinde koşuyor. Daha usta bir alıcı. Alışveriş merkezlerinde, internette daha fazla zaman geçiriyor.

Lüks tüketici ucuz aramıyor, onun aradığı değer! Onun aradığı zevk veren alışveriş deneyimi ve eşitliği sağlayan en önemli unsur 1 milyarlık çantaya 600 milyon ödemek. Önemli olan fiyat değil. Kaliteli bir şeyi ucuza alma deneyimi...

Nereden uyduruyorum bunları? Pamela N. Danziger’in lüks tüketim malları pazarlamasının son durumunu anlattığı "Bırakın Pasta Yesinler"i (Let Them Eat Cake) yeni bitirdim. Çok da beğendim. Kafasını Türkiye’den dışarı çıkarmaya korkan girişimcilerimiz Danziger’in söylediklerine kulak assalar çok hayırlı iş yapmış olurlar.

Sadece Pinault-Printemps-Redoute mağazalarının 2005 yıllık dünya cirosu ne kadar biliyor musunuz? Tam 37 milyar dolar... Danziger’in lüks tüketim markaları için belirlediği ortalama artış yüzde 15 civarında. Yeri gelmişken bizim dünya markalarımız ne kadar ciro yapıyor acaba! Örneğin Kebanpen?

Gökyüzü yerine çağrı merkezinizi değiştirin

SİVİL Havacılık sektöründe "özelleşen hatlarda" fiyatlar patır patır düştü. Eğer Türkiye sadece THY ile devam etseydi çoğu insan uçağa binmeden bu dünyadan göçüp gidecekti. Rekabetin gücü bu. Nereyi rekabete açarsan tüketiciye yarıyor.

Bu gerçeğe rağmen devlet İstanbul-Ankara hattını hálá özelleştirmiyor. Sadece THY’nin uçmasına izin veriyor. Sonuç "business class" gidiş-dönüş hálá 518 YTL...

Diğer koltuklar ise zamana bağlı olarak gidiş-dönüş 158 YTL ile 338 YTL arasında değişiyor. Bu hatta THY’nin kaç koltuğu 158 YTL’den sattığını bilmiyoruz. Üstelik ucuza satmasına da gerek yok. Çünkü rekabet yok. Sanki fiyat aralığı "Bakın ucuza uçuyorum rekabete gerek yok" demek için yaratılmış gibi...

Doktora sınıfından öğrencim, deneyimli sivil havacı, şu anda Florida Teknoloji Enstitüsü’nde hocalık yapan Korhan Oyman bakın THY’nin işletme sitemine yönelik ne yazmış:

"Tüm personeline üniforma dağıtıp, İstanbul’un her yerine personel servisi koyup, her uçtuğu şehire Türkiye’den personel atayıp, bir uçağı teslim almaya 50 kişi yollayıp, milli geliri 300-400 dolar olan ülkelere yüzde 15-20 doluluklarla uçak kaldırırken THY’nin uygulamaları sağlıksız olmuyor da özel hava yolları indirim yapınca niye sağlıksız oluyor anlayamıyorum." (*)

Devlet göz göre vatandaşının kazık yemesine niye izin verir, niye THY’yi tamamen rekabete açmaz ben de onu anlamıyorum. THY rekabete tam açılmalı ki daha verimli çalışsın, har vurup harman savurmasın.

Bu arada cuma gecesi. fiyatları öğrenmek için THY’nin 444 0 849 nolu çağrı merkezini arka arka arkaya üç kez aradım. 22.41’de 16 dakika 41 saniye, 22.58’de 7 dakika 2 saniye, 23.07’de 8 dakika 2 saniye bekledim ve yine boş hat yakalayamadım.

THY gökleri değiştireceği yerde çağrı merkezini değiştirse çok iyi olur.

* airporthaber.com sitesinden alınmıştır.

Suça katılmak

TÜRKİYE’deki sanayinin yüz karası "Tuzla’daki zehirli atık" olayını yakından izliyorum. Henüz suçlu açıklanmadı. Mutlaka açıklanmak zorunda! Tabii ki ondan hammadde alıp ürün üretenler de.

Diyeceksiniz ki bu hain firmadan mal alanlar nereden bilsinler zehirli atıkların toprağa gömüldüğünü!

İsterlerse pekala bilirler. Yirmibirinci yüzyılın kalite sistemleri "tedarikçilerin" de denetlenmesini şart koşuyor. Her yönüyle...

