Tepetaklak’ın güldürme temposu müthiş

Tiyatro İstanbul’da Gencay Gürün’ün sahneye koyduğu Tepetaklak’ı izledim. Tepetaklak bir vodvil.

Yanılgılara, yanlışlara, garipliklere dayanan bir komedi. Sıkı bir komedi ama... Çok gülüyorsunuz. Oyuncular da çok başarılı. Hürriyet

Çağdaş Türk tiyatrosunun cesuryüreği Gencay Gürün, Tepetaklak’ı geçen sene Paris’te izlemiş. Yazar Olivier Lejeune aynı zamanda başrolde oynuyormuş. Gürün hemen gerekli bağlantıları yapıp oyunu Türkçe’ye çevirmiş ve Türk tiyatroseverlere adeta armağan etmiş.

Oyunda Metin Serezli 12 yıllık sevgilisi ile hamile kaldığı için evlenmek zorunda kalan ünlü bir reklamcı. Ama başka sevgililer olduğu anlaşılınca ortalık ciddi şekilde tepetaklak oluyor.

Serezli’nin kardeşi rolünde Nilgün Belgün, sevgilisinin kardeşi rolünde de Volkan Severcan, olayın içine bodoslamadan dalınca oyundaki Tepetaklak konsepti tepetaklaklığı da aşıp resmen parande üstüne parande atmaya başlıyor.

Metin Serezli neredeyse iki buçuk saat süren oyun boyunca inanılmaz bir tempoda oynuyor. Onun mükemmel zamanlaması ve temposu Nilgün Belgün, Volkan Severcan’a ve sahnedeki diğer oyunculara da inanılmaz bir tempo kazandırıyor.

Nilgün Belgün çatlak kardeş Lucy rolünde harika iş çıkartırken söylediği rap bir şarkıyla izleyenleri gülmekten kırıp geçiriyor. İster misiniz kısa bir süre sonra Rocco reklamlarında Nilgün Belgün’ü görelim! Valla olur mu olur. Belgün ’Ufacık, tefecik’ diye bir başlıyor, söylediği raple değme rapçilere taş çıkarıyor.

Gazeteci rolündeki Ardun Kıral, İzmir Devlet Tiyatrosu sanatçısı. Çok başarılı bir komedi oyuncusu kazanıyoruz gibi geliyor bana. Tabii kendi isterse... Gözümüz üzerinde olacak.

Amerikan Başkanı’nı oynayan Levent Ulukut ise zaten yılların oyuncusu. Ona ne rol verirsen en iyisini yapmak için elinden geleni ardına koymuyor. Serezli’nin hamile eşini oynayan Şebnem Özinal ise rahat, göze batmayan oyunculuğu ile beni şaşırttı.

Tepetaklak’ta aksayan tek oyuncu Simge Selçuk. Oyunun uzunca bir bölümünü bikini ile oynasa da ‘çıplaklık’ onu kurtarmıyor. Sahnedeki duruşunu bir gözden geçirse iyi olur.

Tepetaklak’ta beni memnun eden nokta salonun tıka basa dolu oluşuydu. Bayramda bu kadar izleyiciyi toplayabildiği için Gencay Gürün’ü kutlamak istiyorum.

Gidelim mi? Kesinlikle... Hatta tiyatroya uzak duran birkaç arkadaşınızı da peşinize takın ki, tiyatroya bir hizmetiniz olsun. Bu oyunu gördükten sonra ‘Bu hafta bizi nereye götürüyorsun?’ diyen çok olacaktır.

Oyundaki reklamcı imajına gelince... Fransa’daki ‘cumhuriyetten’ beslenen bir tiyatro yazarından başka tür bir reklamcı imajı beklemek biraz abes olurdu. Neredeyse dünya üzerindeki en devletçi ülke sayılacak Fransa’dan çıkma bir yazar ‘Reklamcılar yalancıdır ‘ demesin de kim desin.

Reklamcı olmaya çalışan Volkan Severcan aracılığı ile oyunun içine Gencay Gürün tarafından yerleştirilmiş reklam metinleriyse oldukça komik. ’Ben reklamcı olmak istiyorum, bir reklam metni yazdım’ diye reklam ajanslarına başvuranların Tepetaklak’ı izlemelerinde fayda var. Tiyatro aynasında kendilerini görürlerse belki ne yapmaları gerektiği konusunda ders alabilirler!

Perihan Savaş vodvil oyuncusu

Bu hafta ikinci vodvil... İstanbul Şehir Tiyatroları, Üsküdar Müsahipzade Celal Salonu’ndan... Kim Kimi Kiminle... Yazarı ünlü İngiliz oyun yazarı Alan Ayckbourn. Karşımızda yine yanlışlıklar ve tuhaflıklara dayanan bir güldürü var. Ancak o kadar güldürdüğünü söyleyemeyeğim.

Oyunun konusu birbirini tanıyan çiftlerin arasındaki aldatma-aldatılma durumlarına dayanıyor. Perihan Savaş Nejat Birecik’i, Birecik’in iş arkadaşı genç Burak Davutoğlu ile aldatıyor. Burak Davutoğlu’nun eşi de duruma müdahale edince ortaya kocaman bir yanlışlıklar komedisi çıkıyor. Yönetmen Nedret Denizhan oyunun gerektirdiği paralel kurguyu sahneye çok iyi aktarmış. Bazı sahneye giriş çıkışlar sorunlu. İzleyicinin konsantrasyonunu ve anlamı bozuyor. Bunun dışında yönetimde bir sorun yok. Sorun oyuncularda... Oyuncular bir vodvilin gerektiği tempoda ve zamanlamada oynayamadıkları için oyun çoğu sahnede düşüyor.

