Ferzan Özpetek'in Karşı Pencere'si sürükleyici, etkileyici ve düşündürücü bir film.
Davide'nin 1943'te Roma'da olanları bir iki cümleyle özetleyip 'kreşendo' yaptığı noktaya kadar bir iki küçük oyunculuk hatası dışında eleştirim yoktu ama o noktadan sonra söyleyecek bir sözüm oldu.
Film 1943 yılında Roma'da bir fırında, iki çalışanın ekmek üretirken görüntüleriyle başlıyor. Kısa süreli bir boğuşmadan sonra genç olan diğerini öldürüyor ve kaçıyor. O kaçadursun biz bir İtalyan işçi ailesinin günlük yaşamıyla yüzleşmek için bugüne geliyoruz.
Giovanna ve Filippo 15 yıldır evliler, iki küçük çocukları var. Giovanna bir piliç kesimhanesinde, Filippo ise benzinle ilgili bir tesiste çalışıyor. Onları tanıdığımız noktada, onlar da hafızasını kaybetmiş oldukça yaşlı birini bulup (Davide) evlerine götürüyorlar.
Daha sonra kader ağlarını örüyor. Daha doğrusu biz beynimizde, örülmüş ağları bir araya getirip yeniden ağ örmeye çalışıyoruz. Özpetek'in başarısı da burada. Filmde hiçbir şeyi izleyicisine 'armut piş ağzıma düş' diye vermiyor. Film bittikten sonra bile filmde ne olmuş olabileceğini tartışıyorsunuz. Ben böyle filmler seviyorum zaten. Bu tür filmlere taktığım isim de şu: Düşünce Ayartıcı Film!
Film ilerliyor, Davide kim olduğunu anımsamaya çalışıyor, bazı geri dönüşlerden pastacı olduğunu ve baştaki kaçan fırıncı ile ilgisi olduğunu anlıyoruz. Bu arada Giovanna hayallerine ulaşamamanın, istediği işte çalışamamanın, 'kaybeden durumdaki' bir kocayla birlikte olmanın verdiği iç sıkıntıları ile mutluluğu karşı penceredeki genç bankacı Lorenzo'ya yönelmekte buluyor.
Lorenzo filmin en plastik kişisi. Bir ihtimal Özpetek bu karakteri 'kapitalist yapaylığı' versin diye böyle plastikleştirmiş olabilir ama Raoul Bova'nın da biraz bu yapaylığa varoluşu ile katkı yapması gerekirdi diye düşünüyorum.
Giovanna bir yandan Karşı Pencere fantezilerine devam ederken, diğer yandan aileye katkı olsun diye evde pasta yapıp bir bara satıyor. Davide ile yakınlığı sağlayan ortak payda da bulunmuş oluyor: Pasta yapımı. Davide- Giovanna yakınlaşması ile Davide'nin Yahudi olduğunu ve Simone adındaki sevgilisinin peşinde olduğunu, Simone'nin de erkek olduğunu anlayınca öyküde çözülme başlıyor.
Karşı Pencere'nin en çarpıcı sahnelerinden biri Giovanna'nin Lorenzo'nun evinden kendi penceresini 'Karşı Pencere' olarak algıladığı an. Bu an bize ister istemez 'komşunun tavuğu' atasözünü anımsatıyor. İkinci çarpıcı sahne, işini bırakacağını söyleyen Giovanna karşısında ezilmişliği yaşayan Filippo'nun ağladığı sahne. Bence Filippo, Lorenzo'ya göre bin kat daha sevimli, çekici ve yakışıklı. Ama gelin görün ki uzun süren birliktelikler, parasızlık, hayal kırıklıkları tüm güzellikleri aşındırıyor işte. İtalyan işçi sınıfının gerçeği de bu. Yoksa bu evrensel bir gerçek mi?
Ve gelelim beni Özpetek sineması ile ilgili düşündüren vurucu noktaya... Davide'nin, 1943'te ölümüne sevdiği Simone'yi ölüme terk edip, eşcinselliğini hor gören çok sayıda insanın hayatını kurtarmayı seçtiğini söylemesi, kaba bir cinsel tercih onaylatması değil mi? Derdim mesajda değil kabalıkta. Gösterdim, yetmedi bir de bağırtayım. Dert sadece bu mu?
Kusura bakmayın, vizyonda olan bir filmi haddinden fazla anlattım. Dediğim gibi bu tür filmler düşüncelerimi tetikliyor. Kendimi tutamıyorum. Anımsarsanız bir de Almodovar'ın 'Konuş Onunla'sında kendimi tutamamıştım. Zaten Özpetek'le Almodovar'ı hafiften benzetiyorum. Sakın kaçırmayın, sıkı film.