Alınan hammaddenin üretim sürecinde "zehirli atık" önemli varsa o hammaddeyi kullanan "zehirli atıkların" nasıl yok edildiği konusunda "geçerli" bir belgeyi pekala üreticiden isteyebilir.

Hatta başka belgeleri de... Çocuk işçi çalıştıran, sigortasız işçi çalıştıran, kadına tacizi hoş gören, hayvanlara eziyet eden, çevreye saygı göstermeyen, vergi kaçıran "Ya ben nasıl bu hammaddeyi bu kadar ucuza alıyorum" diye sorgulamayan kimselerden mal alan ve kullanan aynen şuça iştirak eder!

Tuzla haininden hammadde alanlar da açıklanmalı. Sonra da her türlü "kalite" belgeleri tek tek iptal edilmeli. İnsanların sağlığını tehdit eden, doğayı katleden bir firmadan hammadde alan marka nasıl "kaliteli" olduğunu iddia edebilir?

Korkuyu gördüm çok korktum

GAZİ Üniversitesi asistanı Remzi Altunpolat, 5 kişi tarafından dövüldü. Saldırganlar, "Burası Gazi, burada küpe takıp, saç uzatamazsın" diyerek Altunpolat’ı tekmelediler.

Gazi Üniversitesi’nde bu olaylar yeni değil. Gazi’den atılan, sürülen, istifaya zorlanan, baskı altında tutulan öğretim elemanlarını incelerseniz ne dediğimi anlarsınız...

Ve Ankara Üniversitesi’ndeki diğer olay. İçki içiliyor, öğrenciler eğleniyor diye "muhafazakar-ülkücü" öğrenciler satırla düşmanlarına giriştiler...

Yaklaşık üç hafta önce aldığım ve yayınlamadığım bir öğrenci e-postası bakın ne diyor: "İstanbul Üniversite’sinin Vezneciler kampusunda Eğitim Fakültesi’nin bir grup öğrenci, öğrencileri kantine kapadı ve zorla Kuran okuyup, dinlettiler, başı açık kızların başlarını da zorla örttürdüler. Dekanlık müdahale etti ama öğrencileri çıkaramadılar, polis gelip müdahale etti. Lütfen kimse yazmadı siz yazın. Okula korku içinde gitmek istemiyoruz." (Adını açıklamamı istemiyor.)

Üniversite yıllarım 1980 öncesine rastlar. Okula korku içinde gitmenin ne demek olduğunu çok iyi bilirim. Ankara Üniversitesi’ndeki olayın fotoğraflarına bakınca öğrencilerin gözlerinde aynı korkuyu gördüm. Çok korktum.

Üniversiteler "kutuplaşmalı" örgütlenmelerin kaleleri haline gelirse Türkiye bir kez daha bu faturayı ağır öder!

Çözüm? Anında müdahale... Görev rektörlerin, dekanların, müdürlerin. 1980 öncesi yaşadığımız acılardan yola çıkarak düzenlenen 2547 sayılı YÖK kanunun 54’üncü maddesi çok açık: "Öğrenme ve öğretme hürriyetini, doğrudan doğruya veya dolaylı olarak kısıtlayan, kurumların sükun, huzur ve çalışma düzenini bozan, boykot, işgal ve engelleme gibi eylemlere katılan, bunları teşvik ve tahrik eden, yükseköğretim mensuplarının şeref ve haysiyetine veya şahıslarına tecavüz eden veya saygı dışı davranışlarda bulunanlara yükseköğretim kurumundan çıkarma cezaları verilir."

54’üncü madde cesaretle sağcı, solcu, dinci, futbolcu ayrımı yapılmadan uygulanırsa kısa sürede öğrenci olaylarının önüne geçilir.

YÖK türbanla mücadelede sonuna kadar haklı. Türban üniversiteye girerse Türkiye şeriatla savaşı kaybeder, 100 yıl geriye gider (AKP’nin ılımlı İslami yönetimi altında zaten elli yıl geri gittik de, bir yüz yıl daha demek istiyorum!)

Atatürk devrimlerine sahip çıkarken diğer yandan "farklılıkları ortadan kaldıran" "kutuplaştırıcı-ideolojik" diğer örgütlenmelere çanak tutanları da unutmamak lazım. Onlar da "özgür" üniversite sisteminin en büyük düşmanı, görüldükleri yerde cezalandırılmalı!

Çekirgelik

PARA benim için, skoru elde etme dışında güdüleyici olmadı... Heyecan verici olan oyunu oynamak

(Donald Trump)
Yazarın Tüm Yazıları