Hürriyet Pazar’da Ayşe Arman her zaman olduğu gibi Başbakan Tayyip Erdoğan’ın başdanışmanı Ömer Çelik’le çok hoş bir sohbet yapmıştı.
Aralarda bir yerde Ayşe Arman konuyu Başbakan’ın konuşmalarına getirmiş, Ömer Çelik de bu konuda şu yanıtı vermiş:
‘Tayyip Erdoğan’ın bir iletişim sihirbazı olduğunu düşünüyorum. Yasaklı olduğu ve akabinde partiyi kurmaya çalıştığı zamanlarda kendisine bazı meşhur iletişimciler, iletişim ve imaj danışmanlığı vermek istediler. Fikrimi sordu. Kendisine en büyük gücünün doğallığı olduğunu söyledim. Hatta iletişimcilerin onda eleştirdiği tarafların, halk nezdinde onu üstün kılan taraflar olduğunu... Yürüyüşünü eleştiriyorlardı, Kasımpaşalı gibi konuşuyor diyorlardı. Oysa onların eleştirdiği bu şeyler, halk nezdinde onun sahiciliğinin ifadesi olarak algılanıyordu..’
Ömer Çelik demek istiyor ki: İletişimciler Tayyip Erdoğan’ı yanıltacaklardı. Kasımpaşalı tavrından vazgeçireceklerdi, ben engelledim. Gerçekten garipsedim. Keşke engellemeseydin Ömer Çelik! Şu andaki alternatifsizlik ortamında Tayyip Erdoğan üstünlüğünün nedeni onun ‘kabadayı’ tavırlarıymış gibi görünebilir. Ama bu doğru değil! Bu tavırlar Erdoğan’a puan kazandırdığından daha çok puan kaybettiriyor. Türk halkı hiçbir zaman bir liderde kabadayı tavırları sevmedi ve de sevmeyecek. Tayyip Erdoğan’a verilen ‘ortak akıl’ desteği çekilmeye başlar başlamaz ne dediğim daha iyi anlaşılacak, hep birlikte göreceğiz..
Şoförler cemiyeti niye tescil eder?
Ehliyetim eskidi, değiştirmem gerekti. Eskişehir’de Trafik Tescil ve Denetleme Müdürlüğü’ne gitmem gerekiyormuş. Kalktım gittim. Denetleme Müdürlüğü, Şoförler Cemiyeti’nin yanındaki binadaymış. Yanlışlıkla Şoförler Cemiyeti’nin tescille uğraşan bölümüne çıkmışım. İkinci katta! Dört kişi kapının önünde bekleşiyor. Kapı kapalı. Ne sandalye var, ne bir şey. Hafif bir az gelişmişlik durumu söz konusu. Öğlen saat biri yirmi falan geçiyor. Kapının kolunu biraz zorladım. Baktım açılmıyor. Beklemeye başladım. Bir iki dakika sonra kapı açıldı. Gözleri uyumaktan kan çanağına dönmüş hırpani kılıklı görevli dışarı doğru ‘Niye kapıyı zorluyorsunuz, görmüyor musunuz saat bir buçukta açılıyor, oturun oturduğunuz yerde..’ şeklinde bas bas bağırmaya başladı. Ne olduğunu anlayamadan da kapıyı kapatıp gözden kayboldu.
Kapıdakiler ‘ezik’ bir şekilde kapının açılmasını bekleyedursunlar, ben yanlış yerde beklediğimin farkına varıp yan binaya geçtim. Trafik Denetleme’de tiril tiril maviler içinde bekleyen trafik polislerini görünce içim açıldı. Ortam da çok iyi düzenlenmişti. İnsanlara da ‘insan’ gibi muamele yapılıyordu. Böylece ilk defa bir özel kuruluşta insanlar horlanırken, devlet kurumunda aynı işler için insanlara değer verildiğini gördüm ve çok mutlu oldum. Tabii bu arada kafamdan tüm Türkiye’deki Şoförler Cemiyetleri ile ilgili bir takım sorular geçti: Niye bu cemiyetlere hálá ruhsat tescil yetkisi verilir? Niye Şoförler Cemiyetleri aracılığıyla insanların soyulmasına, insanlara eziyet edilmesine göz yumulur? Şunun şurasında sattıkları iki kağıt üç dosya. Bilgisayar çağında artık bu dosyalara, kağıtlara ne gerek var. Türkiye Şoförler Cemiyetleri’ni ve onlara sağlanan gelirleri yeniden sorgulama zamanı gelmedi mi?
Sanem Çelik ve İngilizce..
Radikal’de Şule Çizmeci, Kara Melek ve Aliye dizilerinin yıldızı Sanem Çelik’le sıkı bir röportaj yapmış. Çizmeci, Çelik’e sormuş: ‘Dil meselesini çözdünüz mü?’ Sanem Çelik de çok samimi yanıt vermiş: ‘Dünyanın en büyük fobisi haline geldi bu dil meselesi. 18 senedir İngilizce öğrenmeye çalışıyorum. Konservatuvardan mezun olup da İngilizceyi oradaki eğitimle çözmüş tek kişi gösteremezsiniz.’
Siz kaç yıldır İngilizceyi çözmeye uğraşıyorsunuz? Çevrenizde normal liseden çıkıp da İngilizceyi ‘My Name is Ali’den öteye taşıyabilmiş birini tanıyor musunuz? Peki biz bu İngilizce öğretmenlerine devlet olarak niye yıllardır para veriyoruz? Niye liselerde, ortaokullarda İngilizce öğretiyormuş gibi yapıyoruz? Niye? İlk ve ortaöğretimdeki İngilizce öğretememe sorunumuzu düşünün, Türkiye’nin daha pek çok şeyi okullarda öğretemediğinin sırrını keşfedersiniz. Aslında pek çok şeyi öğretemiyor, öğretiyormuşuz gibi yapıyoruz. Niye hiçbirimiz bundan rahatsız olmuyoruz?