Okul'u beğenmek için 15-17 yaşları arasında olmak ya da sıradan, sinemadan çok fazla anlamayan bir sinema izleyicisi olmak gerekiyor.
Bunun dışında Okul'a övgü dolu sözler sarf edenler varsa sinemadan da, senaryodan da, kurgudan da anlamıyor. 20 yıl sonra Okul, Show TV'de oynasa, 20 yıl öncenin filmleri bugün nasıl gülerek izleniyorsa aynı öyle izlenir. Sadece güzel ışık, görüntü ya da ses efektleri bir filmi 'eski Türk filmi olmaktan' kurtarmıyor.
Okul, gençleri merkeze alan kült haline gelmiş Amerikan korku filminden esinlenmiş. Bazı sahneleri birebir taklit etmeye çalışmışlar ama ellerine yüzlerine bulaştırmışlar. Bakmışlar ortaya çıkan korku değil komedi filmi, bu kez çakılmasın diye filmin espri dozunu artırıp ortaya bir korku-komedi ucubesi çıkarmışlar. Düşünün, filmin sonunda Okul'un bekçisi Selo 'Madem herkes gitti ben de gideyim' diyor, gidiyor. Nereye, niye gittiği belli değil. Bekçiye ne gerek vardı ki bu filmde bir 'malafat' demek için mi? Ya Hobbit kılıklı iki öğrenci? Sadece porno sahnesi için mi filme monte edilmişlerdi. Sonra nereye gittiler? Ali Sunal'ın, öğrenciler düşük not alsın diye sınav kağıtlarında değişiklik yapma öyküsü eğreti duruyor. Olmasa olmaz mıydı?
Okul'un tek başarısı üniversiteye hazırlanan gençliği Türk sinemasına taşıması, onların hayatından birtakım kesitleri filmin içine başarıyla yerleştirmesi. Filmin tek keyif veren yanı bu yani. Keşke bu 'yan' filmin özünü oluştursaydı da biz de Okul'u avuçlarımız patlayana kadar alkışlasaydık. Alkışladığımız biri var ama, Ahmet Mümtaz Taylan. İnşaat'tan sonra burada da Müdür rolünde harikalar yaratmış.
Küfür konusuna gelince; Türkiye'de bir film reyting sistemi olur da, sen de istediğin kadar küfür kullanıp hak ettiğin reytingle gösterime girersin. Böyle bir reyting sistemi yokken gençler arasında küfürü bu kadar meşrulaştırmak sorumsuzluğun daniskası. Gidelim mi? Ben sorumluluk alamam. Karar sizin.
Dalyan'da Hasan-Cevat savaşı başlıyor gibi
İzmir'e, Çeşme'ye gidince insanın aklı Ege'de kalıyor. İnsan hemen 'Acaba emekliliğimi burada mı geçirsem' hesapları yapmaya başlıyor. Hele de Dalyan'da balık yemişse. Dalyan'daki balık lokantası sayısı 22'ye ulaşmış biliyor musunuz? İlk balık lokantasını 1970'li yılların ortalarında Cevat açmış, sonra yavaş yavaş yana genişlemeye başlamış. Onu görenler de daha sonra birer ikişer balık lokantası işine girmişler.
İlk durağımız Hasan'ın Yeri ama yer bulamıyoruz. Cevat'ın yeri Dalyan Restoran'a geçiyoruz. Cevat her zamanki gibi işinin başında. 'Bu böyle gitmez, Dalyan'da yakında en fazla beş lokanta kalır' diyor. Haklı galiba, bazı lokantalar sinek yakalamak için ağ atma mertebesine ulaşmış görünüyorlar. Cevat, orta kalabalıkta. Ege yeşillikleri, kalamar, kolum kadar havyarlı dil balığı derken gece sakız likörü ile bitiyor. Hesap adam başı yaklaşık 35-40 milyon. Dil balığının tam mevsimi ama biraz pahalı: Kilosu 50 milyon lira. (0-232-724 70 45).
Sonraki gecelerden birinde durak, Balıkçı Hasan. Balıkçı Hasan İstanbul'a yeni yer açmış, tekkeyi oğlu Toray bekliyor. Toray, canayakın, ilgili, müşteriye pervane. Yine mönümüz aynı. Ege yeşillikleri, kalamar, dil balığı. Ben Hasan'ı daha fazla beğeniyorum. Hem daha uçta ve önü açık, hem yemekler daha lezzetli, hem mekan daha otantik. Dil balığının kilosu yine aynı: 50 milyon lira. Yine gece sakız likörü ile bitiyor. Likörün kaynağı Yunanistan. Hasan'ın likörü de mi daha lezzetli ne! (0-232-724 02 02)
Toray'ın söylediğine göre 'Cevat hemen yandaki iki katlı binayı almış, Hasan'a komşu geliyormuş!'. Toray 'Böyle bir şey etik mi?' diye bize sordu. Kesin bir şey diyemedik. Anladığımız, Dalyan'ın bu yaz şenleneceği. Bakalım savaşı kahraman bakkal mı yoksa süpermarket mi kazanacak?
