DÜN Enis Berberoğlu’nun yazısında İsmailağa Tarikati’ne akan 200 milyon doları okumuşsunuzdur. Diğer cemaat ve tarikatlara "din kardeşliği" uğruna akan paraları bilmemek için zır cahil olmak lazım.
İşte okulları, dersaneleri, televizyonları, gazeteleri, radyoları, marketleri, inşaat şirketleri, bankaları... AKP iktidarının verdiği "ılımlı İslam" gazı, cesareti ve göz yumması ile büyüdükçe büyüyor, iyice arsızlaşıyor.
İş çocuklara tuvalet kağıdının yanında taharet musluğu, tesettürlü Barbie satmaya kadar vardı. Önemli hedefleri çocuklar, gençler ve kadınlar. Yani eğitim. Beyinler yıkandıkça da Türkiye’de laiklik kurumunun işi iyice zorlaşıyor. Hem de çok
Kafayı dinle bozmayan, laik, Türkiye’nin dini hassasiyetlerine saygılı, yüzü batıya dönük, liberal, işinde gücünde kesim ne yapıyor peki..
Bir örnekle anlatayım. Fen ve Teknoloji Lisesi’ni duymuşsunuzdur. Daha önce yazdım. Türkiye’de ilk ve tek. Bahçeşehir-Uğur Eğitim Kurumları’nın kurucusu Enver Yücel, bir ABD ziyaretinde bu tür lise ile tanışıyor.
Türkiye döndüğünde kár amacı gütmeksiniz, dibine kadar bir eğitim gönüllüsü olarak sadece Türkiye’ye bilim adamı yetiştirmek için teknoloji ağırlıklı lise kuruyor. 4 milyon dolara yakın bir parayı da gözünü kırpmadan harcıyor.
OKS sonuçlarında başarı mükemmel. İlk 500’den 48 öğrenci Türkiye’nin geleceği, bilim adamı olmak için Fen ve Teknoloji Lisesi’ni seçiyor.
Enver Yücel, Anadolu’nun bozkırından çıkıp Türkiye’nin geleceği olacak 48 öğrenciye (yatılı maliyeti yıllık 25, yatısız 15 bin YTL) sponsor bulmak amacıyla iş dünyasında bir tura çıkıyor. 48 öğrenciye sponsor olacak 48 gönüllü arıyor.
Kuşku yok ki Yücel bu öğrencilerin hepsini başında bulunduğu Vakfın desteğiyle okutabilir. Ama önemli olan bir eğitim sinerjisi yaratmak, kaynakları eğitime yönlendirmek, iş dünyasından gelecek destekle fen ve teknolojilerini yaygınlaştırmak, yüzü batıya dönük gençlerin sayısını artırmak...
Sonuç... Enver Yücel desteği bir tarikat, bir cemaat bir din adına istemediği için gönülsüz davranılıyor. Verdiği eğitim, çağdaşlık, sosyal sorumluluk mücadelesinde bir avuç insan dışında yalnız bırakılıyor.
Tabii ki o 48 öğrenci ve sonrakiler de tabii ki en iyi eğitimi almaya devam edecekler ama Fen ve Teknoloji’nin ışığının başka yerlere yansımasının gecikeceği ortada...
Bilmem ne demek istediğimi anlatabildim mi? Tarikat, cemaat, din deyince bir tür iş adamları ellerinde avuçlarında ne varsa paraları akıtıyorlar. Din baronları bu paralarla bir eli yağda bir eli balda yaşayıp, İslami bir devletin alt yapısını içten içe hazırlıyorlar.
Gerçekten paraları aydınlığa, çağdaşlığa, bilime, yüzü batıya dönük değerlerle eğitime yatıracakların ise heveslerini kırmakta üstümüze yok. Sonra da "Vah vah ülkeyi tarikatlarla cemaatlara teslim ettik" deyip duruyoruz.
