Milliyet Sanat’ın tanıtımında "Tiyatro ve eleştirisi"ni okuyunca hemen bir Milliyet Sanat alıp okumak istedim.
Sonra unuttum. Sonra yeniden anımsadım. Derken neredeyse şubat sayısı çıkacakken Milliyet Sanat’a ulaşıp "Tiyatro Eleştirisi" dosyasını okudum.
Dosyayı Zeynep Aksoy hazırlamış. Daha doğrusu Zeynep Aksoy; Dikmen Gürün, Hasan Anamur, Işıl Kasapoğlu, Ahmet Levendoğlu, Zehra İpşiroğlu, Seçkin Selvi, Sevda Şener, Sibel Yeşilay, Yıldız Kenter, Sumru Yavrucuk’la görüşmüş ya da onlardan yazılı görüş almış.
Sonra? Sonrası yok. Her görüşe yarım sayfa ayrılmış ama bir sonuç yok. Oyuncular ne düşünüyor, eleştirmenler ne düşünüyor, akademisyenler ne düşünüyor ayrıştırılsa, sonra da Zeynep Aksoy bir sonuca ulaşsa "dosya" tadından yenmeyecek. Ama eksik kalmış işte. Genel olarak tüm dergilerimizdeki hastalık bu. Görüşler alınıp arka arkaya dizildi mi "dosya" yaptık sanılıyor. Oysa her "dosya" çalışmasına bir birleştirici dil lazım. Öyle bir dil ki, bir görüşü alacak, analiz edecek, diğerine bağlayacak, senteze varacak.
Sumru Yavrucuk’u alalım. "Tiyatroya sahip çıkılması, medya ilişkilerinden olabildiğince arındırılması gerekir kanısındayım. Çünkü son yıllarda magazinle prim yaptırılmaya çalışılan tiyatro, bundan bir şey kazanmadı" demiş.
Yıldız Kenter’in bu konudaki görüşü ise şöyle: "Bazen bir oyuna birçok gazetede bu tür bir ilgi gösterilirse neden dolayı bilmiyorum. O piyesin tutma olasılığı artıyor tabii, seyircinin merakı tahrik oluyor."
Buradan bir sonuç çıkarmak gerekmez mi? Örneğin, "Çelişkilere bakılırsa tiyatro tanıtımı oyunculara bırakılmayacak kadar ciddi bir iştir" gibi. Okuyun "Tiyatro ve eleştirisi"ni, ne dediğimi daha iyi anlayacaksınız.
Penguen misiniz tavuskuşu mu
Küçük bir kitap önerisi: Penguenler Ülkesi’nde Bir Tavuskuşu. Yazarları Gallager Hateley ve Warren H. Schmidt.
Hateley, 1980’lerin sonunda ve 90’ların başlarında büyük bir gazetede çalışıyormuş. O dönemde çalıştığı gazetede gazetenin tirajını gözden geçirmek, reklam gelirlerini değerlendirmek ve yeni hedefler belirlemek üzere üst ve orta düzey yöneticilerle düzenli olarak toplantılar yapıyormuş. Toplantılar hep aynı geçiyormuş. Herkes koyu renk takım elbise, beyaz gömlek giyip kravat takıyormuş. Kadınlar bile... Aynı tornadan çıkmış gibi...
Hateley bir gün düşünürken, bu insanları penguenlere benzetmiş. Kendisine bakmış. Üzerinde en sevdiği elbise; parlak çiçekli, kısa, biraz selülitli (ama ince) bacaklarını ortaya çıkaran bir elbise. Ve kendine demiş ki "Bütün penguenler arasında bir tavuskuşu gibiyim!"
Kitaptaki penguen, tavuskuşu metaforu buradan çıkmış. Hateley, zamanla şirkette başka kuşların da olduğunu fark etmiş. Patronlarca saldırgan bulunan Şahin Helen, yeni fikirlere açık ama sürekli engellenen Alaycı Kuş Mike, zeki, kırsal ama cilasız Kartal Edward. Hayalcilikle suçlanan Kuğu Sara.
Yazarlar gerçek kişilerden bir kuş öyküsü yaratmışlar anlayacağınız. Zamanla katı ilkeleri olan şirketten ayrılan kuşlar, yaratıcılıklarını ve cesaretlerini gösterebilecekleri Fırsatlar Ülkesi’ne uçuyorlar. Kendilerine özgü çalışma şartlarını, yaratıcılıklarını takdir eden şirketlere...
Tavuskuşu Perry’nin başına gelenler bugün birçok şirkette yaşanıyor. "Penguenizmin" doruğuna çıkmış şirketlerde değişimi ve risk almayı destekleyen bir ortam yaratılmadığı sürece sonucun hüsran olması kaçınılmaz.
Başarıya ulaşmak için yeni düşünceler peşinde bir tavuskuşu olduğunuzu düşünüyorsanız, Perry’nin öyküsünü mutlaka okuyun, çevrenize de okutun. En fazla bir saatte bitiyor. Küçük, kolay okunan bir öykü.
CUMA İTİRAFI
pambukhatun; Cinsiyet: Kadın; Yaş: 40; İl: Ankara
"Üç yıldır aynı ağdacıya gidiyorum. Çok memnun kaldım. İş arkadaşlarıma, komşularıma tavsiye ettim. Tavsiye ettiklerimin hepsi aynı ağdacıya gidiyor. Ağda yapan kadın bana, ’Abla biliyor musun, bazı arkadaşların bana senin kutunun durumunu sordu’ dedi!"
Yorum: "Tavsiye" pazarlamacıların en fazla üzerinde çalıştıkları konu. "Tavsiyenin" satın alma davranışı üzerindeki müthiş etkisi nedeniyle neredeyse "kulaktan kulağa pazarlama" diye bir alan, pazarlamadan ayrılıp ayrı bir dal olmak üzere. Diğer bir ismi de viral marketing. Bu konudaki literatürü yakından izlerim, şimdiye kadar "tavsiyenin de bir sınırı var" şeklinde bir saptamaya rastlamadım. Haliyle bizdeki ağda kültürü yabancı ellerde yok. Ağda kültürü olsa, ağdacısını paylaşan kadın kültürü oralarda yok. Ağdacısını paylaşan olsa, birbirinin "kutusunu" paylaşan yok! Ben hep diyorum. Türkiye, bilimsel olgular açısından da oldukça zengin bir ülke ama araştıran yok! İyi ki itiraf.com var da, bilgilere doğal seyrinde ulaşıyoruz. İtirafçının kod adına da dikkat! Takmış kadın.
CUMA TAKINTISI
Bu hafta sonu sizden Dr. Oetker’in bir ürününe takmanızı istiyorum. Çikolata Şelalesi. Özellikle sufle sevenler için. Beş dakikada hazırlanıyor, üç dakikada özel pişirme kaplarına konuyor, fırında sekiz dakikada pişiyor. Yerken "mmmm... mmmmm" deniyor. Çikolata sosunu iyice dibine kadar yedirmeyi unutmayın. Bu kıyağımı da unutmayın. Yiyince ne dediğimi anlayacaksınız.
CUMA ALINTISI
"Her ziyaretçi birbirinden nefret eder, ev sahibi hepsinden nefret eder." (Arnavutluk atasözü)