Spagetti Meksikan
Robert Rodriguez resmen canımıza yetti. El Mariachi ve Desperado kuş kondurmuştu. Şimdi de başımıza Bir Zamanlar Meksika'da çıktı. Rodriguez'in bir taklitçi olduğu filmin adından bile belli. Diğer filmlerde olduğu gibi Bir Zamanlar Meksika'da da spagetti western filmlerinden alınmış bir sürü klişe var. Zaten filmin yönetmeni de bunu inkar etmiyor, diyor ki: 'Üçlemem iyi, kötü, çirkin olacak!' Biraz zor. Filmin Latin müziklerini kaldırın, yerine spagetti western müzikleri koyun, ortaya çok kötü bir spagetti western taklidi çıkıyor. Antonio Banderas'ın karakter atmaları, Salma Hayek'in eğreti duran rolü, Johnny Depp'in anlamsız CIA ajanlığı ve diğer ünlüler Rodriugez'in son filmini kült film yapmaya yetmiyor (yani yetmeyecek). Neye yetiyor? Eğer aksiyon filmlerinden, Latin müziğinden ve Meksika atmosferinden hoşlanıyorsanız bir iki saatlik bir 'eğlencelik' yaşamaya yetiyor. Sinemanın içine düşenler için bu film çekirdek niyetine gelir, gençlerin zevk alması için ölüm, seks, işkence, patlama, havaya uçma her şey var. Ama biraz fazlasıyla... Zaten ABD'li film reytingcileri bu filmi 17 yaşın altına itinayla izlettirin diyor. Bizim gençler televizyondan kaşarlanmış oldukları için siz ABD'li reytingcileri takmayın.
Kolej Cafe kimlik sormalı
Bir yıldır Ortaköy'deki Princess Otel'in içinde bulunan Rock House'a uğramıyordum. Uğradım, Rock House falan kalmamış, oraya Hayal Kahvesi gelmiş. Bana Günaydııın! Hoş da olmuş. Kocaman bir mekan. İçerde de keyifli bir İtalyan lokantası var, La Dolce Vita Pizzeria. Yine aynı kata bir de Kolej Cafe diye değişik konseptte bir cafe açılmış. Daha çok üniversite öğrencilerinin hedeflendiği belli. Okumak isteyenler için dergi köşesi, oyun oynamak isteyenler için Tabu, Scrabble gibi oyunların bulunduğu bir köşe var. Maç izlemek isteyenler unutulur mu hiç? Kolej Cafe dev ekranlarla işi çözmüş. Kolej'de içki servisi de var. Buraya kadar her şey normal. Sorun buraya girenlerin yaşlarında. İki hafta üst üste gittim, ikisinde de içki içen yaşı küçük (büyük olasılıkla lise öğrencileri) gördüm. Yaşlarını tahmin edemedim ama Kolej çalışanlarının da tahmin edebildiğini sanmıyorum. Türkiye'de 18 yaşın altına içki servisi yasak. Bana sorarsanız bu yaş sınırı 21 olmalı. 21 yaşın altı, bırakın içkili yerlere girmeyi, içki dahi alamamalı. Türkiye'de 18 yaş kuralına uyulsa ona da razıyız. Siz hiç kimlik kontrolü yapan bir içkili mekan gördünüz mü? Oysa yaşından şüphe duyulan herkese kimlik sorulmalı. Ya da içki servisi kaldırılmalı. Kolej'in bir de hedef kitlesi kolej öğrencileri, iki kere aynı şeyi yapmalı. Polislik yaptığımı falan sanmayın. Gençleri sigaradan, içkiden, uyuşturucudan korumak zorundayız. Uygun yaştan sonra ne yaparlarsa yapsınlar, kim ne karışır! Kurallara uymazsak, uymayanları uyarmazsak bu toplumun hali nice olur.
Cuma Takıntısı
Ortaköy Princess'in içindeki İtalyan lokantası, La Dolce Vita Pizzeria. Pizzalar, pastalar gayet lezzetli. Bu hafta sonu böyle bir değişiklik öneririm. Arkadaşlarla gidilir, sonra bir güzel eğlenilir! Daha ne istiyonuz?
Cuma LAKIRDISI
Zamanını kötü kullananların şikayet ettikleri ilk şey zamanın kısa olduğudur (Jean De La Bruyere)