Genç oyuncular Burak Davutoğlu ve Senan Kara bir vodvil için iki numara dar gelmişler. Hikmet Körmükçü ise çok iyi bir oyuncu ama Bora Seçkin’in yanında özellikle aldattığı sanılan kadın rolüne çok gitmemiş. Ve her nedense de çok demode bir kadın tipini çok da abartılı bir şekilde oynamayı seçmiş.

Bora Seçkin çok iyi vodvil oyuncusu. Nejat Birecik de istenen neyse yapmış. Perihan Savaş’ın bu kadar iyi bir tiyatro oyuncusu olduğunu bilmiyordum. Bazı sahnelerde ağır kalıyor ama yine de Nejat Birecik’in gözü dışarda eşini çok iyi yorumladığını söylemek mümkün.

Gidelim mi? Oyun daha tempolu oynanırsa, yanlışlıklardan doğan durumlarda espri zamanlamalarına daha dikkat edilirse neden olmasın. Şunu da söyleyeyim salon tıka basa doluydu. Genç ve çocuk sayısı da hatırı sayılır bir çoğunluktaydı. Gözlemim hepsinin keyifli anlar geçirdiği yolunda. Teknik açıdan söylediğim hatalar olsa da Kim Kimi Kiminle’den keyif alacakların sayısı almayacaklardan daha fazla olabilir.

Elizabethtown’da hayal kırıklığı

Bu filmin reklamlarını okuyunca gözümde çok mu büyüttüm ne... Filmde hiç istediğimi bulamadım. İyi başlayan ama ağır aksak giden, bazı sahnelerin Amerikan pop kültürden, akrabalık ilişkilerinden, gündelik ritüellerinden çok fazla etkilendiği sıradan bir film işte.

Orlando Bloom, sekiz yıldır bir firmada ayakkabı tasarımcısı olarak çalışıyor. Son tasarımda bir hata yapıyor ve firma 1 milyar dolar zarar ediyor. İntihar edecekken babasının öldüğünü öğreniyor. Hemen babasının öldüğü Elizabethtown’a gidiyor. Yolda ilginç kişilik Kirsten Dunst ile tanışıyor. Sonra kader ağlarını örüyor. Babası yakılıyor. Kirsten’le aşk mı değil mi ne olduğu bilinmeyen bir şey yaşanıyor.

Film boyunca ayakkabı niye tutulmadı bir türlü anlaşılamıyor. Sonra Orlando kendini yollara atıyor. Peşinden Kirsten onu buluyor ve ‘veciz’ sözcüklerle ona hayatta başarının anlamını anlatıyor.

Film birden bitiyor. ’Eeeee?’ diyorsunuz. ’Ne anlamalıyım şimdi bu öyküden.’ Eğer film sanatı bir ‘öykü anlatma’ sanatı ise bu filmin anlattığı şeyi anlatma biçiminden ben bir şey anlamadım. Tabii ki ne demek istediğini anladım da... Anlatma biçimi bana keyif vermedi. Hiç tatmin olmadım hiç.

Yalnız filmin sonunda, Susan Sarandon’un ölen kocası olmadan hayatın neye benzediğini tarif ettiği bölüme bayıldım.

CUMA İTİRAFI

şuursuzum_ben; Cinsiyet: Kadın; Yaş: 25; İl: İstanbul

‘Dün gece eski erkek arkadaşımla ve diğer arkadaşlarla buluştum. Beş yıldır bitmeyen ama bir arada da olmamıza imkan vermeyen bir aşkımız var. Yıllardır bana ilk kez, ‘Seni seviyorum, yıllardır çok hatalar yaptım’ dedi. İşin kötü yanı şu ki ben yeni evlendim. Eşim tam anlamıyla mükemmel bir insan ve ben onu dün gece aldattım! Daha önce de olmuştu ama evli değildik ve ne alakaysa hiç pişman olmamıştım. Şimdi çok pişmanım.’

Yorum: İtiraf com’dan itiraf seçerken ‘Uydurma’ hissi vermeyenleri seçmeye çok özen gösteriyorum. Yukardaki itiraf uydurma mı değil mi karar veremedim! Sizce? ‘Kocasının gerçekten mükemmel bir insan olduğunu’ düşünen bir kadın aldatır mı? Ya da evlenmeden önce aldatıp pişman olmayan kadın evlendikten sonra aldatınca niye pişman olur? Garip bir itiraf. Garip bir kadın. Garip erkek arkadaşı. Garip bir koca. Hepsi garip işte... Ne diyeyim...

CUMA TAKINTISI

Beşiktaş Çarşısı’ndaki ‘Beşiktaş Balık Lokantası’nı yeni keşfettim. Neredeyse otuz yıllık bir mekanmış ama ben yeni keşfettim ne yapayım. Küçük ama dostluk, arkadaşlık kokan bir ortam. Mezeler, salatalar da hoş. Benim size önerim Beşiktaş Balık Lokantası’na özel hamsi kapamayı mutlaka tatmanız. Kağıtta hamsi kebabı gibi bir şey ama lezzeti muhteşem, muhteşem. Takılacak kadar var. Takın...

CUMA LAKIRDISI

Bugün... Her zamanki patikadan değil de, yonca tarlalarıyla bezeli alçak tepeleri aşarak vardım eve. Yalnız kalmanın en iyi yöntemi meğer yolu uzatmakmış.’ (Sema Kaygusuz)
Yazarın Tüm Yazıları