RTÜK de, kanallar da hatalı..

‘Caner Kendini Baydı’ başlıklı yazımın sonunu, yine anımsarsanız, ‘kendini düzenleyemeyeni düzenlerler’ diye bitirmiştim.

Nitekim televizyon kanalları ‘gelin-kaynana-damat’ şeytan üçgeninde işi her zamanki gibi çığırından çıkartınca RTÜK’de Fatih Karaca eliyle okkalı bir ‘tehdit’ savurdu: Hizaya gelin yoksa getiririz! Böyle mi olmalıydı? Her iki taraf için de söylüyorum. Kanallar işin cılkını çıkarırken RTÜk’ten böyle bir uyarı geleceğini düşünmüyorlar mıydı? Gelin-kaynana- damat üçgenini doğal seyrinde vermeyi anlıyorum ama iş artık parayla yaratılmış mizansenler durumuna dönüşünce bunun savunulacak bir tarafı var mı?

RTÜK’ün yaptığı doğru mu? O da yanlış.. RTÜK kurulduğundan bu yana ‘Pazar ekonomisi modelini’ esas alan bir düzenleme tavrı güdüyor. Bir anda ‘izleyici kurbandır’ modeline geçmesi çok yanlış. Bu modele geçmesi için elinde ‘program etkileri’ ile ilgili çok sayıda bilimsel araştırma olması gerekir ki, İletişim Fakülteleri’nin bu konuda uyuduklarını, RTÜK’ün de ciddi etki araştırmaları yaptırmadığını biliyoruz. O halde böyle ortaya çıkıp ‘hizaya getiririm’ deyip, güç gösterisi yapmanın, tribünlere oynamanın bir gereği yok. Hatta yoktu.

RTÜK’ün yapacağı ‘uzlaştırıcı’ bir rol üstlenerek, kanal yöneticileriyle ‘gizli‘ bir toplantı yapmak, şikayet edilen programları enine boyuna tartışmak ve sözlü uyarıda bulunmaktı. RTÜK daha önce böyle davrandı, başarılı da oldu. Şimdi niye böyle bir sansürcü ‘ezerim’ tavrı? AKP hükümetine ‘selam’ çalıyor olmasın.. Hani RTÜK’ün yapısını değiştirecek olan bir yasa var ya.. Hani ‘biz görevimizi yapıyoruz bak.. bize dokunma gibilerden..’

Bu konuya gelecek hafta devam edeceğim. RTÜK’ün ‘seviye’ sorununu ‘baskıcı’ yöntemlerle çözemeyeceğini anlaması gerekiyor. İki sorun var. Biri rating ölçümü yapılan hane sayısında. Bu sayının mutlaka RTÜK’ün katkısıyla beş bine çıkması gerekiyor. İkinci sorun.. Haftaya.. Bekleyin..

Biz anlaşırız Mesut

Anımsarsanız geçen hafta televizyon eleştirmeni arkadaşlarımızı rating rakamlarını yüzdelik olarak değil mutlak olarak vermeleri gerektiği konusunda uyarmıştım. Sevgili Mesut Yar Sabah’taki köşesinde ‘Bir bakar mısınız hocam?’ deyip ‘Yüzde 1 mi yoksa 450 bin mi?’ başlıklı yazım üzerine yorumda bulunmuş. ‘Bana ne rakamlar, ne de yüzdeler anlamlı geliyor..Bana ratinge göre parayı ödeyen zihniyet anlamlı geliyor.. Ratinge göre para ödeme zihniyeti değişmedikçe hiçbirimizin demokrasi şansı yok..’ demeye getirmiş. Yani reklamverenin bir programın sadece ‘kafa sayan’ ratinglerine değil, niteliksel yönlerine de bakması gerektiğini ifade etmiş. Aynen ben de öyle söylüyorum Mesut! Benim dediğim de bu.. Eğer mutlak rakamları verirsek reklamveren oralarda da küçük de olsa bir ‘insan yığını’ olduğunu anlayacak ve daha sonra niteliksel olarak bu ‘küçük yığını’ çözümlemeye çaba gösterecektir. Yüzdelik verdiğimizde iyice işi zorlaştırıyoruz. Derdimiz aynı anlayacağın. Biz anlaşırız sen merak etme..

Garipsedim..

Ünlü Terzi Yıldırım Mayruk yetmedi, yamağı Barbaros Şansal’ı bile kısa sürede ünlü yaptık. Hem de ‘Aşk’ üzerine sözleriyle.. Söyler misiniz ne adına? Kim bu Barbaros Şansal.. Bugüne kadar konuşmaktan başka ne yapmış. Bazen kantarın topuzuyla fazla oynuyoruz..

Kutlarım..

Müşfik Kenter’i, son oyununa sadece dört sıra izleyici toplayabildiği için kutlarım. Yılmaz Erdoğan’ın son oyununa geçen hafta ikinci defa gittim. İğne atsan yere düşmüyordu. Üstelik 15 gün sonraya bile bilet yoktu. Neden acaba? Müşfik Kenter yakınacağına neyi nasıl tanıttığına iyi bakmalı..

Baydı..

Bir İstanbul Masalı başladığı hafta bu dizinin Asmalı Konağın yerini alacağını ilan etmiştim. Bu öngörüm gerçekleşti. Şimdi de Bir İstanbul Masalı’nın sonunun geldiğini ilan ediyorum. Dizi tıkandı. Yaklaşık dört haftadır Bir İstanbul Masalı baya baya ilerliyor. Selim’le Esma bir ileri iki geri, çıkmaz üstüne çıkmaz yaşıyorlar. Ortada da doğru dürüst bir gerilim falan yok. Nitekim geçtiğimiz pazartesi de durup dururken, son bölüm tekrar yayınlandı. ‘Son bölümü kaçıranlara fırsatmış’..Yalandan kim ölmüş..
Yazarın Tüm Yazıları