Daha durun, bunlar hiç birşey... İran’da da yıllarca bu aymazlık devam etmişti..
Erdoğan düşe kalka
TNS Piar’ın her ay yaptığı "Liderlerin Form Grafiği" araştırmasının ağustos sonuçları geldi. Erdoğan düşe kalka gidiyor. Asla eski formunda olmadığı ortada... "Askerlik yan gelip yatma yer değil" sözü tahmin ederim eylülde Erdoğan’a daha fazla form kaybettirecek.
Baykal’da az da olsa form artışının nedenini çok yorumlayamıyorum. Olsa olsa hiçbirşey yapmadığı için form kazanmış olabilir. Ağar televizyonda iletişimi kesince yükseliş trendi yavaşlamış. Ancak üçüncülüğünü koruyor. Mumcu’daki küçük form artışını yorumlamak için gelecek aya bakmak lazım. Ama en önemli sonuç şehit cenazeleri artmasına rağmen Bahçeli’nin form kazanmaması... Ya da cenazelere sığınarak form kazanmak istememesi... Bu konudaki hassasiyeti için ülke olarak Bahçeli’yi ne kadar takdir etsek az. İstese ortalığı yangın yerine çevirebilir. Peki karşılık görür mü? Ne diyorsunuz? Gelin eylül sonuçlarını bekleyelim.
İş Bankası’ndan klasik konsept
İŞ Bankası’nın "Siz buradaysanız biz de buradayız" kampanyasının konseptini oldukça demode buldum. İş Bankası artık bu klasik konseptleri aşmalı. Televizyon uygulaması yine göreli olarak başarılı. Basın uygulamaları ise çok klasik ve sıkıcı. Mesaj bombardımanı, medya planlama bir farkındalık yaratıyor, bu güzel ama atılan taş ürkütülen kurbağaya değmiyor. En beğendiğim ise İş Bankası kuleleri üzerine işlenmiş "Daima Burada Olacağız" yazısı. Bir mesaj bir bağlamda klasik ve sıkıcı dururken, diğer bir ortamda başka bir bağlamda ancak bu kadar güçlü ve güzel durabilir. HDI Sigorta’nın "Buradayız" lansman kampanyası ile İş Bankası’nın konsepti arasında ise sözcük benzerliği arasında bir benzerlik asla yok. Bu bağlantıyı kuranlar amatür değilse kesinlikle kötü niyetli...
İsrail ve Amerika imaj yenilemek zorunda
TAYLOR Nelson Sofres’in Türkiye CEO’su Ayşıl And aradı, "TNS 33 ülkede İsrail-Lübnan Savaşı ile ilgili kamuoyu araştırması yapmış.Sonuçlar çok ilginç ilgilenir misin" dedi.
"Gönder lütfen bir bakayım" dedim. 33 ülkede yapılan araştırmanın sonuçları geldi, gözlerim faltaşı gibi açıldı. Tezkere TBMM’den onay alsa da bu sonuçları değerlendirmek Türkiye’yi anlamak için önemli...
"Lübnan’daki savaşı kim çıkardı?İsrail mi Hizbullah mı?" sorusuna Türkiye’de yüzde 72 İsrail demiş. Lübnan’da bile İsrail diyenlerin oranı yüzde 59. Bizden daha büyük oranda İsrail’i suçlayanlar Endenozya (yüzde 85), Fas (yüzde 79), Senegal (yüzde 75).
Avrupa’da bize en yakın ülke Yunanistan (yüzde 79). Avrupa’nın diğer ülkelerinde ise İsrail diyenlerin oranı ortalama yüzde 32 civarında.
"Bu savaştan İsrail ve Lübnan dışında sorumlu olan üçüncü bir ülke var mı?" sorusuna Türkiye’de ABD diyenler yüzde 64, İran diyenler ise yüzde 2. Yine bu oranlarda Müslüman Asya ve Afrika ülkelerine yakınız.
