Halkla ilişkiler, yaşadığımız bilgi (belki de bilgisizlik) toplumunda çok önemli bir işleve sahip. Amerika'daki halkla ilişkilerci sayısını biliyor musunuz? İki bin şirkette tam iki yüz bin kişi çalışıyor.
Türkiye'de ise yaklaşık yüz elli şirket, iki bine yakın halkla ilişkilerci olduğunu tahmin ediyorum. Kendine halkla ilişkilerci adını layık gören, aslında organizasyon işleriyle uğraşan şirketler dahil.
Eğer halkla ilişkilerciler olmasaydı birçok ülkedeki gibi Türkiye'de de birçok haber medyada yer alamazdı. Abartmıyorum. Bugün Türkiye'de bile bazı halkla ilişkiler şirketleri neredeyse bazı konularda medyadan daha iyi haber kaynaklarına sahip.
Ekonomi sayfaları halkla ilişkiler şirketlerinden gelen bültenlere dayalı haberlerle dolu. Basın bültenleri olmasa bugün birçok gazetenin seyahat, eğlence, yiyecek-içecek, keyif sayfaları boş kalır.
Buna karşılık medyanın da çok önemli bir silahı var tabii ki. Okuyucu, izleyici, dinleyici... Şirketlerin gereksinim duyduğu hedef kitleler anlayacağınız.
Bu nedenlerle sadece Türkiye'de değil, her ülkede halkla ilişkilerci ve gazeteci arasındaki ilişki ‘‘olamam ki, olamam ben, senle de sensiz de’’ ilişkisidir. Bunun yanında ilişki doğası gereği bazen gerildikçe gerilir. Neden?
Çünkü gün gelir gazeteci, mesleğini sürekli kantite (daha fazla haber) ve kalite (hep lehte haber) diye algılayan halkla ilişkilercilerden rahatsız olur. Gün gelir halkla ilişkilerci, gazetecinin müşterisine zarar veren haberlerinden huzursuzluk duyar ve ilişkiler gerildikçe gerilir.
İşte ben haftalardır gazetecilerin halkla ilişkilerciler adı altındaki çeşitli uygulamalar nedeniyle gerildiklerini ve sonunda kabağın halkla ilişkilercilerin başında patlayacağını anlatmaya çalışıyorum.
Bana göre de bunun en büyük sorumlusu doğru dürüst örgütlenemeyen, gençlerin enerjisinden yararlanamayan kağıttan kaplan halkla ilişkiler dernekleri: Uluslararası Halkla İlişkiler Derneği (IPRA) Türkiye Şubesi, Halkla İlişkiler Derneği (HİD), Halkla İlişkiler Danışmanları Derneği (HDD), Uluslararası Halkla İlişkiler Danışmanları Derneği (PRCI).
Sağdan say yüz, soldan say yüz elli şirket. Paylaşılamayan dört dernek. Tam Türk işi. ‘‘Bir baş ol da istersen soğan başı ol’’ durumu yani. Oysa başka dernekler olsa bile HİD'in öne çıkması ve özdenetimi sağlayıcı otorite olması lazım. Ama nerdeee... Sayelerinde kim halkla ilişkilerci, kim değil belli değil...
Neyse işte tam ben bunlara değinirken, halkla ilişkilercilerden de mektuplar gelmeye başladı. Bazı mektupları adlı adınca yayınladım. Bazıları ismini açıklamamı istemedi, isimsiz yayınladım. Bazıları doğal olarak çok yakın çalıştıkları ekonomi muhabirlerine yüklenip ‘‘Aslında konuşması gereken onlar, üç maymunu oynamasınlar’’ deyince haklı olarak geçen hafta cuma günü Ekonomi Muhabirleri Derneği bir açıklama yaptı.
NOT: Haftaya Plan Halkla İlişkiler’in sahibi İpet Altınay’ın mektubunu yayımlayacağız.
Özetle ekonomi muhabirleri diyorlar ki: ‘‘...her ne hikmetse haftalardır süren bu tartışmanın sonucunda günah keçisi olarak, ekonomi muhabirleri seçiliyor. Her zaman olduğu gibi, isim, zaman ve yer verilmeden bazı ekonomi muhabirlerinin davranışlarından örnekler veriliyor. Üstelik bu yapılırken, bireysel bazı olayları meslek gruplarına mal etmek gibi yanlış bir anlayış sergileniyor...
...Sürekli birileri ortaya çıkıyor, kahramanlarının isimlerinin anılmadığı bazı etik dışı olaylardan söz ediyor. Hatta bazen olaylar bile anlatılmadan cümleler ‘gazeteciler, ekonomi muhabirleri' diye de genelleştirilerek uygunsuz davranışlardan söz ediliyor ve bütün meslek grupları şaibe altında bırakılıyor.
