Bu nasıl iştir anlamadım. Nurgül Yeşilçay, Cem Özer’le evlenmeden önce eleştirilere karşı doğru bir sanatçı tavrı gösteriyordu. Özer’le evlendi, her türlü sanatçı tavrından vazgeçti, eleştirişlere yanıt vermek için ortalıklara döküldü.
Onu da bırakın, Özer kendi oyunculuğunu, işini bırakıp karısına yapılan eleştirilere yanıt verebilmek için ortalara döküldü.
Böyle, ‘Bize saldırıyorlar, hepsini püskürtelim’ tavrı içinde ortalarda birlikte görünmeye devam ederlerse herkes onları Lorell ve Hardy gibi ikili sanacak, olan da henüz oyunculuk kariyerinde basamakları çıkmakta olan Nurgül Yeşilçay’a olacak.
Peki Cem Özer niye böyle davranıyor olabilir?
Daha olgun bir oyuncu olarak ‘eleştiri’ kurumuna karşı soğukkanlı bir ‘duruş’ sergilenmesi gerektiğini bugüne kadar öğrenememiş mi?
Birlikte bu kadar anılmalarının Yeşilçay’ın ‘ününe’ zarar vereceğini bilmiyor mu?
Bilemiyoruz.
Bildiğimiz Cem Özer’in Nurgül Yeşilçay’la birlikte ‘ikili’ olarak anılmasının, Cem Özer’in işine daha fazla yaradığı.
Bir dönemin yıldızı iken birçok alana ‘nüfuz’ etmeye çalıştığı için, kendi yıldızını söndüren Cem Özer’in, Nurgül Yeşilçay’ın popülerliğine yaslanarak, yeniden popülerliği yakalamak istemesinden daha doğal ne olabilir? Gerçekten Yeşilçay’ın oyunculuk kariyerini, geleceğini düşünen biri, kalkıp onunla ‘ikili’ olarak anılacak davranışlar içine girer mi?
Nurgül Yeşilçay’a da ne diyeyim?
Cumartesi gecesi Okan Bayülgen’in Televizyon Makinası’nda sözünü ettiğim ‘ikili’ kurmaca içinde, ne kadar ‘etkisiz bir eleman’ olduğunu hep birlikte gördük.
Etkili olanın da ne yapmak istediği ortada.
Not: Ahmet Hakan, cumartesi gecesi Televizyon Makinası’nı izlemiş. Pazartesi günü bu programa katılan Cem Özer’in yaptığı esprilerle ‘feci demode’ kaldığını yazdı. Bakalım bu yorumundan sonra Özer-Yeşilçay ikilisi, Ahmet Hakan’ı ne düşkünlüğü ile suçlayacak?
Hakemlerin adaleti yok
Futbol Federasyonu Merkez Hakem Kurulu Başkanı Ufuk Özerten’in haftalık olağan basın toplantısını geçen hafta özetlemiştim.
‘Özerten ‘Hakemlerimiz kötü, yüreksiz ve kapasitesiz’ demiyor mu? ‘Elimizdeki mal bu, yapacak bir şey yok’ demeye getirmiyor mu?’ demiştim.
Özertem yazım üzerine aradı ve ‘Konuşmamda sadece hakem camiasını hedef aldım. Medyadan ve baskılardan etkilenmemeleri gerektiğini kamuoyu önünde söyleyerek yüreklendirmek istedim ve başarılı oldum. Hakem arkadaşlarımdan çok iyi tepkiler aldım’ dedi.
Özertem, bomba gibi bir de açıklama yaptı:
‘Fenerbahçe-Konyaspor maçında FB’nin attığı gol öncesinde faul olduğunu ama üzerlerinde baskı hisseden hakemlerin golü verdiklerini açıklamıştım. Maçın hakemlerinin yüzüne de aynı şeyi söyledim, onlar da beni onayladılar.’
Bomba gibi açıklama değil mi?
Merkez Hakem Kurulu Başkanı Konyaspor-Fenerbahçe maçında hakemlerin baskı altında kalarak doğru karar vermediklerini kabul ettiklerini açıklıyor. Hatta Özertem daha da ileri giderek Fenerbahçe, Galatasaray ya da Beşiktaş’la bir Anadolu takımı maç yaptığında hakemlerin kendilerini psikolojik baskı altında hissederek pozisyonları büyük takımların lehine yorumladıklarını söylüyor..
Konuşan sıradan biri, bir maç yorumcusu ya da spor yazarı olsa diyeceğim ki subjektif bir görüş! Ama açıklamayı yapan Merkez Hakem Kurulu Başkanı...
MHK Başkanı’nın üzerlerine böyle konuştuğu bir hakem cemaatinin adaletine nasıl güveneceğiz? Üç büyüklerin Anadolu takımları ile yaptıkları maçlarda her pozisyonda hakemlere ana avrat düz gidilmesinin, küfür de yetmeyince şiddete başvurulmasının önüne nasıl geçeceğiz?
Özerten’e ‘Niye hakemlere psikolojik destek vermiyorsunuz?’ diye sordum. ‘Veriyoruz’ dedi.
MHK hakemlere psikolojik destek konusunda Acar Baltaş’tan destek alıyormuş. Hakemlerin psikolojik destek almış halleri bu ise, almasalar ne halde maç yönetecekler acaba? Dakika 10, altı kırmızı kart..
Üç büyükler hep galip.
Madem hakemler böyle maç yönetecekler, üç büyükler kendi aralarında bir çok süper bir lig düzenlesinler, Anadolu takımlarını da boş yere yormasınlar olsun, bitsin.
Televizyon Bayülgen’in babasının malı değil..
Okan Bayülgen, cumartesi gecesi Hakkı Devrim, Cem Özer ve Nurgül Yeşilçay’ı bir masa başında toplamış, ‘Eee Ali Atıf Bir’i ne yapacaksınız’ diye olumsuz konuşmaları için çanak tutuyor.
Cem Özer, ‘Otomobil düşkünü demek, oto hırsızı mı demek? Niye alınıyor ki?’ gibi düşüşe geçtiği dönemlerdeki çıkışlarını anımsatan, özlü ve güzel bir söz söylüyor, Bayülgen’den çıt yok!
Metin Arolat ‘Kız düşkünü’nden ben kötü bir şey algılıyorum’ diyor. Bayülgen’den çıt yok.
Hakkı Devrim ‘Hep beni rahatsız eden adamlardan söz ediyorsunuz’ gibi kendine, beyefendiliğine yakışmayan bir söz sarfediyor, Bayülgen’den çıt yok.
Bu mu Bayülgen’in televizyonculuk anlayışı?
Ertuğrul Özkök’ün, kendi kişisel hesaplarını köşelerinde kesmeye çalışan yazarlara yönelik olarak yazdığı ve gazetecilik tarihine hediye ettiği bir cümleden esinlenerek soruyorum:
Bayülgen’in TV’de kullandığı süre, babasının malı mı?