ABD’yi suçlama konusunda Avrupa ülkeleri ortalaması yüzde 45’lerde. İran’ı suçlu görenlerin ortalaması ise yüzde 25. Yunanistan ise bu oranlar ABD için yüzde 81. İran için yüzde 12.
"Bu savaşta Hizbullah’a mı İsrail’e mi sempati duyuyorsunuz?" sorusuna ise Türkiye’de İsrail diyenler yüzde 10, Hizbullah diyenler yüzde 44, hiçbirine diyenler yüzde 46.
İlginçtir Hizbullah’a sempatiyle bakma oranı diğer Müslüman Asya ve Arap ülkelerinde daha fazla. Örneğin Fas’ta yüzde 92, Senegal’de yüzde 79, Endenozya’da yüzde 67.
Avrupa’da hiçbirine diyenlerin oranı ise daha fazla. Bu oran Finlandiya’da yüzde 70, İsveç’te yüzde 67, İngiltere’de yüzde 61, Norveç’te yüzde 60. Avrupa yüzde 65’lere varan oranda Hizbullah’ı terörist olarak görüyor. Biz ise yüzde 50.
"Birleşmiş Milletler hükümetinize bölgede barışı sağlamak için askeri güç gönderin derse göndermeliyiz?" ifadesine katılanların oranı Türkiye’de yüzde 48. Finlandiya’da yüzde 47, İrlanda’da yüzde 66, İsveç’te yüzde 67, Rusya’da yüzde 25, Hindistan’da yüzde 51, Pakistan yüzde 70, Yunanistan yüzde 44, Endenozya’da yüzde 56.
Anlaşılacağı üzere Türkiye’nin savaşın nedenlerine yönelik görüşleri (Yunanistan dışında) coğrafi konumu gibi Avrupa’dan çok uzakta. Çözüm konusunda ise Avrupa ve Türkiye birbirine çok yakın. İkisi de barış istiyorlar.
Türkiye’de İsrail ve Amerika algılamasının diğer ülkelere göre "çok kötü" olduğu da kabak gibi ortada.
İsrail ve Amerika düşmanlığını din düşmanlığı, kültür ve coğrafyadan kaynaklanan nedenlere bağlamak ise doğru değil. Öyle olsa Yunanistan niye bize benzesin değil mi?
Üstelik Amerika ve İsrail’in kötü imajları Türkiye’de daha da derinleşirse, bu derinleşmeden önce Türkiye zarar görür. Bu konuda Türkiye’nin yapacağı bir şey yok. Çünkü ABD ve İsrail markalarının sahibi o değil.
Eğer İsrail ve Amerika gelecekte Türkiye’yi yanlarında istiyorlarsa markalarını daha iyi yönetmeleri, imaj yenilemeleri şart!
Neden Şekerbank
SUMRU Yavrucuk yana yakıla aradı. Bodrum’da yayın yapan Bodrum Kent TV hálá neredeyse 7 yıl önce çektiği Şekerbank reklam filmini yayınlıyormuş. "Olur mu böyle şey.İnsan biraz sanatçıya saygı duyar.Vestel’le iki yıllık anlaşmam var" dedi. Haklı Şekerbank gibi bir kurumun her türlü hakka hukuka saygılı olması lazım.
Araştırdım gerçekten de 14 Ağustos 2006 günü saat 17.12’de Sumru Yavrucuk’lu Şekerbank filmi Bodrum Kent TV’de yayınlanmış. Kent TV durup dururken aşka gelip Şekerbank reklamı yapmayacağına göre demek ki Şekerbank’ın ilgili şubesi bu filmi yayınlamak için Kent TV’ye vermiş. Şekerbank yönetimine soruyorum: Neden? Ne "Neden?" değil mi. Şu neden? Niye banka müdürünün elinde Şekerbank’ın Sumru Yavrucuk’lu filminden daha güncel bir film yok. Şekerbank niye yedi yıl önceye takılıp kaldı?