Ağrılara shiatsu parmak masajı
Geçen hafta kaldığımız yerden devam edelim. Hani Ömerler Sinanlar falan vardı, Çeşme- Sheraton'daydık, 'işkembe, işkembe' şeklinde sayıklaya sayıklaya yeni yıla girmiştik.
Yazdıklarıma şöyle bir baktım. Thermalife Center'ı unutmuşum. Oysa Çeşme-Sheraton'u Çeşme Sheraton yapan Spa'sı. Buradaki sıcak havuzun suyu doğal termal su. Böyle hafif kahverengi bir su işte. Gir içine, gevşe. Sonra çık masaj seç. Ya da cilt bakımı, çamur bakımı bir şeyler yaptır. Seçenek bol, boşta kalmak zor.
'Ayy... Şimdi in soyun çık giyin' derdine de düşmeyin beyaz bornoz ve şipidik terliklerle otelin içinde püfür püfür dolaşmak serbest. Arasıra girişteki lobi-bar'da üzerinde bornozu, elinde çayı, kahvesiyle 'Ayın güzeli Mualla şeklinde' uzananları da görmek mümkün! Kimsenin frikik falan verdiği yok ama. Boş yere heyecanlanmayın.
Shiatsu masajı önerilir. Japon dilinde 'parmak basıncı' demekmiş. Bedenin enerji kanalları varmış. Bu kanallar sizi parmaklamak yoluyla itinayla açılıyormuş. Değişik bir şey, siz de bir parmaklanın bakalım, belki ağrılarınıza derman olur.
Kan dolaşımını artırmak için de tüm vücut masajı alabilirsiniz. Bu klasik masaj türünde ise kuş kondurmuyorlar ama 'Yaptırdım yazık oldu' da demiyorsunuz.
Hamam ve buhar banyosunu da mutlaka değerlendirin. Gayet verimliler. Bu arada yarım saatlik kese masajı ve köpük banyosu 48 milyon lira. Yanınızda bizde olduğu gibi Sinan yoksa kese masajı tavsiye etmem. Onun inlemeleri, kırmızı noktalı film etkisi yapıp her türlü 48 milyona değiyor! Trafik Kanunu Alaçatı'da geçmez mi?
Çeşme-Sheraton'a kadar gitmişken yapılacak güzel şeylerden biri Alaçatı'yı turlamak. Taş Oteli ve Sakızlı Han'ı gezip bir yandan bu otelleri yapanların cesaretlerini, yaşantılarını kıskanmak; diğer yandan yaz için Alaçatı dolaylarında tatil planları yapmak. Bildiğiniz gibi Alaçatı'da ciddi bir rüzgar sörfü turizmi var. Bu turizm sayesinde konaklama ve yeme-içme olanakları oldukça çeşitlenmiş, Alaçatı şirin mi şirin bir belde olmuş.
Arkanızdan, yanınızdan, üstünüzden ve kulağınızın arkasından geçen motosikletlerin altında can vermeyecek kadar şanslıysanız Delice'nin hoş yemekler yemek için güzel bir alternatif olduğu söyleniyor. Biz bu hoşluğu tadamadık, kapalıydı. Eğer Jandarma Trafik ekipleri Alaçatı'daki motosiklet terörünü bitirirse bu yaz gider Delice'de şansımızı bir kez daha deneriz. Alaçatı'da kimsenin kask falan taktığı da yok. Yoksa Alaçatı Türkiye sınırları içinde değil mi? Aloo... Alaçatı'nın bağlı olduğu jandarma komutanı, sesim geliyor mu?