Elbette ekonomi muhabirleri içinde de hatalı davranış sergileyenler olabilir. Bilinmeli ki, bu gibi davranışlar halkla ilişkiler şirketlerinden, reklamcılardan çok daha fazla bizi rahatsız eder. Kimsenin kendi zihniyetini değiştirmeden ahlak zabıtası kesilmeye hakkı yok. Eğer etik dışı davranışlara karşı bir mücadeleden söz ediliyorsa, bizim önerimiz doğru şekilde doğru adrese gitmektir.
Ekonomi muhabirleri bu konuda hiçbir zaman bazılarının iddia ettiği gibi, üç maymunu oynamamıştır. Ekonomi muhabirleri bir dernek çatısı altında örgütlenmiş ve etik değerleri ilk olarak ortaya koyan meslek gruplarından biridir... Meslek grubumuza ilişkin olarak elinde belgesi olan varsa bunları dedikodu malzemesi yapmak yerine, derneğimize başvursun. Başvuru halinde derneğimiz bu konuyu titizlikle inceler ve gereğini yapar.
Sürekli birilerini suçlayarak ve karalayarak bir yere varılamayacağı da ortadadır. Ekonomi muhabirlerine yönelik bu türdeki davranışları kınıyoruz.’’
Leb-i Derya’da aşkınızı tazeleyin!
İstiklal Caddesi'nde Tünel'e yaklaşırken Kumbaracı Yokuşu'ndan aşağı sallanın. Yokuşun ortalarında sağda eski püskü bir bina göreceksiniz. Kapıda da eski püskü Leb-i Derya tabelası. Aldanmayın içeri girin, birinci kata çıkın. Üç kişilik küçük bir asansör sizi karşılayacak, yine aldanmayın. Çatı katına çıkın.
Tam çıkamıyorsunuz aslında. En üst düğmeye basın. Sonra bir kat yukarı merdivenle çıkın. Inınının!.. Derya karşınızda! Deniz ayaklarınızın altında. Yok böyle bir manzara. Leb-i Derya'yı Galatasaray voleybol takımından emekli (!) iki bayan açmış. Önce Amerika'ya falan gitmişler, sonra iç mimari falan okumuşlar, sonra gelip bin bir bürokratik engeli yenip bir yıl önce Leb-i Derya'yı dekore etmişler.
İyi de yapmışlar. Çok sıcak bir ortam. Yemekler değişik. Et var, tavuk var, salata var, makarna var. Değişik ama... Lezzetli. Fiyatlar makul. Çok da kalabalık. Bu hafta sonu şiddetle öneririm. Rezervasyon yaptırmanız şart. Yer bulamazsınız yoksa. Erken gidin güneşin batışını izlemeyin, aşkınızı, sevginizi tazeleyin. Aradığınızda kaptan köşkü deyin. Oradan manzara süper değil adeta kurşunsuz. (212) 293 49 89.
İKİNCİ HAFTA
Sayın Erkan Mumcu, kazılara ne kadar harcanıyor?
Geçen hafta, Turizm ve Kültür Bakanlığı Basın ve Halkla İlişkiler Müşaviri Şükrü Demiryürek'i aradım. 2003 yılında devlet bütçesinden ve döner sermaye işletmesinden (DÖSİM) sürmekte olan her bir kazı için ne kadar para ayrılıyor öğrenmek istedim. Atla deve değil yani. İki hafta oldu ses yok. Artık günah bizden gitti. Bir de dönüp Bakan Erkan Mumcu'dan aynı bilgiyi isteyelim. Bakalım Sayın Bakan bakanlığına ne kadar hakim. Sayın Mumcu bu bilgi devlet sırrı mı? Eğer değilse sorun ne? Eğer bugün Kültür Bakanlığı tarafına bakıyorsanız yanıt verir misiniz lütfen?
Cuma Takıntısı
Bilmiyorum Punk-Rock
sever misiniz? Ben seveceğimi tahmin etmiyorum ama bu kızın
sesi hoşuma gitti. Bazı şarkılar hakikaten Punk ama uyarayım. Durun! Albümün ismini yazmayı unuttuk. EvaneScence'den Fallen albümü. ‘‘Bring Me To Life’’a
özellikle dikkat. Övdükleri
kadar varmış...
Cuma LAKIRDISI
Üç gazeteden yüz binlerce süngüden korktuğumdan daha fazla korkuyorum.