Türkiye’nin kişisel markaları

HTP pazarlama iletişimi dergisi MediaCat için Türkiye kent temsili 400 kişiye ‘Türkiye’de marka olduğunu düşündüğünüz kişiler kimlerdir’ sorusunu yöneltmiş.

Alınan sonuçlar çok ilginç. Türkiye’nin ilk iki kişisel markası Sakıp Sabancı ve Vehbi Koç. Tüm sayılan isimlerin yüzde 43,5’u işadamı. İlk 10 içinde sayılan diğer iki işadamı ise Aydın Doğan ve Bülent Eczacıbaşı.

Kişisel marka olarak sayılan isimlerin yüzde 28’i ses sanatçısı ya da oyuncu, yüzde 11,8’i siyasetçi, yüzde 4,7’si ise sporcu. İbrahim Tatlıses, Tarkan, Hülya Avşar, Cem Yılmaz ses sanatçısı ve oyuncu kategorisinde ilk 10’u zorlayanlar. Tayyip Erdoğan siyasi arenanın, Hakan Şükür ise sporun tek kişisel markası. 400 örnek sayısının yeterliliği böyle çoklu bir yanıt içeren soru için sorgulanabilir ama örnek sayısı 2000’e çıksa da ilk 10’un sıralamasında büyük değişiklik olacağını sanmıyorum.

İŞTE İLK 10

(İşadamı)

1. Sakıp Sabancı 21

2. Vehbi Koç 14

3. Aydın Doğan 1.7

4. Bülent Eczacıbaşı 1.5

(Şarkıcı-Oyuncu)

1. İ. Tatlıses 8.6

2. Hülya Avşar 5.4

3. Tarkan 3.5

4. Cem Yılmaz 2.4

(Siyasetçi)

1. Recep Tayyip Erdoğan 6.2

(Sporcu)

1. Hakan Şükür 2.9

Altıoklar ve boyacı küpü

Dün Kelebek’te Sema Denker’in Mustafa Altıoklar ile yaptığı röportajı okudum. Yönetmen Altıoklar eylül ayında sinema sezonuna üç yeni filmle birlikte girecekmiş. Nasıl olacaksa! Altıoklar’ın üç filmi, Peter Jackson’ın ‘Yüzüklerin Efendisi’ üçlemesi gibi bir şey çekilmemişse bu yönetmenlik işi ‘boyacı küpü’ne fırça daldırmaya benziyor herhalde. Daldırıp daldırıp çıkarıyorsun, sonra film oluyor. Sonra da üç film birden eylülde piyasaya sallıyorsun. Bir de üçünü birden aynı sinemada oynatırsan Kieslowski üçlemesi gibi olur, tadından yenmez valla. Altıoklar’ın ilk filminin adı ‘Banyo’ymuş. Çekimleri 15 günde bitmiş. Kurgu aşaması sürüyormuş. ‘Pisuvar Tedirginliği’ ve ‘Beyza’nın Kadınları’ ise sıradaymış. Önce ‘Beyza’nın Kadınları’nı çekecekmiş. Altıoklar’ın film hakkında verdiği bilgiler şöyle:

‘Bu film, bir seri cinayet hikayesi. Kişilik bozukluğu olan Beyza adında bir kadın var. Beyza, farklı kimliklere bürünebilen bir kadın. Ağır yosma da olabiliyor, dinsel motiflerle bezenmiş bir kadın da. Ya da bir anda çocuk kadına da dönüşebiliyor. Asıl kahraman Beyza ise dominant bir karakter gibi gözüken, zayıf bir karakter. İşte bütün bu karakterler arası transferler sırasında hafıza boşlukları var. Bu hafıza boşlukları ile şehirde işlenen cinayetler arasında da bir paralellik söz konusu. Bir seri katil var. Seri katil imzasını, boğaza bir bacak bırakarak atan birisi. Seri katili ise Mehmet Ali oynayacaktı. Ancak dili sürçüp, ‘Seri katil olacağım’ dediği için, yani filmin sonunu ilan ettiği için onunla çalışamayacağım. Bu durumdan kendisinin haberi var, konuştuk. Dolayısıyla şu an görüşmelerimizin devam ettiği yeni katilin kim olduğunu açıklamayacağım...’

Altıoklar kusura bakmasın da filmi olduğu gibi anlatmış. Bence filme oyuncu değil, etki altında kalmayan bir yönetmen arasa daha iyi olur..

Reklamveren ve müşteri temsilcisi dangalak!

Altıoklar, Sema Denker’le röportajında reklam sektöründen hoşlanmadığını da anlatmış ve sektörle ilgili atmış, tutmuş, hatta işi reklamverene dangalak demeye kadar vardırmış. Bir yönetmenin reklam sektörünü sevmemesini anlarım. Reklam sektöründeki insanlardan hoşlanmamasını da anlarım. Reklam filmi çekim sürecinin doğasında olan müşteri temsilcisini ve reklamvereni ikna etme sürecinden nefret etmesini de anlarım. Ancak bu süreçlerden hoşlanmamak hiç kimseye reklam sektörünü karalama, orada gizli kapılar ardında bir şeyler çevriliyor izlenimi verme hakkı tanımıyor. Altıoklar, eğer somut bir şeyler biliyorsa reklam sektöründe dönen dalavereler hakkında bilgi versin. Versin ki bazı dangalaklar ne olup bittiği hakkında bilgilenip tuzağa düşmesin. Somut bilgi yoksa, onu da Reklamcılar ve Reklamverenler derneği düşünsün.
Yazarın Tüm Yazıları