İzmir-Çeşme otobanının sırrı çözüldü
Geçen hafta yılbaşındaki Çeşme-Sheraton anılarımı sizlerle paylaşırken, bir dudağı yerde bir dudağı gökte İzmir-Çeşme otobanından söz etmiş 'İzmir-Çeşme arasını, 3 şerit geliş 3 şerit gidiş otoban yapacak kadar stratejik kılan şeyi bilen varsa insaniyet namına haber versin' diye bir çağrıda bulunmuştum. Ne bilgiler geldi ne bilgiler, tuşlarınıza sağlık, sayenizde örtü aralandı! Birkaç alıntı yapalım da siz de Çeşme'ye gitmeyip neleri kaçırıyorsunuz bir öğrenin bakalım:
...Bundan 20-25 yıl önce henüz otoyol yokken çekilen yol işkencesini eminim birçok İzmirli anımsar. Mayıs-ekim arasındaki zaman diliminde otoyol gişelerinde uzun kuyruklar oluşmaktadır... Yılın 12 ayı da otoyolumuz Çeşme limanını kullanan TIR'lar tarafından kullanılmaktadır. Çeşme limanı ithalat ve ihracat açısından büyük önem taşımaktadır. (Barbaros Pürten)
...sonradan göç edenler hariç en azından 25-30 yıldır İzmirli olan ailelerin hemen hepsinin İzmir'de bir kışlığı, Çeşme'de bir yazlığı vardır. Yaz aylarında eğer Çeşme otobanına bir cuma akşamı girerseniz İzmir kentinin nasıl tamamen boşaldığını ve neredeyse herkesin Çeşme'ye akın ettiğini görürsünüz. Yaz aylarında İzmir'de gece yaşamı Çeşme'ye taşınır... Yine de 3 şerit geliş gidişli bir otoban israf olarak görülebilir. Bir zamanlar bu konuda şöyle bir rivayet vardı, doğruluk payını bilemiyorum. Rivayet odur ki, Özal Çeşme'yi Las Vegas tarzında casinoların bulunduğu bir eğlence, kumar ve tatil cenneti yapmayı planlıyormuş, zamansız ölümü pek çok proje gibi bu projeyi de rafa kaldırmış... (Emre Fırıncı)
Hocam ben İzmirli değilim, otobanı da vallahi ben yaptırmadım. Ama sizin düştüğünüz gaflete ben de düşmüştüm. İzmirli küfürbazdır. En basiti bile adamı şişler. Bu yüzden onca şöhret ve kariyerinizle yerinizde olmayı istemezdim. Ne dediğimi anlamanız için yazın Özdere-Gaziemir arası pazar akşamı bir yolculuk yapmalısınız. 40 km'lik yol tespih gibi diziliyor ve 3-4 saat sürüyor. İnsaniyet nanıma yazdım (Ömer Şahin)
(alaycı bir tavırla)...Çeşme'de kimsenin bilmediği gizli bir plan mı var? Neden ve kimler için yapılmıştır bu yol? Bir avuç İzmir sosyetesinin senenin sadece 2,5 ayı kullandıkları yazlık evlerine rahat gidip gelmeleri için mi? (Banu Ergezen)
Çeşme'nin jeopolitik önemi var. Çeşme burnu Yunanistan'a en yakın noktamız. Çeşme'yi tur operatörleri dünyanın en gözde turistik merkezlerinden biri olarak görürler. Ticari açıdan Ro-ro gemileri ile en fazla ihracatın yapıldığı limandır. Özal zamanında izin verilmiştir. (Yonca İyiuyarlar)
Çeşme limanının dış ticarette rolü vardır. Asker lafı ederek, sık sık yaptığın AKP yalakalığını sürdürmek istemen iğrenç. (Beni kimle karıştırıyor acaba?) Özal döneminde yapılan otoyol askerlerce nasıl teşvik edilsin. O kadar çoksunuz ki, toplumdaki çürümenin sorumsuz aktörlerisiniz (amcam utanmasa beni İkiz Kuleler saldırısının da sorumlusu ilan edecek!) Sen yine de efendi ol efendi...(Mehmet Kenan) (Toplumdaki çürüme şekil 1'de görülüyor değil mi? Yazık!)
Rivayete göre otobanın yapım nedeni Turgut Özal'ın küçük oğlu Efe Özal'ın İzmirli bir aile olan Alparslan Beşikçioğlu'nun kızı ile evlenmesidir. Dünür Beşikçioğlu'nun da Çeşme'de yazlığının bulunması biz sade vatandaşlara bu otobanı kazandırmıştır. Ayrıca Çeşme İzmirli'nin arka bahçesi olarak tabir edilir. Otoban Çeşme'deki yazlıkların değerini artırmamıştır. Eski yoldan da oraya 45-50 dakikada gidilir. Otoban biraz daha rahat ve güvenilir bir ulaşım sağlamıştır. Son iki yıldır İstanbulluların yoğun ilgisi yazlık ve arsa fiyatlarını fahiş oranda artırmıştır. (Aycan Kurtcan)
Öğrendiniz mi? Otobanı sormuyorum. Rivayetlerin hayatımızdaki rolünden bahsediyorum. 'Bildiğimizi sanmanın en büyük riski yanlış bilmektir' sözü ne kadar doğru değil mi?
Cuma Takıntısı
Havalar soğudu, Türkiye gripten iki seksen bir doksan tuş. Ülkede mikrop bol. Bu sonuç çok normal. Şifa niyetine bir şeye takmak isteyenlere Lipton'un yeni çıkan naneli adaçayını öneriyorum. Bol limonlu süper oluyor.
Cuma LAKIRDISI
Arkadaşsız yaşayabiliriz, kitapsız yaşayabiliriz, ama medeni insan yemek pişirmeden yaşayamaz