BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan önüne gelene saldırıyor. Medyaya, yargıya, Cumhurbaşkanı’na, YÖK’e, eleştirenlere, yazara, çizere, Avrupa’ya, ABD’ye, Hristiyan dünyasına, bazen de askere...
(Ama daha sonra ’özür’ dilemek şartıyla). Türkiye bugüne kadar böylesine "sinirli" bir Başbakan görmemişti...
Nedeni ne olursa olsun... Kişisel yetersizlik ya da "Türkiye’yi ılımlı İslam devleti haline" getirme konusunda evdeki hesabın çarşıya uymaması... Bu kadar sinir fazla...
Danışmanları Başbakan’ı sokaktan uzak tutsunlar. Sokak tam gazla eleştirmeye başlarsa bu hoşgörüsüzlükle Başbakan çabuk yerle bir olur. Bakınız "Ananı da al git" örneği...
Bu arada TNS Piar’ın Mart 2006 "Liderlerin Form Grafiği" sonuçları geldi... Erdoğan’ın yaptıklarını onaylayanların oranı yüzde 36.1’den yüzde 37.6’ya çıkmış. Diğer liderler üç aşağı beş yukarı aynı... Erdoğan, elindeki araştırmalara bakarak kendinden emin bir şekilde "sinirlenmeye" devam ediyor. Ama hiç güvenmemeli... Sokakların aklı karışık... Nisanı bekleyelim...
Narsist reklam
ERSU’nun farklılaşmak için Nar Suyu’nu öne çıkarması güzel bir şey. Ersu ürününü tanımlamak için reklamlarında "O bir narsist" diyor. İlk bakışta bu slogan, başlık, konsept her neyse oldukça yaratıcı görünüyor. Ama gelin görün ki bize "üretim odaklı" olmayla "tüketim odaklı" olmanın inanılmaz ipuçlarını veriyor.
Şimdi düşünün bakalım "O bir narsist" ne demek. İyi, çok iyi belki de mükemmel nar suyu demek. Yani Ersu oturmuş en iyi Nar Suyu’nu üretmiş. Güzel.
Ersu "Narsistlere" deseydi ne anlaşılırdı? "Nar sevenler için, onların seveceği nar suyunu ürettik" anlaşılırdı. Ve nar sevenler ürünü, markayı kendilerine yakın bulurlar, daha fazla içselleştirirlerdi. "Ha o ha o ne fark eder diyorsunuz değil mi?" Çok şey fark eder. Bir anlasınız...
Ampulü Thomas Edison bulmamış mıydı
GARANTİ’nin son reklamını izlerken "Ampulü icat eden dünyanın en büyük şirketi GE...Türkiye’nin en beğenilen bankası Garanti’nin başarısına ortak oldu. Garanti’nin ışığı 60’ıncı yılında daha da güçlü daha da parlak" sözlerine kulak verdim ve aynen başlıktaki soruyu kendime sordum "Ampulü Thomas Edison bulmamış mıydı?"
Tabii ki Google moogle durumları... O anda öğrendim ki amcam (yani esas amcam değil Thomas amcam) GE’nin kurucu atası... Unutuyor insan işte... (Halbuki Robert Bosch’un Bosch’un atası olduğunu adım gibi biliyorum) Kabahat GE’de kardeşim. Yapaydı bu zamana kadar reklamını biz de Thomas Edison’u unutmazdık...
Peki GE denilen dünya devini (otomobilden ulaşıma, enerjiden medyaya milyarlarca dolar cirosu olan bir devi) sadece ampule indirgemek ne kadar doğru? Hazır ele geçmişken General Electric her yönüyle tanıtılamaz mıydı? Bir yandan GE’nin devliği ortaya çıkarılır, bir yandan da Garanti bu dev imajdan sebeplenmez miydi? Sebeplenirdi de esas mesaj gümbürtüye giderdi. Şu haliyle mesaj çok açık, basit, bilinenden beslenir halde... Garanti’nin her zamanki kalitesinde. Belki biraz tekrar izlenme değeri düşük... Ama burada amaç da "reklam beğenilirliği" değil zaten. Sadece bekçi bir ampulün peşinden gidip görev yerinden yarıldığı için işinden olabilir hepsi bu... GE’yi tanıtmak da GE’ye kalsın. Tebrikler...
