Hıncal Uluç "Organize İşler" filminde Süpermen’i oynayan Tolga Çevik’in oyunculuğunun abartıldığını yazdı.
Asla kabul etmiyorum. Tolga Çevik "Organize İşler"de müthiş bir performans sergilemiş. Bu karara Çevik’in hemen hemen daha önceki her performansını izlemiş biri olarak varıyorum. "Organize İşler"e kadar Tolga Çevik’in oyunculuğu ağır bir "Mükremin Abi" etkisi altındaydı. "Organize İşler"de ise Çevik kendini bulmuş, farklı oynamış ve daha önceki performanslarının çok ötesine geçmiş.
"Bayram değil seyran değil nereden çıktı bu Tolga Çevik yazısı" diyeceksiniz ama yanılıyorsunuz. Bugün bayram ve bugün her köşede her şey çıkabilir karşınıza. Dana, öküz, boğa, koyun, keçi. Ne olsa kurban bayramı. "Ben de bir kurban seçeyim" dedim. Tolga Çevik’i seçtim. Niye? Bakınız Elif Korap’ın ropörtajı.
Elik Korap, Tolga Çevik’e sormuş: "32 yaşından sonra fark ettiğiniz bir şey var mı?"
Tolga Çevik yanıt vermiş: "Evet var. Promosyondan haberim yokmuş benim! Filmi yapıp bırakmıyorsun. Çıkıp promosyon da yapman gerek. Benim bunu yapmama gibi bir lüksüm yok. Şu gün Mehmet Ali Erbil yarışma programı sunarken ’Çamaşır makinesi kazanmak istiyorsanız Hababam filmiyle ilgili sorular yanıtlayacaksınız’ diyor. Kendi filmiyle ilgili terbiyesizce bir promosyon yapıyor. Bu adam bunu yaparken benim her dakika cirit atmam lazım..."
Garip bir yanıt değil mi bu?
Tolga Çevik’in Erbil’den hoşlanmadığı ortada. Ama bu hoşlanmamazlıktan yola çıkarak bir filmin promosyon gereksinimini (tanıtım demek istiyor) ünlü şovmenin programında yaptığı çeşitli "destek" çabalarına bağlamak biraz abes.
Mehmet Ali Erbil’e konuşmaları arasında oynadığı filmleri pompaladığı için terbiyesiz demek ise ondan daha abes.
Eğer böyle bir pompalama yasaksa şikayet edersin o programı RTÜK’e ceza verirler.
Yasak değilse ve "laf arası tanıtım" herkesin yaptığı bir uygulamaya dönüşmüşse, aynı camiada ekrandan ekmeğini çıkarmaya çalışan sanatçı bir "abi"yi, "terbiyesiz" diye karalamak terbiyesizliklerin hatta hadsizliklerin en büyüğü.
Üstelik tanımlama da yanlış.
Mutlaka birşey demek gerekiyorsa denecek şeyin "terbiyesiz" değil "yakışıksız" olması gerekmez miydi?
Kameraların ses kayıt cihazlarının büyüsüne kapılıp ağzımıza ne geldiyse tabii ki söyleyebiliriz. Ama her söylediğimizin, karakter performansımızın üzerine iyi ya da kötü algı çizgisi olarak kazındığını unutmayalım. Kötü çizgiler fazlalaşırsa sahnede, ekranda, beyazperdede istediğin kadar iyi performans göster tutunamazsın.
Tolga Çevik çok hatalı çok.
"Organize İşler"deki performansına şapka çıkarılan bir dönemde, bu tür karalamalar yapmaması lazım. Yaparsa geldiği yere tepetaklak geri gider...
Nilüfer’e alışmaya çalışıyorum
İki üç gündür Nilüfer’in "Karar Verdim" albümünü dinliyorum. Albümdeki altı şarkının yanında "söz ve müzik" Nilüfer yazıyor. İlk şarkı "Karar Verdim" gerçekten müthiş. Bildiğimiz tanıdığımız Nilüfer tadında.
Sonraki şarkılara ise alışamadım. Farklı bir Nilüfer, farklı bir ses, farklı müzik. Gereksiz tekrarlar var, bazen inişler çıkışlar.
Nilüfer’in kendine yeni bir yol aradığı ortada. Gitmesi gereken yol ise bence belli. "Karar Verdim" gibi şarkılarını çoğaltmalı. Alıştığımız Nilüfer o. Eğer dinledikçe albümdeki diğer Nilüferlere de alışırsam size bilgi veririm.
Bir gün ben de yersem
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın gazetecilerle yediği yemeğe çağrılmadım diye üzülüyordum ama yemek "izlenimlerini" okuyunca fazla bir şey kaçırmadığımı anladım.
Yemeğe katılan gazeteciler Başbakan’a sorular sormuşlar ama Başbakan yazmamak şartıyla yanıtla vermiş. Peki o zaman Başbakan niye gazetecilerle yemek yemiş? Gazeteciler kimin aracısı? Ya da Başbakan’ın değerli gazetecileri "değerlerini" nereden alıyorlar? Kendilerinden mi yoksa okuyucularından mı? Başbakan’ın bildiği, gazetecilerin bilebildiği ama okurların bilmemesi gereken ne olabilir?