Rinso’ya ne oluyor
RİNSO’nun son reklamını anlayan beri gelsin... Sanırım bir DJ’imiz, renkli tüller arasında dans ediyor. Sonra "Turanjınızı gördüm.Karnavala gidesim geldi. DJ’lik yapıyorum... Hayatı her renkte yaşa ya... Açıklı koyulular için" falan... Rinso neydi? Unilever’in Omo’nun altına konumlandırdığı daha ekonomik ürünü değil miydi? Niye artık Rinso reklamlarında "ekonomik" bir konumlandırma göremiyorum ben. Tamam reklam "ekonomik" olabilir ama bu konumu "ekonomik" yapmıyor ki... Bana şimdi "Efendim bekar, çava, ama ucuzu alan bir genç pazar bölümü var, oraya şeydelim demiştik" argümanı yapmayın... Bu reklam hiçbir şey demiyor.
Her reklamda Cem Yılmaz oynasa
YENİ bir reklam düşünme yöntemi geliştirdi. Bakalım beğenecek misiniz. Her reklamı Cem Yılmaz’lı düşünüyorum.
Yeni, yepisyeni Singer dikiş makinesi reklamını alalım. Reklamdaki adamı Cem Yılmaz olarak düşünün. Cem Yılmaz ve kadın işe gitmeye hazırlanıyor. O ne? Cem Yılmaz’ın düğmesi elinde... Kadın hemen ayakkabılıktan Singer’ini çıkarıyor ve anında düğmeyi dikiyor. Cem Yılmaz "Harikasın" diyor, kadın "Evet harikayım" diyor. Kadın dikiş makinesine yumuluyor, öpüyor. Hepimiz "ha ha hi hi" gülüyoruz. Reklam anımsama rekorları kırıyor. Bu arada hiçbirimiz bu devirde bir düğme dikecem diye ayakkabılığa süs diye dikiş makinesine kim koyar düşünmüyoruz.
Şimdi de akıllara zarar veren Kebanpen reklamı... Yaşar İpek yerine Cem Yılmaz arkadaşıyla birlikte sevgilisinin penceresi altında türkü çığırıyor: "PVC’ye ’tık’ dedi.Yarim çıktı ’Keban pendi bu’ dedi vay vay. Evler çok sıcaktır Kebanpenle vay vay. ’İnanmazsan gel yukarı’ bak dedi."
Cem Yılmaz’ı evin içinde görürüz. Türkü devam ediyor: "Penceresi kapısıyla kapısıyla Kebanpendir vay vay. Bu bir dünya markasıdır vay vay..."
Reklam bitiyor. Biz yine "ha ha hi ho"... Reklam ne dedi, Kebanpen nasıl dünya markası oldu anlamıyoruz ama reklamı çok beğeniyoruz, çok eğleniyoruz. Reklam anımsama rekorları kırıyor. Mutlu mesut reklam izlemeye devam ediyoruz.
Bu kez Cem Yılmaz boya reklamında çok kişilikli. Önce Egeli oluyor:
"Boya deyyiveriyorlar... Alıveriyyolar... Emme ya galite... Ya galite... Galiteden gastım Casati deyivereyim mi gali... Casati... Renkse renk, çeşitse çeşit Gasati..."
"Ustayla galitede anlaştık... Galite dedim de maksadım Gasati..."
Reklam bitiyor. Biz yerdeyiz. Çok gülüyoruz. Cem Yılmaz bir Egeli taklidi yapıyor harika, Karadenizli taklidi harika! Casati kime ne diyor, kimlerden geliyor, niye tip tip insanlar boya diyor boyacı diyor umurumuzda değil... "Kaliteli demekle kaliteli olunuyor mu" hiç umurumuzda değil.
Anlayacağınız Cem Yılmaz varsa ürünün ne dediği pek umurumuzda değil... Yalan mı? Hayal edin bakın Cem Yılmaz’ı koyunca her reklam pek güzel oluyor.
Çekirgelik
Diğerlerine hizmet edeceğini düşünmediğim hiçbir icadı mükemmelleştirmedim (Thomas Edison)